VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Mezhepçilik sonrası isyanlar

Muhafazakâr, sosyal mahrumiyetten muzdarip, mezhepçilikle bölünmüş bir şehrin binlerce sakininin, ‘Allah’ kelimesini oluşturan harflerin etrafında tekno müzikle dans etmesi, bir zihniyet devriminin işaretidir. Şehir birkaç gün içinde, 1979 İran İslam Devrimi’nden ileri sarıp ‘Trablusşam usulü’ 68 Mayısı’na ulaştı.

Lübnan’da kitlesel gösterilerin başlamasından iki gün sonra, 19 Ekim’de, ülkenin en büyük ikinci şehri Trablusşam’ın ana meydanında çok büyük bir kalabalık toplandı. İnsanlar, Arap harfleriyle ‘Allah’ yazısından oluşan bir anıtın yanıbaşında, tekno müzik eşliğinde, ışıklarını açtıkları cep telefonlarını havaya kaldırarak dans etti. Meydanda çekilen görüntüler anında sosyal medyada dolaşıma girdi. Videolarda, binlerce insanın, alışılmamış derecede neşeli bir ortamda dans ettiği, bağırdığı görülüyordu. Fakat aslında onlarca yıldır devam eden sefaleti protesto ediyorlardı. Trablusşam, Lübnan’ın –ve belki de ötesinin– en uç seviyelerdeki sorunlarının bir araya toplandığı bir şehir. Genç işsizliği oranı %50’nin üzerinde; temel hizmetler verilmiyor, örneğin elektrikler her gün birkaç saat kesiliyor; şehir suyu kirli; sokak başlarında çöp yığınları günlerce, bazen haftalarca kalıyor.  Şehir ayrıca uzun süre mezhep farklılıklarına dayalı yoğun gerilimler içinde yaşadı. Şehrin Hıristiyan sakinleri çoktan göç etti; yoksul Sünni mahallesi Bab el-Tabane ile yoksul Alevi mahallesi Ceb el-Muhsin arasındaki çatışmalarda çok sayıda genç hayatını kaybetti. ‘Allah’ yazılı heykel, şehirde 1980’lerden beri hüküm süren Sünni köktendinci grupları temsil ediyordu. 

Mezhepçilikten radikal bir kopuş
Muhafazakâr, sosyal mahrumiyetten muzdarip, mezhepçilikle bölünmüş bir şehrin binlerce sakininin, ‘Allah’ kelimesini oluşturan harflerin etrafında tekno müzikle dans etmesi, bir zihniyet devriminin işaretidir. Şehir birkaç gün içinde, 1979 İran İslam Devrimi’nden ileri sarıp ‘Trablusşam usulü’ 68 Mayısı’na ulaştı. Buradaki protesto hareketi, Lübnan’ın başka yerlerinde de olduğu gibi, ülkede 1975 ile 1990 arasında yaşanan savaştan ve bu savaşın sebebi olan mezhepçilikten radikal bir kopuş teşkil ediyor. 
Trablusşam, sürekli olarak toplumsal protestolara sahne olan tek şehir değil. 17 Ekim’den beri, başkent Beyrut’un yanısıra güneydeki Sur ve Nebatiye şehirlerinde, hatta ülkenin çeşitli yerlerindeki küçük kasaba ve köylerde de protesto gösterileri durmak bilmiyor. Bu yaygın protestoların tetikleyicisi, derin bir mali krizle karşı karşıya olan hükümetin, WhatsApp gibi iletişim ağlarına vergi koyma planı oldu. Geniş kesimler, sadece hükümetin mali krize verdiği absürt yanıt nedeniyle değil, derin bir yozlaşmışlık içinde olan, etkisizliği ve yetersizliğiyle nam salmış siyasetçi sınıfına güvenmedikleri için de isyan etti. Lübnan Savaşı 30 yıl önce sona erdi ancak devlet hâlâ, 24 saat elektrik ve temiz su sağlama gibi temel hizmetleri yerine getiremiyor. Halk isyanları, mezhepçi siyasi sistemin, –iktisadi verimsizliğin ve yolsuzlukların esas sebebi olan– iktisadi kayırmacılıkla el ele yürüdüğü durumlarda çıkıyor.

İsyan eden tek ülke Lübnan değil
Kitlesel protestoların yaşandığı tek ülke Lübnan değil; Hong Kong’dan Cezayir’e, Irak’tan Şili’ye ve Bolivya’ya kadar, bütün dünya, ‘hemen şimdi’ değişim talep eden küresel bir hareketlenme dalgasına tanık oluyoruz. Bu yıl Sırbistan, Fransa ve Sudan’ın yanı sıra –bunlardan daha kısa süreli olmak üzere– onlarca başka ülkede de kitlesel protestolar oldu. Ortadoğu’da şaşırtıcı olan şu ki, 2011’de patlak veren ve çoğu, bir tarafında askerî teşkilatların, diğer tarafında silahlı İslamcıların olduğu ikili bölünmelerle sonuçlanan Arap isyanlarının üzerinden henüz on yıl bile geçmedi. Israrcı protesto dalgası, hem ordunun, hem de İslamcıların, Ortadoğu’daki toplumsal krizi çözme konusunda başarısız olduğunu ortaya koyuyor.

Şiddet düşmanın silahı
Yeni protesto hareketinde, 2011 isyanları içinde oluşan ideoloji ve mücadele yöntemlerinden radikal bir kopuş olduğu göze çarpıyor; protestolar genç ve feminen, şiddetten bilinçli bir şekilde uzak. Protestocular, değişimin şiddet içermeyen yollarla geleceğini ve şiddetin, düşmanlarının silahı olduğunu biliyorlar. Şaşırtıcı bir şekilde, gösterilerde, mezhebe dayalı kimliklere muhalefetin simgesi olarak Lübnan ve Irak bayrakları kullanılıyor. Hem Lübnan hem de Irak, mezhep kimliklerini pekiştirerek ülke halkını parçalara ayıran ve travma yaratan çatışmalardan geçti. Tanık olduğumuz toplumsal hareketlenmeler, mezhebe dayalı bölünmelerin üstesinden gelinişinin somut örnekleri. Lübnan’da protestocuların net bir sloganı var: “Hepsi demek, hepsi demektir.” Farklı mezheplerin efendileri arasında ayrım yapmıyorlar. Irak’ta, protesto hareketi esas olarak, Bağdat’ın Şiilerin çoğunlukta olduğu kısımları ile, Kerbela ve Basra gibi Şii şehirlerinde etkili oldu; Sünni bölgelere ve Kürtlerin yaşadığı kuzey kesime değmedi. Fakat bu hareket de, çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu gençlerin toplumsal taleplerini, Şii siyasi ve askerî yetkililerle karşı karşıya getirmesi itibariyle, başka tür bir ‘mezhepçilik sonrası’ nitelik taşıyor. Lübnan ve Irak’taki gençler, protestoları aracılığıyla, yeni bir siyasi kimliğin mümkün olduğunu gösteriyorlar.

Hayattan yana durmak
İran İslam Devrimi’nin ardından, din, protestonun ideolojisi haline gelmişti. Trablusşam’da olanlar, 1979’da tesis edilen bu gelenekten kültürel olarak kopulduğuna işaret ediyor. Bu sembolik kopuş, şehirdeki tekno müzik – protesto partisinde güçlü bir şekilde ifade buldu. Bağdat’taki protestoların bir parçası olarak, berberler, meydanlarda göstericilerin saçlarını ücretsiz olarak kesti. Bireylerden kendilerini feda etmelerini bekleyen çeşitli ideolojilerin aksine, hayattan yana duran, eğlenme hakkını talep eden bir isyan kültürü bu. Irak’taki protestolarda kullanılan “Kefiyen ve rujun devrimi güzelleştiriyor” sloganı, bu hareketlerin her şeyden önce genç ve feminen olduğunun göstergelerinden biri.
Kitlesel protesto hareketini zor günler bekliyor. Mezhep gruplarının güvenlik mekanizmasını oluşturan milisler, üzerinde durdukları güç zemini bu hareket tarafından tehdit edildiğinde nasıl bir tepki verecek? Gerçek güç bu kemikleşmiş grupların (Irak’ta Halk Seferberlik Güçlerinin, Lübnan’da ise Hizbullah’ın) elinde; o güçten kolay kolay vazgeçmeyecekler. Siyasetin ötesinde, devasa sosyoekonomik sorunlar var. Irak’ta gençler iş fırsatlarından yoksun, şehirler harap vaziyette, ülke topraklarına adını veren nehirler kuruyor ve kirli. Diğer yandan, ülkede nüfus patlaması yaşanıyor. 2003 yılında Amerikan ordusu Irak’ı işgal ettiğinde ülkede 25 milyon kişi yaşıyordu; 2017’de bu sayı 37 milyona çıkmıştı. Lübnan’ın 85 milyar doları bulan birikmiş kamu borçlarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı %150’nin üzerinde, ki bu, dünyadaki en yüksek oranlardan biri.
Halen süren protesto hareketleri sorunların tümüne yanıt veremeyebilir, güç kullanılarak bastırılabilir, bölünebilir ya da kendiliğinden sönümlenebilir, protestocular bir süre sonra evlerine dönebilir. Fakat bu protestolar şimdiden, eskinin siyasi kalıplarına sığmayan yeni bir kuşağın varlığını ortaya koymuş durumda. Kitle eğitimi ve mobil iletişim çağının çocuklarının kuşağı bu; eski siyasi sınıfları ve onların kullandığı dili anlayamıyorlar. Bu anlamda, değişim yaşandı bile.