Ah o fenil asedik

BİLGEHAN UÇAK

Derse bir saat öncesinden gelir.

Mutlaka müzik açmış, önüne küçük kâğıtlarda notlarını yaymıştır, ceketinin cebinde alametifarikası mendili, öğrencilerini bekler.

Dolmakaleminin mürekkebi lavanta kokuludur.

Sonra bir başlar anlatmaya, tutabilene aşkolsun.

Bir de, insanı şaşırtır sürekli.

Yüzünde muzip bir gülümseme, şaşkın bakan öğrencilerini izler kürsüden.

Bundan garip bir keyif aldığını düşünüyorum.

Şöyle anlatayım, bir gün dersteyiz, bal koklayacağız.

Ama tabii kavanoza burnumuzu sokmak yerine, bala kokusunu veren molekülü kokluyoruz.

Tabii bunun da Japonların çay seremonisi gibi belli bir ritüeli var: Önce eline eldiven giyecek, yarım daire şeklindeki koku kartelasından bir kart seçip belli oranda kokulandıracak. Birkaç kez ileri geri salladıktan sonra sınıfta elden ele dolaştırılacak ve işi biten kokulu kart sınıfın dışındaki çöp kutusuna atılacak. 

“Bal çeşit çeşittir. Hepsinin de kokusu farklıdır. Bu kokladığımız fenil asedik.”

Buraya kadar bir sorun yok gibi gözükse de var, çünkü yüzünde var, görüyorsun o ifadeyi, çaresiz bekliyorsun.

“Bunu daha önce de koklatmıştım size. İdrar kokusu. O zaman herkesin yüzü ekşimişti. Midem bulandı, diyenler vardı. Ama başta da söyledim: Biz kokuları bağlamı içnde değerlendiririz. ‘Fenil asedik’, idrar ile baldaki ortak molekül!”

Şimdi neye yanarsın; balı yerken idrardaki molekülü kaymağa sürdüğüne mi yoksa tuvalette işini görürken kanalizasyona bal molekülleri gönderdiğine mi?

Vedat Hoca’nın yeni kitabı ‘Kokular IV – Lezzetler’i okurken aklımda ister istemez bizim derslerde anlattıkları!

Bu kitapta anlattıklarının birçoğunu ben derste ondan bizzat dinleme şansına sahip oldum.

Tabii hepsini değil, mesela Earl Grey’in kim olduğunu kar-kış demeden dersine gelen cefakar öğrencileri değil, konformist okurları öğrenecek!

Vedat Ozan, akademisyenliğin ve koku literatürünü kuran yazarlığının dışında atölyeler açan bir parfümör.

O yüzden kimi zaman matrak önerilerde bulunuyor.

“Tarla kokusunu yaptık. Hadi şimdi de ‘tarlada ıslak toprak, yeşil yaprak ve aradan gelen domates’ kokusunu yapalım.”

Gene aynı şaşkın bakışlarla biz ona bakıyoruz; o muzip gülümsemesiyle bize.

“Mandalina yağı ve kasnıotu kullanacağız. Bu ikincisi sütlü yeşil bir koku hissiyatı verir. Ama bu ikisini birlikte kokladığınızda, toplam koku, domates tarlası gibi olacak! Yeşil sapıyla toprağın üzerindeki hafif hafif gelen domates kokusu.”

Ama ders notlarıma bakıyorum; ne domatesi, ne ıslak toprağı, ortaya çıkan koku bana “havucu” çağrıştırmış!

Günümüzün modası malum, “organik beslenme”, “doğal ürünler yeme”…

Bunun “sağlıklı” olduğu konusunda bir mutabakat da var.

Ama bu noktada Vedat Hoca kafa karıştırmaktan imtina etmiyor.

Diyor ki, “Herhangi bir zehir ‘doğal’ olabileceği gibi, onu geçiren panzehir de ‘doğal olmayan’ yollarla üretilmiş olabilir. Dolayısıyla, kategorik olarak ‘doğal iyidir, doğal olmayan kötüdür,’ demek bizi yanlışa götürür. Ayrıca, vanilya aromasını sadece bitkiden elde ettiğimizi düşünün. O zaman bu molekülün aromasını ya da kokusunu bugün birçok insan bilemeyecekti. Ya da, kimi zaman yoğun miktarda tereyağı yemek yerine az miktar ‘tereyağı esansı’ daha zararsız olabilir…”

Vedat Hoca, tabii ki “esans aslından iyidir,” demiyor ama son zamanların modası olan “doğal olan her şey daha iyidir,” önermesini de sorgulamaya açıyor.

“Kokular Kitabı”nı okuyun, gidebiliyorsanız Vedat Hoca’nın derslerine gidin, olmazsa atölyelerine katılın.

İlginç ve olağanüstü donanımlı bir insanı tanımanın mutluluğuna erişeceksiniz.

Her derse bir saat öncesinden gelir.

Dolmakaleminin mürekkebi lavanta kokuludur.

Sonra bir başlar anlatmaya, tutabilene aşkolsun.

Kokular IV – Lezzetler

Vedat Ozan

Everest Yayınları

700 sayfa.