OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

“Mezar çeşme” hakkında

Ben o taşı oraya koyanların, o köyde yaşayanların özellikle kötü insanlar olduğunu ve o taşı da “kötülük olsun diye” oraya koyduklarını düşünmüyorum. Hatta, belki sorsan Ermenilere özel bir düşmanlıkları da yoktur. Sorunun özü tek tek insanların kişiliği, iyiliği veya kötülüğü değil; kötülüğün aldığı kemikleşmiş, yapısal durum.

Aslında geçen haftanın yazısına bir devam yazısı yazmayı düşünmüyordum ama gelen tepkiler, eleştiriler üzerine kimi noktaları biraz daha açıklamak iyi olacak sanırım. O tip bir yazıya ‘olumlu’ tepki nasıl tarif edilir tam emin değilim ama üzüldüğünü, utandığını söyleyenler çok oldu ki ben bunun böyle bir duruma verilecek sağlıklı bir tepki olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, sayıları çok daha az da olsa, beni zorlama bir yorum yapmakla eleştirenler oldu. Hatta bir tanesi, Anadolu’da “tarihi eserlerin” bu tip amaçlarla sıkça kullanıldığını, benim yazıdaki gibi yorumlar yaparak “hasta” ruhumu ortaya koyduğumu iddia etti. Bunların üzerinde duracağım ama ilkönce küçük bir azınlık tarafından da olsa yanlış anlaşılan bir noktaya açıklık getirelim. Çeşme mezarın üzerine yapılmış değil. O mezar taşı muhtemelen başka yerden getirilerek çeşmeye taban taşı yapılmış. 
İkinci olarak, aslında “kötülük nefes alır ‘su içer’ gibi kendi doğallığında gerçekleşiyor” cümlesiyle anlatmaya çalıştığım bir hususu daha açık ifade etmekte fayda var. Ben o taşı oraya koyanların, o köyde yaşayanların özellikle kötü insanlar olduğunu ve o taşı da “kötülük olsun diye” oraya koyduklarını düşünmüyorum. Hatta, belki sorsan Ermenilere özel bir düşmanlıkları da yoktur. Sorunun özü tek tek insanların kişiliği, iyiliği veya kötülüğü değil; kötülüğün aldığı kemikleşmiş, yapısal durum. Kötülüğün normalleşmiş, kanıksanmış olması. O kadar ki, özellikle kötü ruhlu birilerine ihtiyaç yok. Buradan, “Bunu bütün bir millete mal etmemek lazım”, savunmasına geçebiliriz ki söyleyeceğimiz şey benzerdir: bütün bir millet kötü olduğu için bunlar olmuyor, yapı böyle kurulduğu, kültür böyle geliştiği için oluyor. Dolayısıyla ortada bütünü kapsayan bir sorun var, münferit bir vakadan bahsetmiyoruz. 
Verilen cevaplardan bir tanesi de Anadolu’da köylülerin tarihi eserleri çeşitli amaçlarla kullandıkları, dolayısıyla bu durumun Ermenilere ve onlara ait mezar taşlarına özel olmadığı idi. Bırakın kırdaki köylüleri, bir Roma sütun başının bir müzede oranın görevlileri tarafından tavla sehpası olarak kullanıldığını görmüş biri sıfatıyla bunun fazlasıyla farkındayım ama bunu söyleyenler gene odadaki fili görmüyorlar. Zaten asıl sorun, daha ‘düne kadar’ yanıbaşınızda yaşayan, “aramızda hiçbir sorun yoktu, emperyalistler geldi böyle oldu” dediğiniz, üstelik, en hafif tabirle yerinden yurdundan zorla sürülmüş, yollarda telef edilmiş bir halkın geride bıraktıklarına, 2000 yıllık Roma sütun başı muamelesi yapmakta (Roma sütun başına da o muamele yapılmasın tabii). O halk, bugün yaşayanların zihinlerinde, belleklerinde ve vicdanlarında ancak Roma sütun başı kadar empati uyandırıyor! Söz konusu olanın bir mezar taşı olması hasebiyle doğurması beklenen maneviyattan, saygıdan ise hiç bahsetmiyorum. Üstelik, bırakın Anadolu’nun ‘ücra’ kesimlerini, Ermeni mezar taşlarının İstanbul Gezi Parkı’nda merdiven olarak kullanıldığını da gördü bu gözler. 
Bir örnek de, yukarıda bahsettiğim müzeden vereyim. O müzenin bahçesinde de birtakım tarihi eserler gelişigüzel ‘sıralanmıştı’ ama hepsi de kelimenin düz anlamıyla milattan önceden kalma Hitit kalıntıları. Önlerinden yürürken bir de baktım iki Hitit kalıntısı arasında, ne tesadüftür ki gene hayrat olarak 1900’lerin başında yaptırılan bir çeşmenin Ermenice, yanlış hatırlamıyorsam daha doğrusu Ermeni harfli Türkçe kitabesini koymuşlar! İşte, bu memleketin insanı beraber yaşadığı Ermeni’nin yazısını da Hitit yazısı kadar biliyor! Ya da umursamıyor. 
Yukarıdaki eleştirinin başka bir versiyonu olarak, Türkiye’de üstünde Arap harflerinin bulunduğu Osmanlı mezar taşlarına karşı da hoyrat davranıldığını söyleyenler oldu. El hak bu da doğru. Türkiye’de tarihi eserlerin çöp kadar değeri yok. Bu hoyratlığın kendisine muhafazakar diyenlerin iktidarında zirve yapmış olması da derin ama ayrıca konuşulması gereken bir ironi. Peki, neden o Osmanlı mezar taşları da bu halde? Çünkü sahipsizler. Onlara sahip çıkacak ne aile efradı, ne bir kurum veya topluluk var. İşte bu sahipsizlik hali Ermenilerden kalanlar için kategorik hale gelmiş. Koca Anadolu sathında, bu tip metalara sahip çıkacak bir Ermeni toplumu kalmadığı için bu hoyratlık çok yaygın ve sistematik. Ermenilik külliyen sahipsiz, farklılık burada. Ayrıca, bu manzarada Ermenilik ve “millet-i hakime” arasındaki ilişkiye has bir durum yoksa tersi durumu da düşünüyor ve görüyor olabilmemiz lazım gelirdi. Üzerinde Arapça yazan bir Müslüman mezar taşının, Türkiye’deki herhangi bir Ermeni yapısında basamak taşı olarak kullanıldığını gördünüz mü? Bırakın görmeyi, böyle bir şeyi düşünebiliyor musunuz? Düşünemiyorsunuz, değil mi? Düşünmeyin de zaten, güzel değil ama işte farklılık da burada. 
(Mezarlık ve kollektif kimlik arasındaki ilişkiye dair yazdığım bir yazı şurada bulunabilir )