Irkçı saldırılara dayanamayan Pıçakçı ailesi Türkiye’yi terk etti

Marmaris'te yaşayan Elizabeth Maria Pıçakçı, kendisi ve ailesine yönelik ırkçı saldırıların dozu artınca geride her şeyini bırakıp Türkiye'yi terketmek zorunda kaldı. Pıçakçı, ırkçı saldırı ve hakaretlere maruz kaldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Savcılık 'kovuşturmaya gerek olmadığı' yönünde karar verince saldırılar devam etti. Pıçakçı ve ailesi, yurtdışında bir kampta, TBMM'ye yaptıkları taleplerinin sonucunu bekliyorlar.

Marmaris’te yaşayan Elizabeth Maria Pıçakçı, yaklaşık iki yıl önce, ırkçı saldırılara ve hakaretlere maruz kaldığı gerekçesiyle Muğla Savcılığı’na bir suç duyurusunda bulundu. Dilekçesinde, bir meslektaşı tarafından sürekli olarak taciz edildiğini, söz konusu kişinin çarşı ortasında “Şerefsiz Ermeni köpekler” şeklinde bağırdığını ifade eden Pıçakçı, can güvenliğinin tehlikede olduğunu belirtti. Savcılık, konuyla ilgili olarak “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verince, Pıçakçı ailesi, dozu gittikçe artan ırkçı saldırıların hedefi oldu ve her şeyini geride bırakıp kaçmak zorunda kaldı. Marmaris’te yaşadıklarını 1915’te yaşananlara benzeten Elizabeth Pıçakçı ve Gürcistanlı eşi, hayatlarını henüz düzene sokabilmiş değil. Pıçakçı, TBMM’ye gönderdiği dilekçe de dahil olmak üzere hiçbir resmi başvurusundan sonuç alamazken, onu ve ailesini tehdit eden kişiler cezasız kaldı. Eşi ve çocuklarıyla birlikte, sığınma talebinde bulundukları bir Avrupa ülkesinde, yabancıların tutulduğu bir kampta bu taleplerinin değerlendirilmesini bekleyen Pıçakçı, başına gelenleri Agos’a anlattı.

SARKİS GÜREH
sgureh@agos.com.tr

‘Kürtler bizi korudu’

20 Mayıs 2010’da, Pıçakçı’nın komşu dükkânında kendisiyle aynı işi yapan şahsın, çarşı içinde “Şerefsiz Ermeni köpekler” diye bağırmasının akabinde, o gece kalabalık bir grubun işyerinin önünde toplandığını söyleyen Pıçakçı, yaşadıkları korku dolu saatleri şöyle anlattı: “O olayların olduğu gece, bir anda ortalık kalabalıklaştı ve gruptan ‘Şerefsiz Ermeniler’ diye bağırtılar yükseldi. İçimden ‘Şimdi bunlar bize saldıracak’ diye düşünürken, eşim dışarı çıkıp ‘Ne istiyorsunuz bizden?’ diye sordu ama onu kimse dikkate almadı. Bizi çarşıdaki Kürt esnaf arkadaşlar korudu. Ne kadar Kürt esnaf varsa, sokağı iki taraftan kapadılar ve bizi korudular. Kalabalıktakiler onlardan korktukları için dağıldılar.”

‘Her şey kötüye gitti’

Şikâyet dilekçesini verdikten sonra baskının daha da arttığını kaydeden Pıçakçı, gelişmeleri şöyle anlattı: “Emniyet birimleri lehimize şahitlik etmek isteyen arkadaşların ifadesini almadığı gibi, onları bir de tehdit etti. Sivil Emniyet birimleri her gün dükkânımızdaydı, artık iş yapamaz olmuştuk. Eşim Gürcistan vatandaşı. Evli olduğumuz için ikamet izni vardı. Kendisi yıllardır Türkiye’de. Bu olaylardan sonra eşimle uğraşmaya başladılar, sürekli alıp Emniyet’e götürdüler. Avukatımız Emniyet birimleri hakkında yine bir suç duyurusunda bulundu. Akabinde, hiç sebep göstermeden ve hakları olmadığı halde eşimin ikamet iznini iptal edip onu sınırdışı ettiler.”

‘Çocuğumla tehdit ettiler’

Pıçakçı, eşinin sınırdışı edilmesiyle birlikte, çocuklarının, sivil Emniyet unsurları tarafından tehdit edilmeye başladığını da ifade ediyor: “Siviller ikide bir gelip, ‘Bak, Marmaris küçük bir yer, senin çocuklarının nerede gezdiğini biliyoruz, başlarına her an bir şey gelebilir’ diye beni alenen tehdit etmeye başladılar. Biz dükkânı gece vakti kapatırdık. Bir keresinde oğlumla gece eve döndüğümüzde evimizin balkonunda birilerini gördük. Bu olay bizim için son nokta oldu. Artık dayanamıyorduk. Eşim gönderildikten sekiz gün sonra evi, dükkânı, her şeyi öylece bırakıp kaçtık.”

‘Neden biz?’

Kuyumculuk işiyle uğraşan ve başarılı bir ticari işletmeye sahip olduğunu söyleyen Pıçakçı, uğradıkları ırkçı saldırıların ardında rakip işletme sahiplerinin çekememezliği olduğunu düşünüyor: “Olayların üzerinden iki yıl geçti, hâlâ aynı soruyu soruyorum kendime: Niye biz? İnanın, hiçbir suçumuz yok. Eşim de, ben de evden işe, işten eve giden, kimseyle sorunu olmayan insanlardık. Hâlâ bize bu haksızlıkların neden reva görüldüğünü anlayabilmiş değilim. Yapılanları düşündükçe içim acıyor, ağlıyorum. Bu ırkçılığın ardında kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Ben beş dil biliyorum, eşim de dört dil konuşuyor. İşimi seviyor ve profesyonelce, kimseyi de kazıklamadan yapıyordum. Çok müşterimiz vardı. Ekonomik kriz ve başka sebeplerden ötürü esnaf eskisi gibi iş yapamazken, bizim işlerimiz çok iyi gidiyordu. Diğer esnaf bunu içlerine sindiremedi. Dükkânımın önünde otururken, kaç kez, 10 metre ilerdeki çeşmenin başında toplanan esnafın ‘Ya, bu gâvurlar iyi iş yapıyor, şerefsizler’ gibi ve daha da kötü, aklınızın alamayacağı şeyler duydum ve bunları duymazdan geldim – ta ki bütün esnaf o gece ayaklanana kadar...”

Suçluların cezalandırılması konusunda hiçbir umutlarının olmadığını belirten Pıçakçı, Türkiye’ye tekrar dönmeyi düşünmediklerini belirtiyor. Tek istediklerinin eşi ve çocuğuyla birlikte hayatlarını tekrar düzene sokmak olduğunu söyleyen Pıçakçı, yaşadıklarını Facebook’ta, “İnsanlık adına bir adım da sen at” adlı sayfada  paylaşıyor.