Don Kişot bizim neyimiz olur?

ARİF TAPAN

Bir tür olarak romanın doğuşu üzerine söz etmeye başladığımızda hiç şüphe yok ki Cervantes (Miguel de Cervantes Saavedra) ve onun 17. yüzyılda yayımlanan romanı ‘La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’ (El Ingenioso Hidalgo Don Quijote de la Mancha) aklımıza gelecek ilk isimlerden olacaktır. Ve yine şüphe yok ki günümüze değin hem yazar olarak Cervantes’e hem de bir edebi yazın olarak ‘Don Kişot’a dair onlarca yorum, bağlam ve kuram üzerine çalışılmıştır. Öyle ki hem Cervantes hem de ‘Don Kişot’ kendi uzmanlık alanlarını doğurmuş, her ikisi de roman epistemolojisinin sorgulanmasında başat bir rol üstlenmiştir.

45 yılın emeği

Türkçe edebiyat ve ‘Don Kişot’ dediğimizde aklımıza gelen ilk isimlerden biri ise Jale Parla’dır. Parla’nın ilk olarak 2000 yılında yayımlanan kitabı ‘Don Kişot’tan Bugüne Roman’ yayımlandığı tarihten bugüne dek Türk ve dünya edebiyatlarını yan yana okumaya çalışan hemen her çalışmaya referans olmuştur. Don Kişot’u kırk beş yıldır okuduğunu ve okuttuğunu söyleyen Parla, 2017’nin kasım ayında yayımlanan yeni kitabı ‘Don Kişot Yorum, Bağlam, Kuram’ ile ‘Don Kişot’u okumaya ve okutmaya devam ediyor.

Bir giriş bölümüne ilaveten on bir ayrı başlıktan oluşan kitapta, kitabın alt başlığından da anlaşılacağı üzere, Parla ‘Don Kişot’u bir roman olarak üç şekilde değerlendiriyor: Metin, bağlam ve teori. Metni yorumlamaya olabildiğince yakın bir okumayla başlayan Parla, kitabın birçok yerinde dikkat çektiği gibi bu yakın okumayı metnin üretildiği tarihi bağlamı, 17. yüzyıl İspanyası’nı göz önünde tutarak yapıyor ve bu da bizim “her edebi yapıtın iki eksende, kurgusal ve tarihsel eksende varolduğunu” sürekli olarak aklımızın bir köşesinde tutmamızı sağlıyor. “Teorik kısımda ise her bölümde Cervantes’in uyguladığı tekniği, temsilden ne anladığını, yazar ve yazarlık konusunda sorularını, yazar otoritesiyle nasıl oynadığını, gerçeklik ve yanılsama ilişkisini nasıl gördüğünü, hiciv, parodi, burlesk (alaycı parodi) gibi yöntemlerden ne amaçla yararlandığını, hem edebi hem de edebiyat dışı söylemleri romanın dokusuna nasıl işlediğini ve en önemlisi taklit ‘mimesis’ten ne anladığını ve nasıl uyguladığını” tartışıyor. Parla, tüm bu tartışmaları yaparken René Girard’dan Michel Foucault’ya, Stephen Greenblatt’tan Jacques Derrida’ya, Roland Barthes’tan Mikhail Bakhtin’e, Ian Watt’tan Georg Lukács’a hatrı sayılır bir literatür ve terminoloji ağı ile çıkıyor okur karşısına. Altını çizmek gerekiyor ki çalışmanın dikkate değer yanlarından ilki tüm bu teori ve terminoloji örüntüsünde kaybolmuyoruz. Biz bir yandan Parla’nın adım adım ilerlemesiyle Don Kişot ile Sanço’nun maceralarına kendimizi kaptırırken öte yandan tüm bu maceraların ne demek olabileceğine, bu maceraları nasıl okuyabileceğimize, nasıl yorumlayabileceğimize dair keyifli ve bir o kadar da imkan açıcı bir tartışma sunuyor bize Parla.

Bir yandan gerçek ve ima edilen yazar olarak Cervantes kimdir; gerçeklikle hayalin, delilikle akıllılığın, adaletle kötülüğün, duyguyla mantığın çarpıştığı yerde Don Kişot kimdir, “Donkişotlaşmak” nasıl bir şeydir, tüm dünya Donkişotlaşabilir mi, gibi temel sorular kitap boyunca bâki kalırken, öte yandan Cervantes’in ‘La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’yi 1605 ve 1615 yıllarında yazarken hem kendine hem okuruna neleri vadettiğini ve bu vaadin hem Cervantes’i, hem Don Kişot’u hem de okuru nihayetinde nereye götürdüğünü anlamaya çalışıyoruz.

Cervantes’in amacı 

Dulcinea’sına kavuşabilmek ve yaşadığı dünyaya adaleti getirebilmek için yollara düşen gezgin bir şövalyenin, gerçek dünyanın kendi tasarladığı hayal dünyasını her seferinde yerle bir etmesine rağmen, vazgeçmeksizin arzuladığı ideal dünyanın peşine düşmesindeki sebep nedir? Girdiği hemen her işten bin bir aşağılanmayla, her meydan okumadan yenilgiyle (şans eseri istisnalar vardır elbet), her arzudan düş kırıklığıyla ayrılan bir kahramanın hikâyesini bize neden okutmak istemiştir Cervantes? Aklını yitirip yollara düşen, hiç yapılmamış büyüleri bozmaya, olmayan diyarları fethetmeye ant içen, kendisiyle mütemadiyen alay edilen, yardıma muhtaç nazarıyla bakılan bir ‘hidalgo’yu neden bize saf bir şövalye olarak sunmuştur? Jale Parla bize kurgusal olanla kurgusal olmayanın, düşle gerçeğin, ‘metiniçi’yle ‘metindışı’nın, yazarla anlatıcının, anlatıcıyla okurun iç içe geçtiği edebi bir yazınla Cervantes’in şövalye romanları ve diğer romanslardaki tüm konvansiyonları yıkıp, nasıl ‘yeni’ bir metin, ‘yeni’ bir insan ortaya koyduğunu ve Don Kişot’un bizim neyimiz olduğunu gösteriyor.

Don Kişot Yorum, Bağlam, Kuram

Jale Parla

İletişim Yayınları 

168 sayfa.