‘Son’ baharın eşiğinde eylül sarısı

NURGÜL ÇELEBİ ÖZMEN

Eylül ayı… Kapının eşiğinde bekler gibi hüznü… Sonbaharın sarı hüznünü… Gitmekle kalmak arasında sallanıp duran sarımtırak yapraklar… Toprak ana ile darbe postalları arasında un ufak olan yaşamlar ve umutlar… Mahpusluk günlerinde işkencelere maruz kalmış parmakların karaladığı soluk sayfalar… İşte bunların tamamı Eylül ayı! Tıpkı dalından koparılmış hayatlar ve sararmış yapraklar gibi… 

Irmak Zileli ‘Eşik’ romanını sonbaharın hüzünlü tonlarında resmediyor. Her bir fırça ‘darbesi’ 12 Eylül sonrasında yaşanan kutuplaşmayı, toplumsal dönüşümü işaret edercesine sert ve olabildiğince gerçek. Zileli’nin yarattığı tabloda ilk olarak göze çarpan darbe dönemi çocuklarından biri: Eylül. Tıpkı adı gibi hüzne bulanmış bir sonbaharı temsil ediyor. Elinizden tutup sizi gizli bahçesine doğru sürükleyen Eylül 80’lerin siyasi çalkantılarına şahit oluyor, şahit ediyor okuru.

Ödüllü ilk roman

2012 Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görülen ‘Eşik’te Zileli incelikli bir psikolojik çözümleme yapıyor. Bir röportajında topyekûn 80’ler kuşağını temsil etmekten ziyade dönemin etkilerini birey bazında ele aldığına değiniyor yazar. Nitekim 12 Eylül darbesi sonrasında gelişen sürecin ve ideolojik dönüşümün etkilerini bir çocuğun penceresinden aktarıyor. Dağılan ailelerin arada kalmış çocuklarının derin bir portresini Eylül karakteri üzerinden başarıyla çiziyor. Zileli’nin satırları da Eylül’ün iç dünyasını yansıtan bir çizgide yol alıyor. Kimi zaman dingin, kimi zaman coşkun bir ırmak misali akıyor. Ancak edebi yönünü hiç kaybetmiyor. İmgesel dili ve derin anlatımıyla dikkat çeken yazarın üslubu takdiri hak ediyor.

Bireysel düşüncenin toplumsal menfaatlere ters düştüğü noktada uzlaşmanın güçleştiği bir eşiğe doğru sürükleniyor satırlar. 80’lerde tanık olunan siyasi karmaşa, çakışan fikirler ve ayrılan yolları öylesine ince işliyor ki yazar o anın gerçekliğine dalıyor ve kendinizi onun sahnesinde buluveriyorsunuz. Siz romanın sayfaları arasında ilerlerken siyasi kimliğiyle ön plana çıkan Hasan’ın daktilosundan çıkan ritmik sesler yankı buluyor dört duvar arasında. Yoldaşı ve hayat arkadaşı Ayşe’nin yaşadığı ‘arada kalmışlık’ hissi duygusal bir fırtınaya sebep oluyor ve sizi de önüne katıyor. Anne ve babası arasında fikirlerin çarpıştırıldığı bir savaşın ortasında gidip gelen Eylül’ün taraf olmaya zorlandığına, dayatmalardan yara aldığına şahit oluyorsunuz. Dağılan yuvasıyla birlikte etrafa saçılmış duygularını toparlamaya çalışan küçük kız dipsiz bir kuyuya batıyor adeta. Eylül’ün sessiz boğuluşlarını ve çaresiz çırpınışlarını her nefes alışında duyabiliyorsunuz.

Bordo bavul

Bordo bir bavulun içine özensizce sıkıştırılmış anılar parçalanarak etrafa saçılan duyguları barındırıyor içinde. Belki biraz da unutulmaya yüz tutmuş mahpusluk günlerini, işkencelerle sindirilmiş düşünceleri, yok sayılmaya çalışılan acıları… Ama her şeyden önemlisi de Eylül’ün babasına dair tozlu anılarını… Bir çocuğun gözünde daima mükemmel olan baba karakterinin ‘gerçekliğin’ acımasız maskesini yüzüne geçirmesinin ağırlığı çöküyor o anılarla birlikte. Fikirsel çıkarlar uğruna harcanan, anne-baba arasında seçim yapmaya zorlanan bir çocuğun nasıl da olgunlaşmak zorunda kaldığını anlıyorsunuz. Ve bordo bavulla yitirilen hayatın yine aynı bavulla sonsuzluğa karışmasını…

Son yolculuk

“Öldü dirildi öldü dirildi öldü dirildi öldü öldü öldü öldü. Kaç kez bilmiyor. Bir gün, sonuncusunda, dirilmedi. İşte bunu ummazdı.” Eylül babasını defalarca yitirmenin yarattığı anlamsız boşlukta farkına varıyor gerçekliği… Bu yitirişin “son” olduğunun bilincine varıyor nihayet. Babası tarafından terk edilişini bir yitiriş, bir ölüm olarak görüyor. Ama bu defa farklı… Bordo bir bavulla ‘yitirilen’ yine aynı bavulla uğurlanıyor son yolculuğa. Hayat tam da böyle değil midir aslında? Uzun ince bir yolculuk… Eylül’ün bu yolculuğuna ortak ediyor sizi Irmak Zileli. 80’lerde siyasi kimlikleri ağır basan bir ailenin çocuğu olarak büyümenin güçlüklerini kavrıyor ve ayrılıkların tükettiği çocuksu yaşama özlem duyuyorsunuz. ‘Eşik’ sizi bir dönemi anlayamaya teşvik ederken aynayı ‘yaşadığınız’ zamana çevirip geleceği de izleyebilmenizi sağlıyor bir bakıma. 

Eşik
Irmak Zileli
Everest Yayınları
370 sayfa.