YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Rövanş iddianamesi

Fakat işin doğrusu, iddianame bu açıdan da çelişkilerle dolu. Mesela Arap Baharı hareketleri neden suç? Doğu Bloku ülkelerinde olanlar hakkında ne biliyoruz?

Kasım 2017’den beri hapiste tutulan Osman Kavala’nın yanı sıra 15 kişiyi daha kapsayan ve Gezi eylemleri nedeniyle söz konusu 16 kişi için müebbet hapis istenen iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve alenileşti. Büyük bölümü ilgisiz telefon konuşmaları ve savcılık makamının analizlerini, yorumlarını içeren, 657 sayfalık bir iddianameyle karşı karşıyayız.
Baştan söylemek gerekir ki, bu bir rövanş iddianamesi. Gezi eylemleri boyunca AKP yanlısı ve ulusalcı basında çıkan ne kadar komplo teorisi varsa (ki o vakitler bunları okuduyduk) iddianamede yer alıyor. Öyle ki, artık ulaşılmayan, 8sutun.com adlı bir internet sitesinde yer alan ve yazarının kim olduğu bilinmeyen, Kavala’yla ilgili bir makale bile, üşenilmemiş, aynen iktibas edilmiş. 
O vakitler de, AKP yanlısı basında, Gezi’nin OTPOR adlı bir kuruluş ve onun Sırp önderi tarafından planlanan bir ‘kalkışma’ olduğu öne sürülüp durulmuştu. İddianame zaten bu iddiaya dayanıyor, bir de bunları Soros’un finanse ettiği iddiasına. Yani Kavala, Soros ve OTPOR bir araya gelmişler, ‘kalkışma’ tasarlamışlar. 
İddianameyi okuduğunuzda Doğu Bloku ülkelerindeki turuncu devrimler, Arap Baharı, OTPOR’un şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemlerine dair bol bol analiz okuyorsunuz ama Kavala ve 15 kişiyi bunlara bağlayan somut bir delil yok. Savcılık sık sık OTPOR’un Sırp lideri Mısır’da iken Memet Ali Alabora’nın da Mısır’da olduğunu (yıl 2012), aynı günlerde Kavala’nın ise Avrupa ve ABD’de seyahate çıktığını söylüyor ve iddiasına buna göre temellendiriyor ama bu iddiaya dair de somut bir bağlantı ortaya koyamıyor. 
Daha ilginci ve tehlikelisi ise, iddianamede Açık Toplum Vakfı’nın kamuya açık biçimde çalışan sivil toplum kuruluşları ve derneklere yaptığı fon ödemelerini de ayrıntılı olarak listelenmiş ancak bu, söz konusu STK ve dernekleri bir iddianameye ilgisiz biçimde konu etmekten öte bir anlam taşımıyor. Aynı biçimde, Gezi eylemleri döneminde ve sonrasında yapılan forum, toplantı gibi gayet meşru faaliyetler de kriminalize ediliyor. Bununla da yetinmeyip, Gezi’den aylar sonra düşünülen ve akim kalan bir televizyon projesi sayfalar boyunca mesele ediliyor ve elbette konu bir yere bağlanamıyor.
Gezi’nin finansmanı konusunda ise, protesto günleri boyunca parka götürülen masa, sandalye, gaz maskesi, poğaça gibi şeyler üzerinde sayfalar boyunca duruluyor ve bunlar da “Gezi’nin finanse edildiği”nin kanıtı olarak sunuluyor. Ancak okurken bizi bir mahcubiyet hissinin kapladığı bu konuşmalarda söz konusu olan, basit, kullanılmış masa ve sandalyeler ve bir de poğaçalar. Uluslararası sistemin finanse ettiği bir kalkışma böyle mi olur diye düşünmemiş kimse. 
Şurası açık: İddianame esas olarak sağ düşünce ve siyaset dünyasının paylaştığı bir mantığa/taktiğe dayanıyor. Bir ülkede, daha doğrusu Türkiye’de sağ-muhafazakâr bir hükümete karşı halk sokağa dökülmüşse, bu mutlaka Batı dünyası tarafından tezgâhlanmıştır ve kalkışma niyeti içerir. Dolayısıyla, bastırılması, katılanların hapse atılması ve kriminalize edilmesi elzemdir. Bu gerçek tabloyu örtmeye çalışan mantığı, kimi durumlarda (hükümetin niteliğine göre) ulusalcı düşünce de şevkle paylaşır.
Böyle bir protesto dalgası başlayınca hükümet ve medyasının tek işi bu dalgayı şiddetle bastırmak ve uluslararası bir komplo olarak sunmaktır. Gezi eylemlerinde de böyle oldu. İktidar gerçekte ne olduğunu çok iyi biliyordu ama AKP’ye asıl rengini veren onun intikamcılığıydı. Az evvel değindiğim mantığa Erdoğan’ın –her alandaki– intikam siyasetini de eklerseniz, neden altı yıl sonra böyle bir iddianameyle karşılaştığımızı daha iyi anlarsınız. 
Fakat işin doğrusu, iddianame bu açıdan da çelişkilerle dolu. Mesela Arap Baharı hareketleri neden suç? Doğu Bloku ülkelerinde olanlar neden gayrimeşru? OTPOR’un sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem programları ile ‘kalkışma’ nasıl bir arada olabiliyor? Arap Baharı’nda ne oldu, ulusalcıların yıllardır dillerine doladıkları ve gitgide efsaneleşen ‘turuncu devrimler’ hakkında ne biliyoruz? Kaç ülkede oldu ve nasıl sonuçlandılar? Bunların hepsi de halkın taleplerine rağmen gerçekleşen hareketler miydi? 
Değil, büyük oranda. Dolayısıyla iddianamenin biraz da böylesi ‘şehir efsaneleri’ne dayandığını söylemeliyiz. Ancak bir yandan da iddianameye yansıyan başka ve daha da ilginç bir bakış açısı var. Şu cümleleri okuyalım:

"Gezi kalkışması sürecinde ülkemizde gelişen olaylar bir arada değerlendirildiğinde; OTPOR veya türevlerinin giriştiği eylemlerin amacının demokratik bir yönetim oluşturmak olmadığı, Mısır ülkesinde Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sonrasında ülkede demokratik biçimde yapılan ilk seçimler sonrasında Cumhurbaşkanı seçilen Sn. Muhammed Mursi’nin çok kısa sürede bir darbe ile devrilmesi örneğinde olduğu gibi OTPOR veya türevlerinin bu yöndeki anti demokratik uygulamalara karşı herhangi bir tepkide dahi bulunmadığı gibi darbeye direnen, şiddet gören ve hatta ölümlerle sonuçlanan birçok müdahaleye maruz kalan demokratik yönetim yanlısı halkın yanında yer aldığına dair herhangi bir açıklamada dahi bulunmadıkları görülmektedir. Buradan da OTPOR veya türevlerinin arkasında yer alan küresel sermayeye hükmeden odakların, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerinin emellerine hizmet etmeyen veya kendilerinin dünya ülkelerine dayatmaya çalıştıkları Ortadoğu coğrafyası gibi bölgelerin siyasi haritalarını kabul etmeyen yönetimlere yönelik kalkışmalara giriştikleri, bu odakların amacının demokratik yönetimler oluşturmak olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu odakların Avrupa veya Amerika ülkeleri gibi kendi ideolojileri açısından lokomotif güç olan ülkelerde benzer biçimde filizlenmeye çalışan eylemlere yönelik sert polis müdahalelerinde de iki yüzlü davrandıkları, sıra İslam coğrafyasına veya küreselcilik karşıtı ülkelere geldiğinde ise arkalarında mevcut medya ve sesi gür çıkan sözde demokratik ülke liderleri aracılığıyla bu yöndeki olayların büyütülmesi ve buradan da siyasi emelleri doğrultusunda çıkarımlar elde etmeye çalıştıkları aşikardır.
Gezi kalkışması eylemlerinin de izah olunan küresel düşünce içerisinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu eylemlerin bir aşamaya kadar da başarılı olduğu, siyaseten eylemlerin amacı olarak görünen Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini ve özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Sayın Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı yıpratmak olduğu anlaşılmaktadır."

Burada yazılanlar aslında sağ basında çıkabilecek bir köşe yazısı. Üstelik kafası karışık bir köşe yazısı. "Küresel sermayeye hükmeden odaklar" türünden hayli muğlak ifadelerin bir iddianamede ne işi olduğu bir yana,   burada hem Arap Baharı suçlanıyor, hem de Arap Baharı sürecinde iktidara gelen Mursi'nin devrilmesinden  sonra "OTPOR niye bir şey demedi?" deniyor. Buradan da OTPOR ve türevlerinin iki yüzlü davrandığı sonucuna varılıyor. Eh o zaman ben de şu sonuca varayım: Sürekli atıf yapılan ve Gezi ile ne tür bir bağlantısı olduğunu hala anlayamadığımız OTPOR Mursi'nin devrilmesine karşı çıksaydı, bu iddianame de olmayacak mıydı? Zihin egzersizi bir yana, şu alıntıladığımız bölümden önümüzdekinin aslında sadece Türkiye değil Mısır'daki gelişmelerle de ilgili bir iddianame olduğunu anlaşılıyor.  

Velhasıl, yeniden memleketimize dönecek olursak: Bir rövanş iddianamesi olmasının yanısıra sivil toplum çalışmalarını, hak hareketlerini, en temel anayasal hak olan protesto ve toplanma hakkını boğmaya çalışan, toplumu ve hak savunucularını daha da nefessiz bırakmak isteyen bir iddianameyle karşı karşıyayız.