Doğanın ve belleğin kıyısında

M. FATİH KUTAN

Teknolojiyle, daha genel olarak teknikle ilişkimiz karmaşıklaşıyor. Bu, uzun bir zamana yayılmış ve üstesinden gelemediğimiz, bir yerden sonra kendimizi onun kurallarına emanet ettiğimiz bir süreç. Teknikle iç içe yaşamanın sonucundaki bunaltı, insana bunun dışına çıkmasını fısıldıyor, dışına, en doğal olana, kaç ve kurtul, ilk adımdan da bir öncesine: Doğaya. Hayatımızın en pratik ve ulaşılabilir mekânları AVM’ler olduğundan beri bu istek katlanarak artıyor ve edebiyatta bir karşılık buluyor: Tekniğin sularında kulaç atmaktan yorulmuş insanı alıp doğanın kalbine bırakırsak ne olur? Günümüz dünya edebiyatında bu soruya farklı cevaplar veren romanlar var. Erlend Loe’nun ‘Doopler’ı (YKY, 2017) ve Robert Seethaler’ın ‘Bütün Bir Ömür’ü (Timaş Y., 2017), otobanlarda, alışveriş merkezlerinde ve cep telefonu ekranlarında geçen hayatımızın doğayla yüzleştiğinde yaşadığı şoku anlatıyordu, bu romanlara biri daha eklendi: Claudio Morandini’nin ‘Kar, Köpek, Ayak’ romanı.

Farandola’nın hikâyesi 

‘Kar, Köpek, Ayak’ta kendini tamamen doğada yaşamaya bırakmış, bunu tercih etmiş bir kahramanla karşılaşmıyoruz. Adelmo Farandola, ihtiyacı oldukça inip köyden yiyecek alıyor ve yaşadığı yere geri geliyor, doğada yaşayan bir kahraman imgesi de burada çok başarılı bir fona dönüşüyor. Doğayla yüz yüze kalan Adelmo Farandola’nın hikâyesi, kahramanın adını tekrar ve tekrar söyleyen, kendi içinde bir zihin döngüsü taşıyan, gerçek hayatla halüsinasyonlar arasında bocalayan bir anlatıya dönüşüyor. Doğayla karşılaşmayı arka planına alan bir bellek romanı ‘Kar, Köpek, Ayak’.  İlerledikçe, kahramanın adı tekrarlandıkça ve hayvanlarla cesetler konuştukça belleğe gömülen romanda, belleğin diplerine doğru yol aldıkça doğayla belleğin keşmekeşten bir önceki hâlimiz olduğunu tekraren vurguluyor yazar.

Morandini’nin başarısı

Claudio Morandini, okur için birden fazla tuzaklamalar yapıyor ve hepsinde faka basıyoruz. Dümdüz bir doğa anlatısı olarak başlayan ‘Kar, Köpek, Ayak’, bir modernizm eleştirisiyle konuyu kapatmaz diye umut ederken, yazar durumun hakkını vererek bir köpeği hikâyenin tam odağına alıyor. Hikâyeye bir üniformalı av bekçisi dahil olunca, şimdi buradan yol alacağız ve yasalar, resmiyet, kanun koyucular hakkında bir söylev de dinleyebiliriz, diye düşünürken, roman bir diyaloglar sarmalına dönüşüyor. 

Bir köpekle Adelmo Farandola’nın diyaloglarının içinde yol alırken, bulunan bir insan cesedi anlatıyı aniden başka bir yere yönlendiriyor: Adelmo Farandola, diğer tüm şeyleri yemelerine müdahale etmediği kargalar, karların altında bulduğu cesede yöneldiğinde “Bu adamı rahat bırakın, o hâlâ bir insan” diyor. Yabanın yükseklerinde yaşıyor olsa da, kahramanımız hâlâ bir insan. Bu araya konulan mesafe ‘Kar, Köpek, Ayak’ın her sayfasında hissettirilen bir durum. Doğayla insan, insanla köpek, anlatıyla bellek, gerçekle hayal arasındaki mesafe hem gerçek hem flu. Hem içinde hem dışında. Bu anlatım şekliyle Claudio Morandini, hayal etmesi bile güzel bir şeyi başarmış görünüyor: Romanın kahramanı Adelmo Farandola’nın zihin işleyişini, romanın anlatım tekniği hâline getirmek. Bunu başardığı yerde gerçekle kurmaca olanın birlikte yol aldığı bir düşüncenin içinde yer aldığımızı hissediyoruz. 

Doğaya meylederken ihtiyaçlarından vazgeçemeyen, bir köpekle konuşarak bile olsa yalnızlığına tahammül edemeyen gerçek insan, daima bir kurgudan daha şaşırtıcıdır. Romanın sonundaki yazarın notu da, hayatla kurgunun çizgilerinin ayırt edilemez olduğunu tersinden ispatlamaktan başka bir şey yapmıyor aslında.

Kar, Köpek, Ayak

Claudio Morandini

Çeviri:
Esma Fethiye Güçlü

Timaş Yayınları

172 sayfa.