Bir başkadır Ferrante’nin kadınları

ÖZLEM ERTAN 

Elena Ferrante, özellikle son yıllarda Türkiye’de adını sıklıkla duyduğumuz, romanlarından bahsedildiğine şahit olduğumuz gizemli bir yazar. Evet gizemli; çünkü kitaplarını müstear isimle yazıyor ve kimse onun gerçek adını, yaşını bilmiyor. Ancak Elena Ferrante olarak tanıdığımız yazar, yarattığı kadın karakterlerin derinliği ve sahiciliğiyle dünyanın her tarafında milyonlarca edebiyatseverin sevgisini, saygısını kazandı.  

Bendeniz birkaç yıl önce Everest Yayınları tarafından yayımlanan dört kitaplık ‘Napoli Romanları’ dizisiyle keşfettim bu yazarı. ‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ (L’Amica Geniale), ‘Yeni Soyadının Hikâyesi’ (Storia Del Nuovo Cognome), ‘Terk Edenler ve Kalanlar’ (Storia Di Chi Fugge E Di Chi Resta) ile ‘Kayıp Kızın Hikâyesi’nden (Storia Della Bambina Perduta) teşekkül eden roman serisi, dilinin sadeliği ve akıcılığı yanında okura kitabın içinde yaşıyormuş hissi veren doğal ve ‘içeriden’ anlatımıyla da çarpıcıydı. 

Eren Yücesan Cendey’in Türkçeye kazandırdığı ‘Napoli Romanları’, adından da anlaşılacağı gibi İtalya’nın güneyindeki Napoli kentinde geçiyor, ancak şehir tasvirlerinden ziyade karakterlerin iç içe geçmiş öykülerini ve iç dünyalarının ayrıntılı anlatımlarını muhteva ediyor. Napoli’nin yoksul bir semtinde doğan iki kızın, Lila ile Lenu’nun yaşamlarını çocukluklarından yaşlı birer kadın oldukları âna kadar samimi ve bir o kadar da güzel bir dille aktarıyor. 

‘Napoli Romanları’nın, dünyaca ünlü dizilerin yayınlandığı HBO tarafından, İtalyan kanalı RAI ortaklığıyla televizyona uyarlandığını ve 2018’de yayınlanmaya başlanacağını da belirttikten sonra bu yazının kaleme alınma nedenine yani Elena Ferrante’nin geçen ağustosta Everest Yayınları’ndan çıkan romanı ‘Sen Gittin Gideli’ye (I Giorno Dell’abbandono) geçebilirim. 

Parçalanan bir hayat 

Aslında, ‘Sen Gittin Gideli’ yıllar evvel Türkiye’de Literatür Yayıncılık tarafından yayımlanmış, fakat o zaman Elena Ferrante Türkiye’de bu kadar tanınan bir yazar olmadığından pek fazla ilgi görmemiş. Şimdi, ‘Napoli Romanları’nın rüzgârını arkasına alan yazarın her eseri dikkat çekiyor. Türkçeye Meryem Mine Çilingiroğlu’nun kazandırdığı roman, gördüğü ya da göreceği ilgiyi hak eden bir metin aslında. Diğer Ferrante kitaplarından alışık olduğumuz gibi sade, akıcı bir dili var ve başkarakterinin hayatındaki değişimi, bunun psikolojisine ve çevresiyle ilişkisine etkisini tüm detaylarıyla okura aktarıyor.  

‘Sen Gittin Gideli, otuzlu yaşlarının sonundaki Olga’nın kocası tarafından genç bir kızın aşkı uğruna terk edildikten sonra yaşadıklarına, ruhunda kopan fırtınalara odaklanıyor. Kendini bir anda iki küçük çocuğuyla birlikte yalnız, özlem ve kıskançlıkla dopdolu bulan ve hayatına nasıl devam edeceğini bilemeyen Olga’nın öyküsü, hiçbirimize yabancı değil aslında. Dünyanın her yanında binlerce kadın buna benzer şeyler yaşıyor; sevdiği adam tarafından terk edildikten sonra kendini dipsiz bir kuyuda buluyor. Kimi bu kuyudan çıkmak için canla başla uğraşırken kimi de -gün ışığında anlam bulamadığından olsa gerek- uzun süre kalıyor orada. Elena Ferrante’nin karakteri Olga da bu kadınlardan. Size hikâyesini tüm içtenliğiyle anlatan Olga’nın sözlerini satır satır takip ederken onun roman kahramanı olduğunu unutabilirsiniz. Çünkü o da ‘Napoli Romanları’ndaki Lila ve Lenu gibi gerçek olduğu duygusu uyandırıyor.  

Yazarın gücü

Aslında Elena Ferrante’nin gücü büyük oranda dilinin, anlatımının ve öykülerinin sahiciliğinden kaynaklanıyor. Özellikle de kadın karakterlerinin… Ferrante, o kadar gizemli bir yazar ki cinsiyeti bile bilinmiyor, ancak ben onun kadın olduğundan eminim. Yazar da olsa hiçbir erkek kadın dünyasına bu kadar içeriden bakamaz ve bu dünyayı böylesine detaylı anlatamaz diye düşünüyorum.

Neyse, biz asıl konumuza yani ‘Sen Gittin Gideli’ye dönelim. Birinci tekil şahsın yani Olga’nın dilinden okuduğumuz roman, bir kadının, üstüne enkaz yığını gibi çöken hayatın altından kalkma sürecine dair. Çocuklarıyla beraber ayakta kalmakta, ruh sağlığını korumakta zorlanıyor Olga. Yetenekli olduğunu bilmesine rağmen bir türlü ürüne dönüştüremediği edebiyat ve yazmak tutkusunun peşinden gitmeye çalışıyor önce, ama olmuyor. Eski kocasını düşünüyor, alt kat komşusu müzisyen Carrano’yla tuhaf bir ilişki yaşıyor, köpeğini gezdiriyor… Sadece yaşamak için yaşıyor, keyif almadan. Peki, bu hep böyle mi gidecek? Onu da romanı okuduğunuzda öğreneceksiniz.  

Eğer şimdiye kadar Elena Ferrante’yi keşfetmediyseniz, daha fazla beklemeyin. Everest Yayınları, Ferrante’nin hemen hemen tüm kitaplarını başarılı çevirilerle Türkçeye kazandırdı.  ‘Sen Gittin Gideli’yi okuyun mesela, ama ondan önce ‘Napoli Romanları’nı bitirin. Dört kalın kitaba bakıp da “Nasıl okuyacağım bunları” demeyin, zira su gibi akıcı bir metin var karşınızda. Elinizden bırakmak istemeyeceğiniz, merak ve hayranlıkla sayfalarını çevireceğiniz romanlar var. ‘Karanlık Kız’, ‘Belalı Aşk’ ve ‘Kumsalda Bir Gece’, Elena Ferrante’nin Türkçeye çevrilmiş diğer eserleri. 

Evet, hepsini okuyun, ama ‘Napoli Romanları’ndan başlayın. Zira ‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’, ‘Yeni Soyadının Hikâyesi’, ‘Terk Edenler ve Kalanlar’ ile ‘Kayıp Kızın Hikâyesi’, hayatınızda iz bırakacak harika kitaplar.  

Sen Gittin Gideli Elena Ferrante
Çeviri: Meryem Mine Çilingiroğlu
Everest Yayınları
232 sayfa.