T. Özhan: Ortadoğu Bataklığı!

Taha Özhan, Türkiye'nin Ortadoğu ile siyasi, ekonomik ve sosyal düzlemlerde ilişkileri olduğunu belirterek, 'Suriye bir bataklığa dönüştü, uzak duralım' söylemini eleştiriyor: ''Bataklık' söylemi bölgeye dair cehaleti, apolitik bir tarifle kamufle etme girişimidir. Son olarak, bataklık söylemi oldukça pespaye bir oryantalizmin yerli versiyonundan başka bir siyasal düzeye takabül etmemektedir.'

Arap isyanlarının bölgemizi kırıp geçirdiği son iki yıl, Türkiye açısından da yapısal kırılmaların yaşanmasına yol açtı. Bunların başında, siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik sınırlarını Cumhuriyet ideolojisinin çizdiği ve muhtemelen 28 Şubat'la birlikte geri dönülmeyecek şekilde tekamüle erdiği düşünülen batılılaşma ve ulus devlet macerasının her açıdan sorgulanması oldu. Aslında Irak işgaliyle beraber başlayan bu sorgulama 'Arap Baharı' ile birlikte derinleşerek devam etti. Bugünlerde 'Ortadoğu bataklığına girmeyelim' korosunun önde gelen isimleri, o tarihlerde Türkiye'nin Amerikan işgaline ortak olması için çırpınıyorlardı. Aynı koro, bugün, yan yana gelmeleri imkansız olarak addedilen farklı kesimlerden isimlerlerin de takviyesiyle siyasal bir analizden ziyade Kemalist bir dışavurum olan 'bataklık' ya da eskatolojik söylemlere sarılmış durumdalar. 

Irak işgali ile ortaya çıkan kaygan bölgesel dinamikler, bir anda ulus devlet siyasal rasyonalitesini şaşkına çevirmişti. Önce sınırımızın hemen ötesinde vatandaşlarımızın milyonlarca akrabası olduğu keşfedilmiş, ardından bu akrabalarımızın bir kısmının farklı mezheplerden, farklı etnisitelerden olduğu ortaya çıkmıştı. 'Misak-ı milli'nin siyasal dünyası 'Irak'a komşu ülkeler konferansları' marifetiyle de facto anlamsızlaşmış, onyıllar sonra, Türkiye devlet düzeyinde Ortadoğu'da devlet ve devlet dışı bütün aktörlerle muhatap olmaya başlamıştı. Bu durum Türk bürokrasisi açısından uzunca bir aradan sonra sarsıcı bir hafıza tazelemesine dönüşmüştü. Bütün acemiliklerine rağmen, bürokrasi fena sayılmayacak bir hızla, bu yeni durumla muhatap olmaya gayret etmişti. Bu süreç yaklaşık 6-7 yıllık bir öğrenme ve tanışma dönemini de beraber getirmişti. 'Komşularla sıfır sorun' politikası mezkur sürecin Türk müesses nizamı ve elitleri için yumuşak bir geçiş imkanı sağlamıştı. Kemalist siyasal aklın önyargıları ve 20.yy erken dönem kaba ulus devlet reflekslerinin de sindirebileceği şekilde yönetilmeye çalışılan süreç; Hamas'ın Türkiye ziyaretiyle ilk panik atak tepkisini vermişti. 

Ortaya çıkan yeni duruma adapte olmakta zorlanan 20.yy Türk medyası ve entelijansiyası, Hamas'ın Türkiye'yi ziyaret etmesi karşısında adeta darmadağın olmuştu. Ortadoğu'ya dair Türkiye'nin işbirliği içinde olabileceği, kendi deyimleriyle Türkiye'den sonra bölgenin 'tek demokrasisi' olarak zihinlerinde kodladıkları İsrail'in işgaline direnen ve 'Arap Baharından' çok önce demokratik sürece dahil olma kararı alan Hamas'ın; Türkiye tarafından muhatap alınması sadece kabul edemeyecekleri bir adım değil, aynı zamanda anlayabilecekleri bir durum da değildi. Diğer bir travmayı ise Davos'ta yaşadılar. Türk sosyal muhayyilesi için müthiş bir psiko- politik katalizör görevi ifa eden Davos, Türk elitleri için Türkiye'nin 'başını belaya sokan' bir gelişmeden başka bir şey değildi. Bu gelişmeye Hamas ziyareti sonrası küresel İsrail lobisinin önderliğinde başlatılan 'eksen kayması' tartışmalarını derinleştirerek cevap verdiler. İsrail'in Mavi Marmara yardım gemisine saldırarak katliam yapması sonrasında ise halkın ezici çoğunluğunun aynı kanaat etrafında kenetlenmesiyle derin bir sessizlik dönemine girdiler. 

Arap isyanları Tunus, Mısır ve Libya'da iktidarları al aşağı ederken, Erdoğan'ın bu ülkelerde neredeyse seçim kazanacak bir lidere; Türkiye'nin ise örnek alınan bir ülkeye dönmesiyle 'eksen kayması' tartışmaları da tedavülden kalkmış oldu. Arap isyanları Suriye'deki Baas rejiminin kapısına gelince, geçtiğimiz onyıl boyunca Suriye yönetimi ile sorunlarını devlet düzeyinde sıfırlamaya çalışan dış politikayı 'eksen kaymasıyla' suçlayanlar, bu sefer de Türkiye'nin yaşanan katliamlar karşısında, 'Suriye bir bataklığa dönüştü, uzak duralım' yaklaşımını benimsemesini tavsiye eder oldular. Bu tavsiyelerinin ciddiye alınması durumunda ise siyasi, sosyal, ekonomik ve ahlaki olarak nasıl 'uzak durulabileceğine' dair bir tek ciddi cümle kurma zahmetinde de bulunmamaktadırlar. Çünkü Ortadoğu'yu bir bataklık olarak tarif etmek bizlere apolitik bir dünyanın içerisine girmeyi tavsiye etmektedir.

 

Taha Özhan

25.08.2012

 

(Sabah)