Boris Johnson ve İngiltere’nin kritik yol ayrımı

Theresa May’den sonra İngiltere’nin yeni başbakanı Boris Johnson da Brexit yani İngiltere’nin AB’den çıkma kararını uygulamakta zorlanıyor. Johnson süreci kendince kolaylaştırmak için Parlamento’yu askıya almaya da denedi ancak bu hamlesi ile bir kez daha eleştirilerin odağında oldu. Buna kendi kabinesinden istifalar da eklendi. Londra’da yaşayan gazeteci Firdevs Robinson İngiltere’de neler olduğunu kaleme aldı.

FİRDEVS ROBİNSON

Tarihi kişiliği ve devlet adamlığının yanısıra nüktedanlığı ile de tanınan Winston Churchill’e siyasete atılmak isteyen gençlerde ne gibi özellikler aradığı sorulduğunda “Yarın, gelecek hafta, ay ya da yılda neler olabileceğini öngörebilmek; sonra da bütün bunların neden olamadığını açıklayabilmek” cevabını verdiği söylenir. 
İngiltere’nin yeni başbakanı Boris Johnson,  Churchill’i örnek almakla övünen bir siyasetçi. Karşıtları ise, 2014 yılında yazdığı Churchill biyografisine atıfta bulunarak, ‘Kendisini Churchill ile kıyaslıyor’ diyor.  
Avrupa Birliği’nden anlaşmasız çıkma yolunda ülkenin son üç yıldır yaşadığı siyasi krizi ‘anayasal krize’ dönüştürmekle suçlanan Johnson, şimdilerde Churchill’e değil, Trump’a benzetiliyor.  

“İngiltere’nin Trump’ı”
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, yeni başbakandan “İngiltere’nin Trump’ı” diye övgüyle sözetmeden önce de, İngiltere’de Liberal Demokrat’ların eski lideri Nick Clegg, Johnson için “Söz dağarcığı geniş Trump” benzetmesi yapmıştı.
Seçmenin sesi ve iradesinin savunucusu olmak gibi popülist söylemlerinin yanısıra, Trump’la Johnson arasındaki en büyük benzerlik, girdikleri yarışları kazanabileceklerine ihtimal verilmemesi, en yüksek makama çıktıkları ana kadar ciddiye alınmamış olmaları.
Aslında pek de şaşırtıcı değil, çünkü 55 yaşındaki Alexander Boris de Pfeffel Johnson’ın başbakan olmadan önce, gazeteci, milletvekili, belediye başkanı ve dışişleri bakanı olarak geçirdiği yıllar, kişisel ya da mesleki skandallarla dolu. 
Haberinde uydurma alıntı kullandığı gerekçesiyle The Times gazetesinden kovulduğu biliniyor. 1990’lı yıllarda Brüksel muhabiri olarak çalıştığı The Daily Telegraph gazetesinin o zamanki genel yayın müdürü Max Hastings ise, Johnson’ı etik değerleri olmayan bir gazeteci olarak tanımlıyor.  
Son olarak da 2016 yılındaki Brexit referandumunda İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne haftada 350 milyon Euro ödediğini ileri sürerek seçmeni yanılttığı gerekçesiyle hakkında yasal işlem başlatıldı. 
Başarı hanesinde ise, 2008-2016 yılları arasında sekiz yıllık Londra belediye başkanlığı sırasında gerçekleşen Londra Olimpiyatları’ndaki rolü var. 
2016 yılında başlayan iki yıla yakın dışişleri bakanlığı ise Rusya ile ilişkilerin krize girdiği, İran’la bağların iyice gerildiği bir döneme rastladı. İran’da tatil yaparken casusluk suçlamasıyla tutuklanan İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari-Ratcliff’in gazetecilere eğitim verdiğini söylemesi, dışişleri bakanıyken yaptığı en ciddi gaf. Johnson, bu yüzden Avam Kamarası’nda özür dilemek zorunda kaldı.

“Şiir” krizi nasıl atlatıldı?
Johnson’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında, bir şiir yarışmasında sarfettiği yakışıksız sözler yüzünden, daha sonra bakan olarak Türkiye’ye yaptığı resmi ziyaretin de sorunlu geçeceği düşünülmüştü. Ancak, o günlerde Londra’daki diplomatik kaynaklarım, Türk tarafının  konuyu gündeme getirmediğini, Johnson’ın da, evinde kullandığı Beko marka beyaz eşyalarla ilgili şakalarıyla havayı yumuşattığını  anlatmışlardı.
Brexit anlaşmasının parlamentoda defalarca reddedilmesi ardından Theresa May’in görevi bırakacağını açıkladığı ve Muhafazakar Parti için liderlik yarışının başladığı  günlerde, parti üyeleri arasında düzenlenen bir kamuoyu araştırmasında,  katılanların yüzde 40’ı, ‘Johnson’ın sözüne güven olmaz’ düşüncesindeydi.  
Liderlik yarışının ortasında kişisel hayatıyla ilgili yeni tartışmalar da gündeme geldi. Dört çocuğunun annesi, hala evli olduğu eşi, kanserle tek başına mücadele ettiğini açıkladı. Aynı günlerde,  Johnson’ın birlikte yaşadığı yeni sevgilisiyle gürültülü kavgası, komşusu polis çağırınca gazetelere manşet oldu.

“Sorunlu mazi”ye rağmen
Johnson başbakan olmadan iki gün önce, davetli olduğum bir akşam yemeğinde, Muhafazakar Partili konuklar arasında Johnson’la akrabalık bağı bulunan birinin, “Bir başbakanın taşıyamayacağı kadar sorunlu bir mazisi var, seçmezler” dediğine bizzat tanık oldum.
Boris Johnson, beklentilerin aksine, Muhafazakar Parti liderliğine partili milletvekillerinin ve parti üyelerinin ezici çoğunluğunun desteğini alarak seçildi. 
Bunda kuşkusuz, Theresa May’in lideri olduğu azınlık hükümetinin başarısızlığı, Brexit konusunda Avam Kamarası’nda yaşanan tıkanıklık, kamuoyunda siyasetçilere karşı büyüyen tepki ve sabırsızlık belirleyici rol oynadı.
Seçim öncesi Johnson’a karşı tavır alan milletvekillerinin, bir anda başbakanın en yakın müttefiki oluvermelerini, oportünizm diye açıklamak mümkün.  Ama parti tabanında kayda değer bir kesim,  Johnson’ı ‘taze bir nefes’, ‘alışılmamış bir politikacı’ ve ‘halktan biri’ gibi bağrına basıyor.  
Boris Johnson’ın 31 yaşındaki sevgilisi Carrie Symonds’ın rolü de unutulmamalı. Symonds, deneyimli bir siyasi kampanya uzmanı. Parti içinde de sevilen bir isim. Önce Johnson’ın ütüsüz pantolonlarına, eşleşmeyen çoraplarına, darmadağınık saçlarına el attığı, daha sonra da liderlik yarışı boyunca mümkün olduğunca medyanın gözlerinden uzak tuttuğu söyleniyor. 
Boris Johnson, başbakan olur olmaz, iletişim ve eşgüdüm alanlarında uzman, Brexit konusunda da katı tutumunu paylaşan profesyonellerden oluşan bir ekip kurdu. Bunlar arasında başdanışman olarak atadığı Dominic Cummings en tartışmalı olanı. Avam Kamarası’nın faaliyetlerini askıya almak, anlaşmasız Brexit’i önlemek için parti disiplinini çiğneyen milletvekillerini ihraçla tehdit etmek gibi tepki yaratan adımların da, Cummings’in fikri olduğuna inanılıyor. 

Kalan yarıda büyük öfke
Johnson ve ekibinin, muhalefet partilerinin zayıf yanlarından ve yazılı anayasası bulunmayan İngiltere’de sistemin boşluklarından yararlanarak başvurdukları siyasi manevralar, Brexit sürecinin bir an önce sona erdirilmesi için sabırsızlanan, belirsizliğin bitmesini isteyen seçmenleri memnun etse de, nüfusun Avrupa yanlısı yarıya yakın diğer kesiminde büyük öfke uyandırıyor. İngiltere siyaseti, artık sağ ve sol, Muhafazakar, İşçi ve Liberal Partili diye değil, Brexit yanlısı ve karşıtı diye iki kutpa bölünmüş durumda. 
Her ne kadar Boris Johnson, erken seçimi arzulamadığını söylüyorsa da, şu ana kadar uyguladığı taktikler, muhalefeti, anlaşmasız Brexit’i önleyecek adım atma şanslarını ellerinden alarak erken seçime zorlamayı hedefliyor. Partisinden kayıplara rağmen seçimi erkene almayı başarabilirse, kendi deyişiyle, ‘Avrupa Birliği ile müzakerelerde ayağı kaydırılsa’ bile, seçimden birinci parti olarak çıkma şansı yüksek.
Johnson-Cummings ikilisinin ‘Ya Brexit’te halkın iradesine saygı ya da Jeremy Corbyn liderliğinde sınırsız uzatma’ diye formüle ettiği seçenek, Boris Johnson’a, hayalini kurduğu “Churchill’vari “ liderliğin yolunu açabilir ama Winston Churchill’in torunu, Muhafazakar milletvekili Sir Nicholas Soames’un uyarısında dile getirdiği “1945’ten bu yana ülkenin tanık olduğu en ciddi krizi” de beraberinde taşıyarak.
İngiltere, bu çalkantılı dönemden ne zaman ve nasıl çıkar sorusuna şimdiden yanıt vermek zor. Boris Johnson’ın öngördüğü yol haritası, büyük olasılıkla, hem Muhafazakarları, hem de tabanının düşük gelirli kesimi Avrupa karşıtı olan İşçi Partisi'ni bölecek.  Daha da çarpıcı olanı, İngiliz milliyetçilerinin Brexit zaferi, gönüllü birlikteliğe dayanan Birleşik Krallık’ta, Kuzey İrlanda’nın Avrupa Birliği üyesi İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmesini ve  İskoçya’nın bağımsızlık taleplerini de karşı konulmaz kılacak. 




















  

Kategoriler

Güncel