‘İdare edilen’ Ermenistanlı göçmenlerin hikâyesi

‘İdare Edilen Yaşamlar: İstanbul’da Yaşayan Ermenistan vatandaşı Göçmenlerin ve Çocukların Durumu’ adlı araştırma bulguları 11 Haziran Salı günü Bilgi Üniversitesi’nde Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Doç. Dr. Emre Erdoğan tarafından sunuldu. Hrant Dink Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yürütülen araştırma Türkiye-Ermenistan Diyalog Grubu’nun önerisiyle, Almanya Dışişleri Bakanlığı ve Chrest Vakfı desteğiyle hayata geçti.

 İstanbul’da yaşayan Ermenistan vatandaşı göçmenlerinin durumuna ilişkin araştırma kapsamında 153 yetişkin ve 160 çocukla anket çalışması geçekleşti, iki odak grup çalışması ve 5 derinlemesine mülakat yapıldı. Araştırmanın saha çalışmasını Neşe Erdilek’in koordinatörlüğünde Sona Dilanyan, Burcu Becermen ve Naira Sarangil yürüttü. Çalışmanın sonuçlarını Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Doç. Dr. Emre Erdoğan şu sözlerle özetlediler. 


‘Sayıdan ziyade bir resim çekmeye çalıştık’

Pınar Uyan Semerci (P.U.S): “Türkiye’nin Suriye’den almış olduğu sığınmacılar, göçmenler, aslında hukuki terim olarak mülteciler (her ne kadar coğrafi çekince sebebiyle mülteci kelimesi kullanılmasa da) geçici koruma statüsü altındaki Suriyeliler konusunda ele aldığımız her tartışmada birçok aynadan kendi toplumumuzun sorunlarıyla da yüzleşiyoruz. Bu konu da o yüzden çok hassas bir konu. Ve bu konuda da Türkiye’nin gündemi sakinleşecek ve biz bunu paylaşacağız, tartışacağız umuduyla bekledik. Diplomatik ilişkileri olmayan Türkiye ve Ermenistan arasında böylesi bir araştırma bulgularını beraber, sakince ele alabileceğimiz bir nefes aralığı olacak diye umut ettik. Ama Türkiye’de son bir yılı düşünürsek en yazık ki böyle bir aralık olamadı. Her zaman daha büyük heyecan, daha büyük maddelerimiz, tartışacak daha önemli konularımız oldu ve dedik ki bu herhalde bitmeyecek. Bu yüzden de artık raporun sonuçlarını paylaşmaya karar verdik. Rapor en azından başka çalışmalara da ışık tutsun ve ne yapılacağı konusunda beraber düşünebilmek için bu sonuçları paylaşıyoruz.

Şu anda Türkiye’de başka bir deneyimin içinden geçiyoruz. Dünyada en yüksek sayıda mülteci barındıran ülke. Biz genel olarak Türkiye’yi göç veren bir ülke olarak algılıyoruz. O yüzden göç alan ülke olma kısmında zorlanıyoruz. Hem toplum olarak hem de kamu görevlileri de dahil olmak üzere bu alanda çalışanlar olarak. Enformel ekonominin çok büyük olduğu bir ülkeden, enformel iş gücü piyasasının çok ciddi etkisinin var olduğu bir yerden bahsediyoruz. Bu araştırma İstanbul’la sınırlı ve İstanbul özelinde baktığımızda 15 milyon nüfusu ve 500 bin civarında Suriyeliden bahsediyoruz. Ve Ermenistan’dan gelen göçmenlerin ve çocuklarının durumunu konuşurken bunları göz önünde bulundurmamız lazım.”


‘Alandaki diğer çalışmalardan farkı çocuklarla da çalışmış olmamız’

P.U.S.: “2017 sonbahar- 2018 ilkbaharda yapıldı araştırma, yani raporun verileri bir sene öncesine dair. Konuştuklarımız 153 Ermenistan vatandaşı yetişkin ve halihazırda İstanbul’da yaşayan, burada çalışan insanlar. Hanehalkı verisine baktığımızda 528 kişi üzerinden bir veriye sahibiz. Bu araştırmanın alanda yapılmış diğer araştırmalardan farkı 160 çocukla da çalışmış olmamız. 

Bu çok zor bir alan. Bazen sayılar büyüdükçe, ki şu an Türkiye’de göçmen sayısı çok büyük, daha küçük gruplar önemli değilmiş veya yeteri kadar önemli değilmiş gibi algılanabiliyor. Oysa özellikle insan hakları, mülteci hakları, çocuk hakları alanında ısrarla vurguladığımız gibi her bir insanın hakkını ve sahip olduğu imkanlarını, yapabilirliklerini tartışmamız gerekiyor. O yüzden bu araştırmamızın bulguları aslında  bir resim çekmeye çalışmak. Birbirine komşu olan, sınırı olan ama sınırı açık olmayan iki ülke Ermenistan ve Türkiye arasında bu sınırın kullanılmadığı, ancak uçakla veya üçüncü ülkeler üzerinden birbirlerine gidip gelen bir durumda Ermenistan’dan gelip burada yaşan, çalışanlarla yaptığımız bir çalışma. Diplomatik ilişkilerin, konsolosluğun olmadığı bir yerde bu yaşananların bu insanların yaşamlarını nasıl etkilediğini ve bu alanda neler yapılabileceğini anlamaya çalıştık.”



‘Ermenistan vatandaşı göçmenler arasında kadın sayısı yüksek’

Emre Erdoğan (E.E): “Zor bir saha çalışmasıydı. Orada olmamaları gereken insanlarla konuşuyorsun. Düzensiz göçmenler. Dolayısıyla onlar konuşurken de onlar üzerindeki bütün etkileri düşünmeniz gerekiyor. Ermenistanlı göçmenlerin nasıl hayatları var? Genel bir çerçeve çizmeye çalışayım. Açıkçası bizi şaşırttı. Başlangıç noktamız yaşamdan memnuniyeti. Bu her zaman bir giriş sorusudur. Konuştuğumuz göçmenlerden %73’ü yaşamından memnun olduğunu söyledi. İnsanın kendi hayatından memnun olması iyi olma halini gösterir mi göstermez mi? Sübjektif olarak kendisini iyi hissediyor olabilir çünkü koşullara adapte olmuştur. Ya etraftaki insanlarla kıyasla daha iyiyim der, ya da geçmişteki yaşamdan daha iyi.”

 


‘60 yaş üstü kadınlar ya çalışıyor ya da evde bakımı üstleniyor’

E. E.: “Görüştüğümüz göçmenler arasında kadın sayısının çokluğuna dikkat çekmek lazım, özellikle 30 yaş üstü kadınlar çok. Buraya gelen erkekler çalışıyorlar ve çalışamadıkları zaman geri dönüyorlar. İş piyasasından çıktıkları zaman hemen geri dönüyorlar çünkü burada kalmanın bir manası yok. Yaşlı kadın neden kalıyor? 60 yaş üstü kadınlar ya çalışıyor ya da evde bakımı üstleniyor. Bu kadınların sosyallikten sağlığa kadar uzanan ihtiyaçları var. Bu önemli bilgi. Hanede ortalama 4 kişi fena bir tablo değil. Ermenistanlı göçmenler ne zaman Türkiye’ye geldiler? 1989 yılında bile gelenler var. Ama baktığımızda yoğun olarak 2012’ye kadar geldiklerini görüyoruz, ondan sonra hafif bir düşme var. Peki neden gelmişler? Neden Ermenistan’dan ayrılmışlar? İş bulmak için.” 

P.U.S.: “Belki şunu söylemekte fayda olabilir. Ermenistan’da yaşanmış olan deprem, özellikle Sovyetler Birliği’nden sonra paranın değişim sürecindeki kayıplar ciddi olarak bir maddi yük getiriyor. Sonrasında aslında birçok ülkeye göç yaşanıyor.”


Prof. Semerci ve Doç. Erdoğan ile sunum sonrası sohbet olanağımız da oldu ve kendilerine bazı sorular yönelttik

Ermenistan vatandaşı göçmenlerinin yasal durumu nedir?

E. E.: “Konuştuğumuz insanların yüzde 54’ünün çalışma veya oturma izni yok. 10 kişiden 5’i yasadışı burada bulunuyor. O nedenle de çok kırılganlar. Peki bu insanlar neden oturma izni alamıyor? Cezaları var. Turistik vize ile giriş yapıyorsunuz, süresi geçiyor, sonra ceza oluyor ve bunu artık karşılayamıyor hale geliyorsunuz. Bazıları ikamet izni için gereken masrafları sağlayamıyor.” 

P.U.S.: “Vize süresi aşımından sonra cezaları oluşanlar konuştuğumuz inanların %50’sini oluşturuyor. Bu duruma düşen bir görüşmecimiz şunları söyledi: “Oturma izni olmadan güvende hissedemezsin. Sınır dışı edilebilir, her durumda geri gelmeye çalışsam bile bu benim için bir sorundur.” Peki neden bu durum bu şekilde devam ediyor, neden bu huzursuzlukla yaşadıklarını sorduğumuzda çarpıcı cevaplar alabiliyoruz: “Şu an oturma iznim yok. Bir senelik iznim vardı, sonra param çalındı, cüzdanım çalındı ve bir daha alamadım. Başvurmak için param yoktu, başvuru tarihine bir hafta kalmıştı, yeniden sigorta yaptıracaktım ikinci yılı uzatmak için ancak param çalınınca hayal kırıklığına uğradım. Bir haftada o kadar para bulmam mümkün değildi bu meseleyi halletmem için. Kira ödememiz gerekiyordu aynı zamanda ve bunu halletmeyi tercih ettim. Artık ceza ödemek zorunda kalacağım.” Yani bir biçimde yaşamları o kadar sınırda ki, o kadar idare edilerek yaşıyorlar ki herhangi ufak bir kırılmada o normal prosedürlere devam etmek imkânsız oluyor. Başka bir kadın görüşmeci şöyle söylemişti: “Daha yasal yaşamak, daha güvende hissetmek. Şimdi mesela yanımda bir polis geçerken tabii ki ben korkuyorum. Panik olmuyor muyum? Oluyorum. İçinde bir şey var. Ya kontrol ederlerse? Ne olacağını bilmiyorsun. Tutuklayabilir. Bırakıp git der. O anki kötü hissetten bahsediyorum. Ama belgeler tam olsa sen de yasal otursan ne hırsızsın ne suçlu. Tamamdır o zaman. İstediğin gibi istediğin saatte gezebilirsin. İşte yasal oturmanın iyi tarafı budur, bu çok önemlidir.” 


Ermenistanlı göçmenlerin Ermenistan’da nasıl yaşamları vardı?

E. E.: “Görüştüğümüz insanların yarısı Ermenistan’da da iş sahibiydi, yarısı ise orada çalışmıyordu ama burada işi var. Bu insanların Ermenistan’da nasıl eğitim aldıkları beni araştırmacı olarak en çok ilgilendiren kısımdı. Hemşirelik eğitimi almış insanlar var, muhasebeci, öğretmen, diş hekimi, mühendis, teknisyen, yazar-gazeteci, müzisyen, vs. Türkiye’de ne işler yapıyorlar? Ev, otel veya iş yeri temizliği, hasta bakıcılığı, öğretmenlik, satış elemanı, aşçı yardımcısı vs. İnşaat mühendisliği okumuş kişiler Türkiye’de ayakkabı atölyesinde işçi. Askeri doktor da aynı işi yapıyor. Üniversitede bölüm başkanı, matematik eğitimi almış bir göçmen çocuk bakıyor Türkiye’de. Ameliyathane hemşiresi olarak çalışan bir kişi aşçı asistanlığı yapıyor. Ermenistan’da sanat öğretmenliği yapan bir ressam şu an Türkiye’de temizlik işi yapıyor. Şimdi eğer iki ülke arasında diyalog olsa ve bu insanlar kayıt içine alsak belki de kendi mesleklerini yapacaklar. Ama yapamıyorlar çünkü bu meseleleri kayıt dışı yapmak mümkün değil. Konuştuğumuz hemen hemen herkes Ermenistan’da yaptıkları işten daha kötü iş yapıyor.”

P.U.S.: “Ermenistan’da yaşanan maddi yoksunluk ve maddi koşulların zorlaması çok net. 56 yaşındaki bir kadın göçmenden alıntı: “Sovyet Birliği’nin yıkılmasına kadar ev de alabilirdim, bankada param da vardı. Ülkemi o zaman da çok seviyordum, şimdi de çok seviyorum. Memleket hasreti beni çok boğuyor. Fakat ülkemde yaşamımı sürdürebilme şansım yoktu, kendime bile bakamıyordum. Çünkü Sovyet para birimi yerini Dram’a, Ermenistan para birimine bıraktı, değeri düştü ve kazandığım maaş sadece kuru ekmek parasına yetiyordu. Mecbur kaldım. Teklif ettiler, iş var dediler, geldim. Tanrı’ya sığınarak geldim.”

Ermenistanlı göçmenlerin sağlığa erişimi nasıl?

E. E.: “Hastaneye gidemeyenlerin sayısı en yüksek, sadece dört kişi parasını ödeyerek özel muayeneye giriyor. 47 kişi herhangi bir şey yapmıyor, sağlık sorununun kendiliğinden geçmesini bekliyor.”

P.U.S.: “Özetle süresi geçmiş olan, kayıtlı durumda olmayan, düzensiz göçmen dediğimiz gruba girenlerin büyük bir kısmı kendi doktorları kendi hemşireleri haline geliyorlar.”




Her 5 çocuktan 1’i güvensiz hissediyor’

Konuştuğumuz Ermenistanlı çocuklardan Ermenistan’da doğanlar yüzde 75, yüzde 25’i ise Türkiye’de doğdu. Çocuklar daha kolay adapte olabiliyor o yüzden memnuniyet oranı yüksek. Okulda yüzde 80’i güvende hissediyor. Ama bu sayıları tersten de okumak gerekir. Her 5 çocuktan 1’i aslında güvensiz hissediyor. İstanbul’da MEB’e bağlı Ermeni okullarında okuyan Ermenistanlı çocuklar özel öğrenci statüsünde okuduğu için diploma alamıyor. Bu okulların yetkilileriyle yaptığımız odak toplantısında Ermenistan vatandaşı bir kız öğrencinin okuduğu okulda birinci olduğu halde özel öğrenci statüsünde olduğu için kayıtlarda bu şekilde yer alamadığı aktarıldı. Bu çocuklar Ermenistan’a dönme perspektifi ile olsa da hayatlarının büyük kısmını burada yaşıyorlar. Onları bir şekilde eğitim sistemine dahil etme yolları aranmalı. 

Çocukların boş zamanlarının nasıl geçirdiği bölüm önemli. Sokakta ve parkta oynama oranı yüzde 20’ye bile ulaşmıyor. Bu çok önemli. Çocukların büyük bir kısmı kendisini kapatmış, öyle yaşıyor. Mahalle ile ilgili olarak olumlu konuşan, memnunum diyen çocuklar da mahallede oynama imkânı olmadığından bahsediyor.”




Öneriler
Af çıkarmak ve veri tabanı oluşturmak

Birçok Ermenistan vatandaşının farklı sebeplerden dolayı oturma izinlerine başvurmadığı ortadayken, yapılan çalışmanın sonucunda Doç. Dr. Emre Erdoğan’ın bu durumu değiştirmeye yönelik önerileri arasında af çıkarmak yer alıyor: “Bu konu üst siyasete takılan bir konu. Burada borçların affı bir çözüm olabilir, bunun için herhangi bir engel yok. Ayrıca kayıt içi alınmaları teşvik edilebilir. Kayıt dışılık her şeyi engelliyor. ‘Mülteci’ Suriyeliler yerlerinde durdukları sürece kayıt içiler. Yerlerin dışına çıktıklarında kayıt dışı çıkıyor ve destekten faydalanamıyor hale geliyorlar. Ermenistan vatandaşları ise öyle bir halde ki oldukları yerde kayıt dışılar. Bu çok büyük bir sorun. İyi niyetli adım atılabilir.”
Ermenistan vatandaşı göçmenlerinin durumunun değişmesi için sivil toplumun neler yapacağına dair Emre Erdoğan şunları öneriyor: “Veri tabanı oluşturmak çok önemli. Bu araştırma kapsamında 153 kişi ile görüşüldü ve bu insanların hikâyeleri önemli. Hikâyeler etkili oluyor, bunu farklı bölgelerde yaptığımız çalışmalarda görüyoruz. Bu insanların kişisel hikâyeleri yazılmalı ve bu insanlar hakkında bir veri tabanı oluşmalı. Bu insanlara dair dosyalar var mı? Kimde var? Belki de en acili bu dosyaların oluşturulması, kayda alınmasıdır. Ayrıca burada bulunan Ermenistanlı göçmenlere sosyal sermaye sağlamamız önemli. Ermenistanlı piyanist göçmenin hikâyesinden çok etkilenmiş olabilirim ama bu insanların sosyal sermayeleri var, bu insanlara haklarını anlatarak farklı imkânlar yaratılabilir, kendileri artık bu imkânlardan ve haklarından haberdar olur.” 


Kategoriler

Diaspora / Ermenistan


Yazar Hakkında