NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

Menhus adımlarla yaklaşan ekonomik krize kesin çare



Tabii benim ustalığım şurda. Tevazu gösterir, “Şundan anlamam, bunu bir bilene sordum,” falan derim ya, okur buna bayılır. Çünkü, başka köşedeyazanlar hep “Meğer ben neymişim!” havasında olduklarından, onlardan bi tanesi nadide bir davranışla, “Ben ne anlarım…” falan diye konuşup yazınca elbet ilgi görür; artık siyasete yerleştiği gibi dilimize de gelip oturan yapayanlış sözle, beğeni toplar, hatta hatta okurun beğenisini kazanır.

Bu giriş gerekliydi, iki nedenle: Piyasalar konusunda geçmişte yazdığım 3 yazının kimleri ne kadar aydınlattığını, kimlere neler öğrettiğini, kimlerin gözlerinin önündeki perdeyi çekip kaldırdığını bir ben bilirim bir de o sözünü ettiğim insanlar. O yazılarda da durmadan, “Ben anlamam” diyordum.

Bir bu nedenle önemli ve gerekli, bir de, açıklayınca göreceksiniz, önerdiğim reçetelere önem verilmesi, bunların derhal uygulamaya konulması için.

Şimdi. Ekonomik kriz kapıda. Ne kapıdası, kapıdan bacadan içeri girmiş, dalmış. Doğan Medya Grubu satılmamış olsaydı orada yazan-konuşan ekonomist iktisatçılar ifşa edeceklerdi; yoksa sakın acaba bu ifşaat önlensin diye mi satıldı; olabilir, artık her şey mümkün; Aydın Doğan Bey, artık bu memlekette basında olmamak lazım, yoksa tümden batacağız, baksana halimize demiş diyorlar, ondan da satılmış olabilir tabii, nereden bileceğiz… Bir de şu ihtimal var: Yıllar yıllar önce bir iletişim beyannamesi yayımlamışlardı, Kopenhag Kriterleri, Venedik Bildirgesi gibi bir şey, kendi kendilerini düzgün/dürüst habercilik konusunda sımsıkı bağlayan yayın ilkeleri, daha sonra pişman mı oldular, oldularsa kimseye söylediler mi, yoksa gözyaşlarını içlerine mi akıttılar, dün dündü, düğündü, bugün oysa bugünkü gündür mü dediler, onu da bilmiyoruz…

Aman yahu! Şu ülkede!!! Ülke tarihinin en büyük ekonomik krizinin eşiğinde, ne eşiği, içine düşmüş, kurbağa misali, henüz fark edilmesine izin verilmiyor, biz ona çare bulmuşuz, memleket bırakmıyor, dert eksilmiyor ki açıklayalım, paylaşalım, reçete yazalım, ilaç olalım…

Neyse… Çözüm açık seçik ortada. Baksanız hepiniz görecektiniz.  Şans bu ya, ben baktım, ben gördüm.

Büyük marifet değil. Tesadüf. Ve yurtsever bir vatanperver olarak yalnız yurttaşlarımın değil, halkımın da kurtuluşu, bu felaketin (de) mümkünse, dünyayı ıska geçen bir göktaşı gibi, bizi teğet geçerek gidip nereye isterse oraya düşmesi için, açık ve aşikar olduğu halde kimsenin görmediği krizden kurtulma çaremizi açıklıyorum. 

Öf be! Nihayet sıra geldi.

Daha ilk önlemi açıklar açıklamaz gözleriniz parlayacak. Gerisini herkes hemen anlar, tahmin eder, bulur getirir, hitama erdirir.

Efendim, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’Nİ ÖZELLEŞTİRECEĞİZ! Yok hayır, içindekilerle beraber değil, mülkü. Binaları. Araziyi. Niçin? TBMM’e saygı duymadığımız için mi? Tövbe tövbe! Öyle şey olur mu? Tam tersine. TBMM’ni çok değerli bulduğumuz için. Vatan tehlikede. En değerli, en para eder mallarımızı elden çıkartarak bu badireyi atlatabiliriz. Düşünce bu.

Şimdi, rakamları bir kenara yazarak ilerleyelim.

Uluslararası planda büyük işler yapan emlakçılara hesaplattım, TMBB su içinde 4,5 milyar dolar ediyor. Hatta, parselleyerek pazarlarsak, bu rakamın iki katına çıkabileceği hesaplanıyor.

Bir kenara 4 milyar 500 milyon dolar diye kaydedin, yanına, parantez içinde, 9 milyar dolar yazın.

TBMM kapanınca ne olacak? Bütün araba, araba yakıtı, şoför, doktor-hastane-ilaç giderleri, berber/kuaför masrafı, danışman ücretleri, (yazmaya, döküme kâğıt yetmez,) mebus maaşları, harcırahlar, cep telefonu, telefon faturaları, koruma maliyeti, dış seyahatler, (aman yarabbi, kimler nelerden mahrum kalacak?) hakk-ı huzur ödemeleri, yaka rozeti, lostra maliyeti, su-elektrik-ısıtma-soğutma, kırtasiye, altın yaldız baskılı kartvizitler, iletişim, basın toplantısı giderleri, yemek, lokanta, çay ocağı, Salı günleri parti grup toplantısı mesarifi… Bunların hepsine son! Hepsinden tasarruf! 

Bunu da hesaplattım: Helalinden bir 3,6 milyar dolar tasarruf oradan. Bunu da bir kenara yazın. Bu sadece milletvekili maliyeti. Bir dönemde. Şimdi dur, dur hele…

Bir o kadar da danışman, personel, araç-gereç, seyahat, harcırah, berber, ilaç, kuaför, kırtasiye, ağırlama falan filan…

Gözleriniz parlamaya başladı değil mi, sizi köftehorlar! Çıkış yolunu gördünüz, tünelde ışık belirdi… Ha!?

Şimdi, Meclis yoksa partilere de ihtiyaç yok.

Araştırdım, Türkiye’de 90 kadar parti, 1000’in üstünde il ilçe var. Hepsinde parti binaları. Bunların tümünü kiralık kabul ettim, yani ordan krize ekmek yok.. 

Ama ya genel merkezler? Siz birine girdiniz mi hiç? AKP’nin? CHP’nin? MHP’nin?
HDP’yi saymıyorum. Ötekileri de.

Sattık mı, pardon, özelleştirdik mi buraları da? 800 milyon dolar muhammen bedeli var.

Diyeceksin ki, “Behey Nazar efendi, bunlar devede kulak! Bir borca batağa bak, bir de bu rakamlara.”

Dur hele yahu! Hele bi sabret!

Bir kere, fersude hale gelmiş-getirilmiş safra kabul edilen ağır bir yükten kurtuluyoruz. Meclis’in, partilerin esamisi okunmuyor. Gerek yok, bunlara gerek kalmadı. Son iki yıldır Meclis’ten çıt çıktı mı? Sanki noterlik. Partilerimizden birinin vekili, başkanı, belediye başkanı, üyesi on bin kadar mensubu hapiste diyorlar. Tek ses yükseldi mi? Gerçi eş başkan Selahattin Demirtaş memleket işlerinden zaman bulsun da romanını yazsın, ülke bir edebiyatçı kazansın diye tecride konuldu diyorlar, bilmem yalan, bilmem doğru. Öteki partilerden itiraz var mı? Yok! Bana değmeyen yılan… Zaten artık memleketin asıl hükümeti Beştepe nam mekanda ikamet ediyor. Başımızda Başkan Baba. Ne yaptığını, ne yapılacağını herkesten iyi o biliyor zaten. Yani, düzen artık eski düzen değil. Bunlar yük, vatanın milletin sırtında. Bu balast ortadan kalkınca, sen seyret kartalı, kanatlanıp yücelere uçacak kartalı…

Hem Meclis, partiler olmayınca seçim de olmaz, gerekmez. Al bir tasarruf daha!

Tüm bunlar ekonomiyi düze çıkarmaya gene de yetmez diyorsanız, belki yetmez; ama yok dünyanın en büyük havalimanıydı, yok körfez geçiş köprüsü, yok 3. Boğaz köprüsüydü, yok Avrasya tüneliydi, bu büyük eserleri yapıp vatana millete kazandırırken altına girdiğimiz garantili ödemeleri de mi karşılamaz!? Bu yük azaltması değil de nedir?

Beğenmediniz mi?

Yaratıcı fikirlerle ortaya çıkıyoruz, beğenmiyorsunuz. O zaman yol yakın. 24 Haziran’da sandığı başıboş bırakmayın; kurun yeni meclisinizi, memleketi bu hale getirenleri seçmeyin, sorunu onlar yarattığına göre çözüm onlarda değil, iktidarı değiştirin. Meclis’e itibarını yeniden kazandırın. Vekillerinizi güçlendirin. Belki yeni gelenler yeni çareler, çözümler üretir. Tek adamlığı lağveder, Beştepe’yi özelleştiririz. Krize ilaç olur. 

Çözüm elinizde, oylarınızda. Enseyi karartmayın.