ADNAN SARACOĞLU
Binlerce sosyal medya girdisi okuyarak geçirdiğimiz günlerde okuryazarlığın anlamı, boyutları üzerine düşünmek çok mu tuhaf kaçar? Bir havuz bulup binlerce kitabı bilgisayara indirdiğimiz imkan bolluğunda, kitaba kavuşma şenliğinden, kitaptan mahrum kalma kâbusundan bahsedene paytak ördekler bile güler mi? Hangi dünyadan bahsettiğimize göre değişir galiba. Halk kütüphanesi devrimi yapalı yüz yılı bulan rüya ülkeleri olduğu gibi, okuryazarlığın, kitaba, iyi kitaba kavuşmanın lüks sayılacağı talihsiz diyarlar da var. Tıpkı iki kızdan en az birinin üniversite mezunu olduğu ya da üç kızdan ikisinin okuyup yazamadığı yerlerin aynı dünyada yer alması gibi.
İnsanlığın beşiği olan Afrika ana, insanların yuvası olan iki nehir arası ve uzak Asya, tarihteki türlü “yamyamlık” faaliyetleri sonucunda mahrumiyet alanlarına dönüştü. İnsanı, dili, dini ve kültürü bol Hindistan’dan yakınlarda kopan Pakistan da bunların arasında.
Emel’in tutkusu
Pakistanlı Emel’in okuma tutkusu anlatılıyor ‘Okumak İstiyorum’ kitabında. Yazar Aisha Saeed, bu tutkunun önünde setler inşa ediyor; kalabalık aileler, sosyal roller, feodal artığı kokuşmuş bir yapı ve maddi imkânsızlıklar. Annesi beşinci çocuğunu doğurmak üzereyken, Hafız’ın bütün şiirlerine kavuşmanın heyecanını yaşıyor Emel. Arkadaşı Ömer’le yarı gizli buluşmaları bile kitap yüzünden. Dört kız sonrasında belki erkek gelir umudu, bel ağrılarını erkeğe yoran koca karı tahminleri... bilginin sağlaması basit; ben anamdam duydum, o da anasından, o da kendi anasından... Ama gene kız geliyor dünyaya. Köylü ve erkek egemen sosyal yapı yazarı türlü kolaycılıklara düşürmüyor, annesi bilge bir kadın Emel’in, babası her şeye rağmen kızlarına düşkün sevecen bir adam. Ebe Rahile Hala, Malik’e, beşinci kez baba olduğu müjdesini verdiğinde Malik: “Mahrez nasıl?” diye soruyor.
Hafız, İkbal ve Galip gibi büyük şairlerin yanı sıra, giyim kuşam isimleri, yemekler ve tatlılar da anılarak kıvamında bir kültür çemberine alınıyor okur. Hatta Zenith İrfan gibi Pakistan’ın ilk kadın motorsikletçisi ile erkek egemenliğe ve cinsiyetçiliğe haddi bildirileceği sezdiriliyor.
Gelelim feodal yapıyla yüzleşmeye! Alışveriş esnasında kendisine çarpan adam özür dilemeksizin elinden savrulan nara göz koyuyor. Annesi narı çok sevdiği için, parası çok olduğu için, kız nasılsa kabulleneceği için nar onun olmalı. Ama hayır diyor Emel, ve bombanın pimi bu hayır ile çekilmiş oluyor. Adamın adı Cevat. Kitabın henüz başında anılan ve çocuklara öcü diye anlatılan Kağan Efendi’nin oğlu. Emel her şeyi ama her şeyi bilmek, tanımak isterken Kağan ve oğlu Cevat her şeye ama her şeye sahip olmak isteyenlerden.
Kısa süreli gerilim Emel’in evinden sökülmesi ve Cevat’ın annesi Nesrin’in hizmetine verilmesiyle sonuçlanır. Malik de tıpkı köyün ve civarın çoğu dar-orta gelirlisi gibi “onlara” borçlanmıştır. Yazar karakter kümesini iyilerden oluşturup kötülük kontenjanını sınırlı tuttuğundan Emel’in hayatı ıstıraba dönüşmüyor. Ufarak çatışmalar sonunda neredeyse herkes aynı safta buluşuyor. Bir çeşit sınıf dayanışması ya da yaralılar kaynaşması. En güzel kitaplara bile burada kavuşuyor. Cevat’ın tozlu ve ihtişamlı kütüphanesi, Cevat’ın tozlar altında kalan ve eskiyen insanlığını da simgeliyor. Kısa süren konuşmalarında Cevat’ın da bir zamanlar tutkuyla okuduğunu öğreniyor.
Canavarın annesi de olsa Nesrin’de kendi annesinden izler bulur Emel. Geçici yurdunda, seyreltilmiş cehennemi yaşamamasını biraz da Nesrin’e borçludur. Benzer sosyal statüde olan Nesrin, mala mülke kavuşsa da yerini yurdunu unutmamıştır. Dar zamanlarda, zor zamanlarda okumak ve okutmak... Konağın en küçüğü Fatma’ya okumayı öğretmeyi başarıyor Emel. İlkin bir bıçağı gösterip ‘elif’ diye belletmesiyle heyecan çığını tetiklemiş oluyor.
Kurguda basitlik ve verimlilik gözetilmiş. Büyük sürprizlere yer verilmemiş. Oradan oraya sıçramalar, bırakılan boşlukları çok sonra doldurmalar gibi dikkat gerektiren unsurlar yok. Mahalle dedikodularından, Kağan ile Cevat’ın karanlık ilişkilerine, siyasi manevralardan, hizmetçilerin dünyasına kadar oldukça basmakalıp tercihleri var yazarın. Bir tek, kitabın başında Kağan Efendi’nin yaptırdığı söylenen ve fabrika olduğu sanılan yapının, okuma merkezi olduğunun anlaşılması ve bu yapının türlü düğümleri çözmede başat rol oynaması hariç.
Elektriklerin sık sık kesildiği, kızların bir türlü okula devam edemediği Pakistan’ın kocaman yürekli kızlarına adanmış kitap, varlık ve darlık zamanlarında ikbal derdinde olmayıp Hafız ve İkbal peşinde koşan kızlara.
Okumak İstiyorum
Aisha Saeed
Çeviri: Dilek Parsadan
Beyaz Balina Yayınları
248 sayfa.