''Türkiye’nin 2020 adaylığına karşıyım''

Olimpiyatlar boyunca oldukça isabetli tahminlerde bulunan Tarihçi ve Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay ile olimpiyatları ve Türkiye'yi konuştuk. Berktay, 'Türkiye niye diğer branşlarda atletizmdeki başarıyı yakalayamıyor', 'Yüksel Aytuğ’un sporcu kadınlar üzerine yazdığı köşe yazısı hakkında ne düşünüyorsunuz', '1915 Soykırımı ve Mübadele olmasaydı Türkiye bugün sporda hangi noktada olurdu' ve daha birçok sorunun cevabını verdi.

Tarihçi ve Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay, 2012 Londra Olimpiyatları boyunca köşesindeki yazılarına ara vererek, gazetesinin olimpiyat sayfasını hazırladı. Yüzmeden atletizme, binicilikten haltere türlü dallarla ilgili günbegün değerlendirme yapan Berktay, favorilerini ve tahminlerini de okuyucuya sundu. Tarih ve toplum üzerine analizleriyle tanıdığımız Halil Berktay’ı olimpiyat değerlendirmesinde farklı kılan, konuları zaman zaman tarihi ve sosyolojik bağlamda ele almış olmasıydı. Yarışmaların yanı sıra, açılış ve kapanış törenleriyle de belleklerde iz bırakan 2012 Londra Olimpiyatları’nı, Türkiye’nin olimpiyat karnesini ve 2020 adaylık sürecini Halil Berktay ile söyleştik.

EMRE ERTANİ

NATALİ ORAL

  • Taraf’ta ‘olimpiyat sayfası’ yapmaya nasıl karar verdiniz?

Helsinki’de Avrupa Atletizm Şampiyonası olmuştu. Nevin Yanıt’tan hareketle köşemde ‘Nevin ya da işini iyi yapmak’ başlıklı bir yazı yazdım. Çok ayrı bir iş ahlakını, alaturka olmayan değerleri temsil ediyor gibi gözüktü Nevin Yanıt’ın çalışma ahlakı, yarış tarzı, mazeretsizliği. “Yazını spor sayfasına koyalım ve genişletelim” dediler. Böylece spor sayfasına giriş yapmış oldum. Olimpiyatlardan önce de, Yasemin Çongar’a mail attım, “Olimpiyatlar konusunda nasıl haber yapacaksınız” diye. Amacım yazmaktan çok yol gösterici olmaktı. Çongar da bana “Siz yazacaksınız!” diye cevap verdi. Açıkcası işime de geldi siyaset yazmaya ara verip spor yazmak. Zaten yaz tatili yapamıyorum yoğunluktan, bari bu vesileyle kafama tatil vereyim dedim.

  • Pek çok yarışın sonucunu ve sporcuların ne yapacağını önceden tahmin ettiniz…

Küçüklüğümden beri spora meraklıyım. Kendim de sporun içindeydim, yüzme ve sutopu ile ilgilendim. Üniversite yıllarında neredeyse her gece bir saatten fazla masa tenisi oynadım. Nehirlerde kürek çektim her fırsatta. ABD’deyken günde 4 saat spor yapardım. Her zaman spor izlemekten zevk aldım. 40-50 yıllık spor okuma ve seyretme birikimim var. Geceleri yazılarımı yazıp, okumalarımı yaptıktan sonra spor izlemeden uyumam. Hafızam güçlüdür, bir sporcuyu gördüm mü, eski derecelerine varıncaya kadar hatırlarım. Bu birikimin ürünü sanırım.

  • Bu yılki olimpiyat organizasyonunu ve müsabakaları nasıl buldunuz? Daha önceki olimpiyatları nasıl takip etmiştiniz?

En başta kendime iş yaratmış oldum ama çok keyif aldım. Hayatımda çok dikkatle izlediğim olimpiyatlar vardır. 1960 Olimpiyatları yapılırken ortaokula gidiyordum, Türkiye’de televizyon yoktu. Bir yakınım bana Roma Olimpiyatları kitapçığı getirmişti; içinde her oyunun derecelerinin yazılabileceği boş bir defter vardı. Yabancı gazetelerden anlayabildiğim kadarıyla o defteri eksiksiz doldurmuştum. Hâlâ Roma Olimpiyatları’nın sonuçlarını ezbere bilirim. 64 Tokyo Olimpiyatları’nın yapıldığı yıl ABD’ye gitmiştim ve 68 Meksika Olimpiyatları, 76 Montreal Olimpiyatları’nı da çok sıkı takip ettim te levizyondan. 80’lerin başında atletizmde çok önemli müsabakalar yapıldı, müthiş rekabetler vardı. Sonra ne olduysa, 2004 Atina Olimpiyatları’na kadar çok fazla izlemedim. Uzun zamandır Londra Olimpiyatları’nı izlediğim kadar detaylı olimpiyat izlememiştim.

  • Türkiye’nin atletizmde yakaladığı başarı niye diğer branşlara yansımıyor?

Atletizmdeki geçmişe göre bir başarı var. Süreyya Ayhan birçok genç için rol modeli oldu. Türkiye’nin genel bir yükselişi var ama sonuç olarak olimpik düzeyde başarı sadece birkaç dalda.

  • 'Ata sporu’nun düşmesine karşın, atletizmde başarı arttı, üstelik kadınların dereceleriyle… Bu toplumsal bir değişimin işareti olarak okunabilir mi?

Atletizm, Anadolu’da okullarda, kulüplerde, ‘Anadolu kaplanları’ olarak adlandırılan şehirlerde artıyor. Kayseri’den İsa Alptekin diye biri çıkıp Aslı Çakır ve Gamze Bulut’u yetiştiriyor. Bu rol modelleri ve toplumun tahayyülünü yakalayabilmek çok önemli. Süreyya Ayhan’ın etkisi tartışılmaz, Anadolu’nun her yerinden kadın koşucu çıkıyor. Teknik altyapı gelişiyor, antrenörler yetişiyor. Bunların olimpiyatlara yansımamasının nedeni ise, sporcu azlığından kaynaklanıyor. Ülke bazında 50-60 sporcuyla olimpiyatlarda başarı gelmez, 20 bin kadar sporcu olmalı ki olimpik bir başarı yakalansın. Kurumsal çerçeve eksik. Türkiye 16 yıldır Derya Büyükuncu’dan başka sırtüstünde yüzücü çıkaramamış. Türkiye sporundaki en büyük sorun yetenekli küçük çocukların başarılarını devam ettirememesi. Yüzmede olsun,  diğer sporlarda olsun 12-14 yaşlarındaki yetenekli çocuklar büyüdükçe bu başarılarını sürdürecek ortamı ve desteği bulamıyorlar. Şöyle bir şey olabilir mi, bir çocuk sürekli antrenman yapıyor ama maç bulamıyor. Önüne ara hedefler koyacaksın ki motivasyon olsun. Okullar arasında müsabaka olmalı, yarış olmalı ki heyacan olsun çocukta.

  • Türkiye geçen olimpiyatlara 65 kişi ile katıldı, bu yıl ise sayı 114’tü. Bu bir başarı değil mi?

Türkiye başarısız. Türkiye’nin geçmişte başarılı olduğu, Avrupa şampiyonaları veya olimpiyatlarda başarılı olmasına alıştığımız bazı dallar Londra Olimpiyatları’nda çökmüş gözüküyor. Erkekler ve kadınlar halter, güreş, tekvando… Bunlarda ciddi bir gerileme söz konusu. Nedenleri konjonktürel olabilir. Halterde Naim Süleymanoğlu dalgası oldu, olimpiyatları altüst etti, müthiş bir sporcuydu, rol model oldu. Naim’i izleyen bir süre devam etti ama bir süre sonra halter büyük skandallar ile sarsıldı; hem doping hem de cinsellik ve şiddet skandallarıyla. 1990’larda doping işi müthiş sıklaştı. Yeni denetimler ortaya çıktı. Türkiye’de halter, Çin’de yüzme ve atletizm, İspanya’da orta mesafe koşucuları yok oldu. 1990’larda Avrupa’da bütün uzun mesafe koşularında İspanyollar öndeydi. Bugün bir kişi bile yok.

  • Türkiye’nin 2020 adaylığını nasıl buluyorsunuz?

Karşıyım. Bu işin bir Türkiye tarafı var, bir de dünya tarafı var. Türkiye tarafı şu: Politik yarar, ekonomik yük ve bir de kapasite olarak Türkiye bunu kaldırabilir mi? Eline, yüzüne bulaştırmadan yapabilir mi? Dünya açısından baktığınızda, kendinizi Olimpiyat Komitesi’nin yerine koyduğunuzda; bir, Türkiye yapabilir mi; iki, Türkiye yapmaya layık mı? 2020 Olimpiyatları’nı Türkiye’nin almasının politik yararı çok büyük olur. Hem kültürler arasında, ılımlı İslam ve demokrasi, değişik modernite örneği açılarından yararlı olur. Fakat ekonomik bakımdan yükün ne kadar ağır olacağı üzerine kimse durmuyor. Sadece bilet satışı maliyeti kapatır zannediliyor. Olimpiyatlara hazırlanmanın, tesisleri yapmanın, düzenlemenin maliyeti korkunç. Güneydoğu’daki Kürt savaşının 20 yıllık maliyetini beşe katlar. Sadece o yapılacak yeni tesislerin maliyeti bile yeter. Kürek yarışları için 3 km uzunluğunda bir kanal açmak zorundasın. Dünya ekonomik krizi Türkiye’yi teğet geçti ama ben çok korkarım bu dünya konjonktüründe 2020 yükünün altına girmesinden. Acaba bu böyle bardağı taşıran damla olur mu? Yunanistan’ın geldiği çöküntü durumu ile 2004 Olimpiyatları’nı üstlenmiş olması arasında çok ciddi bir bağ var. Yaptılar ve çöktüler. Türkiye’nin başına ne gelir bilmiyorum. Başbakan ekonomik kriz teğet geçti diye övünüyor ama bu kez öyle olmayabilir.

  • Ya organizasyon becerisi?

O konuda da şüphelerim var. Onbinlerce işi bilen personel lazım. Bu normal olarak Türkiye’nin bu alanda sahip olduğu kalifiye eleman gücü değil. Dünya da Türkiye yapabilir mi diye soracaktır. Benim esas ona cevabım olumsuz. Türkiye’de 30 yıldır bir Kürt savaşı sürüyor ve bu sıra oldukça şiddetlendi. Kendi bünyesinde böyle bir savaş olan ülkeye olimpiyat verilmemeli. Sen git ilk önce şu savaş meseleni hallet. Bir azınlık milliyetine haklarını vermeyen bir ülkeye verilmemeli demiyorum, bünyesinde bir savaş olan ülkeye olimpiyat verilmemeli diyorum. Nasıl bir zamanlar yurtta sulh cihanda sulh denmiş, önce yurtta sulh sağla, sonra dünyada sulhun sembolü olan olimpiyatları al. 2008 Olimpiyatları Çin’de yapıldı. Çin demokratik bir ülke mi? Ya da 36 Olimpiyatları Hitler Almanya’sında yapıldı. Demokratik ülke değil demeye kalkarsak olimpiyat yapacak ülke kalmaz. Ama süren bir savaşla olmaz.

  • Türkiye bütün bu sorunları halletti ve olimpiyatlar Türkiye’de desek. İngiltere’deki törenleri gördük. Burada açılış ve kapanış törenleri nasıl olur?

Her yılki gibi Ulubatlı Hasan’ın surlara bayrak dikmesi törenleri mi olur, kadırgaları yürütme töreni mi olur… Ben yıllar önce Türkiye’nin Avrupa’da düzenleyeceği büyük kültür sergileri projesine danışman olarak katıldım. Bu gerçekleşmedi ama çok ciddi bir problem ortaya çıktı: Açılış seremonisinde Türkiye’nin kültür ve tarihinin nasıl temsil edileceği üzerineydi sorun. O toplantılarda insanların söyledikleri fikirlerden şöyle bir şey edindim; bunu yapmak inanılmaz zor. Londra’daki açılış ve kapanış törenleri Büyük Britanya’nın kendisi ile barışıklığını ifade ediyor. Amerika, Büyük Britanya gibi toplumlar gergin toplumlar değil. Türkiye’de ise, tarih ve kültür alanı o kadar muazzam bir gerilim alanı ki, neyin üzerine konsensüs kurup neyi güzel olarak lanse edeceksiniz?

  • Yüksel Aytuğ’un sporcu kadınlar üzerine yazdığı köşe yazısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

‘Özcü, ırkçı ve ataerkil masallar’ adıyla bir yazım çıkacak Taraf’ta ve orada Yüksel Aytuğ için de seçkin paragraflar var. Aytuğ veya başka bir erkek, kadın güzelliğinin tek seçicisi olamaz. Ayrıca tersi hiç aklına geliyor mu, kadınlar nasıl erkekleri beğeniyorlar? 1.85 boyundaki o kadın sporcular dikkatsiz tutsalar suyunu çıkaracakları Aytuğ gibi erkekleri mi seçerler? Acaba onlar Aytuğ’a bakarlar mı? Bunları kendine sormalı.

  • Olimpiyatların başladığı hafta, Agos’un sayfalarına Osmanlı devletini olimpiyatlarda ilk temsil eden Ermeni sporcuları misafir ettik. 1915 Soykırımı ve Mübadele olmasaydı Türkiye bugün sporda hangi noktada olurdu?

Tanzimatla başlayan modernleşme süreci gayrimüslimlerde daha çabuk gelişti; gerek sanat alanında, gerek eğitim öğretimde, gerekse sporda, gayrimüslimlerin önemi göz ardı edilemez. Ermeni Soykırımı oldu, Türkleştirme ve etnik temizlik oldu. 1915’i yaşanmadı kabul edelim, Ermeni nüfusun bugün 15 milyon olduğunu, Rumların da 10 milyon olduğunu farz edelim ama bir tarihçi olarak bunun üstüne bir egzersiz kuramıyorum. Her şey bambaşka olurdu, politik rejim de bu olmazdı.