Bu topraklarda Protestanlığın tarihi 17. yüzyıla uzanıyor

Behnan Konutgan’ın ‘Anadolu’da Hıristiyanlık’ başlıklı kitabı Yeni Anadolu Yayıncılık (YAY) tarafından yayınlandı. Kitap, Türkiye’de Protestanlığın tarihiyle ilgili oldukça ilginç veriler içeriyor. Behnan Konutgan, Hıristiyan İlahiyatı üzerine yüksek lisans ve doktora öğrenimini Almanya’nın Martin Bucer Akademisi’nde tamamladı. Kitabı Mukaddes Şirketi’nin 2001’de yayınlanan Kutsal Kitap çevirisini yapan ekipe yer alan Konutgan, halen Martin Bucer Akademisi İstanbul Başkanlığı görevini sürdürüyor. Konutgan ile Türkiye’de Osmanlı dönminden günümüze Protestanılığın geçirdiği tarihsel süreci ve bu süreçte Ermenilerin yerini konuştuk.

Türkiye’de Protestanlık deyince akıllara ilk olarak 19. yüzyıldaki Amerikalı misyonerler ve onların teşkilatı olan ‘Amerikan Board’ (American Board of Commissioners for Foreign Mission/ABCFM) gelir. Oysa siz kitabınızda bu topraklarda Protesanlığın tarihini 17. yüzyıla kadar götürüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? 

Önce Alif Ufki Bey’le başlayalım. Onun hayatıyla ilgili maalesef elimizde Türkçe ya da Osmanlıca olarak fazla bir kaynak yok. Fransızca yazılmış ve başka bir dile çevilmemiş Ali Ufki Bey adlı bir kitapta ayrıntılı bilgiler var. Ancak Osmanlıca ve Türkçe kaynaklarda da Ali Ufki Bey’in Kitabı Mukaddes’in Mezmurlar bölümünde yer alan pek çok mezmuru bestelediği ve bu bestelerin Osmanlı Sarayı’nda çalındığı biliniyor. Osmanlı kaynaklarında ud çaldığı için kendisine Ali Udi Bey denildiğine de rastlıyoruz. Ali Ufki Bey, Albertus Boboski adıyla Lehistan’ın Liv kentinde 1622’de doğdu. Liv kenti şimdi Ukrayna sınırları içinde yer alıyor. 1634’te çocuk denecek bir yaşta Tatar akıncılar tarafından kaçırılıp İstanbul’da köle olarak satılıyor. Osmanlılar kendisinin 17 dil bildiğini görünce onu Enderun’a alıyorlar.  Daha sonra da Padişah 4. Mehmet’in baş tercümanlığına atanıyor. Dönemin Hollanda Büyükelçisi, Türkçeyi çok iyi bilen Ali Ufki Bey’den Kutsal Kitap’ı tercüme etmesini ister. Padişah 4. Mehmet de buna izin verir. Yine aynı dönemde çok ilginç başka bir gelişme daha yaşanır. O dönemde Avrupa’da hızla yayılan, bizim ‘Hıristiyan uyanışı’ olarak adlandırdığımız akımdan etkilenen Mary Fisher adlı bir Hıristiyan kadın, kendisi gibi 6 Quaker misyonerle birlikte Türkiye’de gelip İncil’i Osmanlı padişahına duyurmaya karar verir. ‘Quaker’lar o dönemin önde gelen misyoner gruplarından biriydi. Mary Fisher, 1657’de Padişah 4. Mehmet’le Edirne’de görüşmeyi başarır. Görüşmede neler konuşulduğuna dair bize ulaşan bir kayıt yok.  Ancak dikkat çekici olan bu görüşmenin yapıldığı tarihle Ali Ufki Bey’e Kitabı Mukaddes’i Türkçeye çevirme izni verilmesi aynı döneme denk geliyor.  1820’lerde Amerikalı misyonerler gelene kadar neler olduğuna dair maalesef çok fazla veri yok elimizde. Ama bu konuda araştırmaların derinleştirilmesi gerekiyor. Kısa süre önce Amerikalı bir kadın beni ziyaret etti ve bu kitaptan 6 adet istedi. Kendisinin Mary Fisher’ın beşinci kuşaktan torunu olduğunu, çocukluğundan beri evlerinde Mary Fisher’ın öyküleriyle büyüdüğünü söyledi.    

Peki, 1820’lere gelelim. Kitabınıza göre, Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarına ilk geldiklerinde, Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri tarafından olumlu karşılanıyorlar. Fakat daha sonra misyonerlere karşı yerleşik kiliselerden büyük tepki geliyor. Neden?

Amerikalı misyonerler, Osmanlı topraklarında faaliyete başlamadan önce ülkenin sosyal ve kültürel yapısı hakkında derinlemesine araştırma yapıyorlar.  Osmanlı hukukuna göre bir Müslümanın Hıristiyan olmasının ölüm cezasına çarptırılmakla sonuçlanacağını görüyorlar. Öte yandan Ermeni, Rum ve Süryani kiliselerinin de çok ciddi iç sorunlarla uğraşmak zorunda olduklarını fark ediyorlar. Bu nedenle Protestan misyonerler öncelikle bu topraklardaki mevcut kililseri iyileştirmek, deyim yerindeyse onları uyandırmak istiyorlar. Eğitim, sağlık gibi alanlarda misyonerlerin etkili çalışmaları hem halk hem de kiliselerin yönetimleri tarafından önceleri çok olumlu karşılanıyor. İncil’i gündelik hayatta kullanılan Ermenice, Türkçe gibi dillere çeviriyorlar. Zamanla yerleşik kiliselerin yetkilileri halkın Protestan yapılmaya çalışıldığını düşünmeye başlıyorlar ve tepki gösteriyorlar. Tepki artınca da ilk olarak 1846’ta Ermeni Müjdeciler olarak bir grup kuruluyor ve onlar Ermeni kilisesinden aforoz ediliyor. Daha sonra 1850’de devlet Ermeni Protestanları millet olarak tanıyor.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.