Denizler ve kıyı balıkçılığı için yardım çağrısı

Yeni balık sezonu 1 Eylül’de sorunlarla birlikte açıldı. Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SURKOOP) bir kampanya başlattı. Kampanya, Cumhurbaşkanlığı ve Tarım Bakanlığı’na avcılık derinlik yasakları ve avlanan balık boylarında bir değişiklik yapılmaması çağrısını içeriyor. Kampanyanın taleplerinin içeriğini ve mevcut durumu balıkçılık üzerine yazdığı yazılarla tanınan Kenan Kedikli ile konuştuk.

Önce cevabını herkesin merak ettiği soruyla başlayalım. Balık çok olacak mı bu sene?
Bu senenin işaretleri pek iyi değil. En azından lüfer ve palamut familyası açısından durum iyi görünmüyor. Lakin bu türler hamsi, çaça, istavrit ve benzeri küçük türlerin büyük ölçekli yok edicileri olmaları sebebiyle başta hamsi olmak üzere diğer küçük türlerde göreceli bir artış yaşanacak. Benim tahminim bu yönde… 

SURKOOP’un kampanyası balıkçılık kamuoyunda epey ses getirdi. Kampanyanın zamanlaması ve başlatılış şekli de acil bir durum olduğu izlenimi veriyor. Neler oluyor?
Avcılığı belirleyen kurallar 4 yıllık dönemlerde geçerli olmak üzere oluşturuluyor. Bu kurallar mevzuatta ‘tebliğ’ olarak tanımlanıyor. Normalde bu yıl ‘tebliğ yılı’ değil. Yürürlükte olan tebliğ 2020 yılına kadar geçerli olacak. Buna rağmen avcı filomuzun sayısal olarak en küçük olmasına rağmen av miktarı olarak en büyük bölümünü yapan gırgır avcıları bu tebliğde değişiklik yapılmasını istiyorlar. Gırgır avcıları istisnasız her sezon başında olduğu gibi yine bu sezon başında da siyasal ilişkileri ve yaptıkları lobi faaliyetleriyle kuralları kendi lehlerine değiştirmek için çaba gösteriyorlar. Esasen resmi bir açıklama olmamasına rağmen kamuoyuna sızan bilgiler, bu lobinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kendi mağduriyetlerine ikna ettikleri yönünde. Sonuç olarak da Erdoğan’ın kurallarda gırgır avcıları lehine bazı değişiklikler yapılması yönünde talimat verdiği söyleniyor. Sessiz sedasız fiili bir durum yaratarak, konunun diğer taraflarının görüşünü bile almadan ‘oldu bitti’ yaratmak istiyorlar. Ben SURKOOP adına bir açıklama yapamam ama eminim son bir gayretle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a  “Bu iş size anlatıldığı gibi değil, bizim de söyleyecek sözümüz var” demek için bu kampanyayı başlattılar. Aslında SURKOOP balıkçılık kurallarının belirlendiği Danışma Kurulu’nun asli üyesi. Lakin bu çevreler sadece Danışma Kurulu’nu değil balıkçılığın yönetiminden sorumlu otorite olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nü de devre dışı bırakmak istiyorlar. Eğer bu girişim başarıya ulaşırsa sadece sucul ortam ve canlı doğal kaynakları zarar görmeyecek. Çok paydaşlı yönetilmesi gereken ve zaten öyle yönetilen balıkçılık yönetiminin motor gücü olan resmi otorite de itibar kaybına uğrayacak ve güvenilirliği sorgulanmaya başlayacak.

Kampanyanın ayrıntılarına gelelim. Gırgır avcıları ne talep ediyor? Siz neden karşısınız?
Gırgır avcıları aslında çok şey talep ediyor ama bu son girişimleri anladığımız kadarıyla gırgır avlanma derinliği ve istavrit balığının avlanma boyuyla ilgili. Onlar yürürlükte olan 24 metre avlanma sınırının 18 metreye indirilmesini ve istavrit avlanma boyunun 12 santim olarak belirlenmesini istiyor. Gırgır av aracıyla ilgili düzenleme sucul canlı ortamın korunması açısından en kritik tartışmayı içeriyor. AB karasularında 50 metre derinlik ile sınırlanan bu avcılık bizim ülkemizde 2012 yılına kadar 12 metre olarak uygulanıyordu. Bakanlık 2012 yılında mevzuatın değiştirilmesi doğrultusunda adım attı. 2012 yılı Danışma Kurulu toplantısında gırgır avcılığında 50 metreden daha az derin sularda avlanmanın engellenmek zorunda olduğunu, bu nedenle de bir uyum süreci olarak ‘2012-2016 Tebliği’nde derinliğin 30 metre olarak belirleneceğini ilan etti. Lakin nasıl olduysa kısa bir süre içinde 30 metre 24 metreye düşürüldü ve tebliğ o şekilde çıktı. O günden bu güne gelene kadar da ne 30 metreden ne de 50 metreden bahsedilir oldu. Şimdi de mevcut kuralın 18 metre olarak değişeceğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Okurun anlaması açısından biraz açar mısın? Gırgır ağı nasıl bir av aracı ve sığ sularda kullanmanın sakıncaları nelerdir?
Gırgır av aracı su üstü ve orta su balıkların büyük ölçekli avcılığında kullanmak üzere geliştirilmiş bir av aracıdır. 165 metre derinliğinde (yasal derinlik olmasına rağmen ülkemizde bu derinlik sıklıkla ihlal ediliyor) uzunluk sınırlaması bulunmayan deniz tabanına temas eden kısmı yaklaşık 5 ton ağırlığında olan ve ağın alt tarafı demir halkalardan geçen çelik bir halat marifetiyle büzülerek bir torba haline getirilen av aracıdır. Avlanılacak balık sürüsü ‘echosounder’ ve ‘sonar’lar ile tespit edildikten sonra sürü ağ ile çevrilir, ağın alt tarafı çelik hala marifetiyle büzüldükten sonra yakalanan balıklar avcı motoruna veya yedek taşıma motorlarına aktarılır.

Kenan Kedik (FOTO: Berge Arabian)

Devasa büyüklükteki bir av aracını konuşuyoruz. Deniz tabanında bir av operasyonunda 8-10 dönümlük bir alanı kaplayan ve ağın alt tarafı yaklaşık 1000 HP gücünde makine yardımı ile büzülen bir av aracı. Bu büyüklükteki bir av aracının deniz tabanına verdiği zararları görmemek mümkün değil. Doğal resifler, taşlık kırmalık bölgeler, her türden kabuklunun yaşadığı ortamlar ve deniz çayırları büyük tahribat görüyor. Bunun sonucunda da bu alanlar sucul canlıların beslendiği, korunduğu ve genel anlamda barındığı yer olmaktan çıkıyor. Bu tahribat bir kısım sucul canlının ölümüne sebep olurken canını kurtaranların da başka yerlere göç etmesine sebep oluyor.
Günümüzde dünyanın neresinde olursanız olun deniz tabanına sürtünen ya da tabandan çekilen av araçlarına yakın kıyıda ( 50 metre derinliğe kadar olan bölge) izin verilmez. Bizim ülkemizde de hem büyüklükleri hem de etkileri çok daha küçük olduğu halde trol av aracının avlanma sınırı kıyıdan itibaren 3 deniz mili olarak belirlenmiştir. Yani trole “Sen kıyıdan 5.5 kilometre uzakta çalışmak zorundasın" diyoruz ama ondan daha çok tahrip etme gücü olan gırgır av aracının kıyılardaki varlığını ve etkisini görmezlikten geliyoruz.
Bu avcılığın tek trajik etkisi ne yazık ki deniz tabanı ve sucul canlılar üzerinde de olmuyor. Kıyı ekosistemi  üzerinde avcılık ve toplayıcılık faaliyeti yapan küçük ölçekli geleneksel  kıyı balıkçıları da etkileniyor bundan. Bunun sebebi ise basit ve çok açık. Küçük balıkçı varlığını ancak kıyıda balık varsa devam ettirebilir. 
Gırgır avcılığı kıyı ekosistemini tahrip ettiği ölçüde küçük balıkçılığı da tahrip etti. Küçük balıkçının avlanma sahaları azaldı ve boşaldı. Her geçen yıl bir önceki yıla göre daha az balık tutar oldu. Ekonomisi ve kültürü yok olmak üzere. Oysa ülkemiz FAO/GFCM’in Malta’da Akdeniz ülkeleri bakanlar düzeyinde düzenlediği her iki toplantıda da küçük ölçekli balıkçığının korunması konusunda varılan anlaşmanın altına imza attı. Yapılması gereken gırgır avlanma derinliğini 18 metreye indirmek değil 30 metreye çıkartmaktır. Küçük balıkçının yeterince büyük ve çok sayıda sorunu varken bir de bu çağdışı tartışmanın içinde boğulmamalıyız.

Belki konunun biraz dışına çıkacağız ama küçük balıkçının büyük sorunları var derken tam olarak ne demek istiyorsun?
Az önce de söylediğim gibi küçük balıkçı varlığının en önemli şartı kıyı ekosisteminin korunması şartıdır. Eğer bu alanı korumuyorsak diğer sorunların çözülmesi bir işe yaramaz.  Sorunun cevabına gelince; neresinden başlayayım. Avcılık gereçleri fiyatlarının sürekli artması, balıkçılık kıyı yapıları olan balıkçı barınaklarının kentsel rant olarak görülmesi nedeniyle ellerinde alınması tehlikesinin gün geçtikçe daha somut hale gelmesi, yasadışı avcılığın ekosistem üzerinde yarattığı tahribat ve pazarda sebep olduğu haksız rekabet, önemli sayıda gerçek amatör avcıyı tenzih ederek söylemek zorundayım ama amatör avcılık adı altında yapılan izinsiz ruhsatsız ticari balıkçılık faaliyetleri, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nde yasal olan misina ağlarının ülkemizde yasak olması işin balıkçılıkla ilgili kısımlarının başlıcaları. Bir de bütün bunlar kadar önemli olan sosyal güvencesizlik var ki o başlı başına bir yara. Balıkçı, tarım sigortası kapsamında “Bağ-Kur’lu” oluyor. Ama günde ortalama 10 kilo bile balık tutamayan balıkçı doğal olarak sigorta primlerini yatıramıyor. Bu da başlı başına büyük bir sorun. 

Peki ne yapmak lazım?
Önce kıyıyı korumak lazım. Kıyıyı koruyacağız ki hem denizler tüm canlı yaşamıyla hem de küçük balıkçı korunsun. Sonra da oturup sahici bir yaklaşımla bu konuyu masaya yatırmamız lazım. Kooperatifler Kanunu küçük balıkçılığın gerçeklerinin ve ihtiyaçlarının farkına varılmadan hazırlanmış. Eleştiri olarak değil tespit olarak söylüyorum. Acilen kanunun küçük balıkçılar gözönüne alınarak revize edilmesi gerekir. Küçük balıkçı avladığı balığı taze olarak satmaktan kurtarılmalı. Avladığımız bir çok tür işlendiğinde ya da yarı işlendiğinde 3-4 kat değer kazanıyor. Lakerda, füme, balık pastırması, konserveler, pazar değerleri yüksek gıda ürünleridir. Mevcut mevzuatlar ve mevcut küçük balıkçı ekonomisiyle bunları hayata geçirmek zor. Bence bunları başka zaman tartışmalı ve tüm ilgimizi mahallemizde çıkan yangını söndürmeye vermeliyiz.
Agos aracılığınızla çevre ve balıkçılığa duyarlı herkesi  change.org'daki kampanyayı imzalamaya çağırıyorum. 

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.