YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bu pazar neyi seçeceğiz?

Kavga o kadar büyük ki. Her gün yepyeni ve yenir yutulur olmayan iddialar, suçlamalar ortaya atılıyor. Bunların yarısı bile doğru olsa, çok karanlık bir sürece girdiğimiz bir kez daha ortaya çıkıyor. Ermeni toplumu bunları hak etmiyor.

Patrik seçimi geldi çattı. Bu Pazar iki adaydan birini seçmek isteyen Ermeni toplumu sandık başına gidecek. Ancak hemen belirtmek gerekir ki adil bir seçim olmadığı için (ki bunu adaylar da kabul ediyor) oy vermek istemeyen, boykot etmek isteyen ya da iradesinin sandığa yansıması için geçersiz oy vermek isteyen ya da arzu ettiği delege ya da adayı beyaz pusulaya yazmak isteyen hayli geniş bir kesim de var.

Aslında geleneklerimizde bu var. Yani protesto ve boykotun ötesinde siviller ya da ruhaniler, aday listesinde olmayan ancak arzu ettikleri bir ismi aday gösterebiliyor. Böyle bir atıf, bu şekliyle olmasa da 1863 Nizamnamesi’nde bile var. 

Dolayısıyla Patrik seçimi aslında topluma, yani sivillere ve ruhanilere, kendilerine dayatılan isimlerin dışına çıkma imkanı da veriyor. Özetle bu da mümkün. Ancak bunun önünde iki mesele var. Birincisi toplum bu konuda örgütlenmedi. Her seçim çevresinden bağımsız bir delege adayı üzerinde anlaşılıp, o isim, beyaz pusulalara yazılabilirdi. Bunun da ötesinde yine patrik olarak görmek istenen bir isim de yine pusulalara yazılabilir.  Geride kalan birkaç günde böyle bir örgütlenme gerçekleşebilir mi? Bilemiyoruz. Göreceğiz. 

Üstelik bir de şöyle bir belirsizlik de var. Seçmen sayısı daha yeni netleşir gibi oldu ancak elimizdeki kesin bir rakam değil. Müteşebbis Heyet Başkanı Hosrof Köletavioğlu’nun bu hafta gazetemize verdiği demeçte belirttiği gibi bu kayıtlarda taşınmalar ve ölümler de var.  Bu sorun seçim günü TC kimlik numarası ile birlikte oy kullanılacağı için çözülecek deniyor. 
Bu sorun bu şekilde çözülse dahi biz toplam kaç seçmen olduğunu, kaç kişinin boykot ettiğini, kaç kişinin başka delege ya da adaylara oy verdiğini ya da geçersiz oy kullandığını bilebilecek miyiz, bilemiyoruz. Bunu herhalde Pazar akşamı göreceğiz, ancak bu tür kıstaslar daha önce açıklansaydı şüphesiz daha sağlıklı olurdu. 
Yurtdışındaki adayların seçime girmesinin engellenmesi bir yana, sadece bunun için bile seçim ertelenebilirdi ve ertelenmeliydi. Ancak bu yapılmadı. Apar topar son derece tartışmalı ve kimsenin içine sinmeyen bir seçime  gidiyoruz. Neden? Yapılan açıklamalar ikna edici değil. 12 yıl beklendikten sonra böyle bir seçim mi yapılmalıydı? Yapılmamalıydı elbette. Ancak bunun nedenleri var. Ve bunu son bir iki yılla izah edemeyiz.

Patrik Genel Vekili sistemine geçildikten sonra her şeyi “devlet” ile birlikte yapma anlayışı ruhanilerde ve süreci yöneten sivil yöneticilerde bir alışkanlık haline geldi. 12 yıl boyunca seçim yapılamayışı da zaten bu anlayışın sonucu idi. Ve bu anlayış ne yazık ki iyice kemikleşti. Devlet sürekli Ermeni toplumunun ruhani ve sivil yöneticileri tarafından işin içine sokuldu. Bölünen ve kavgaya tutuşan aktörler, rakiplerine karşı hep “devlet”i yanına çağırdı. Ankara ile ilişkileri iyi olanlar işlerini böyle hallettiler.

Başepiskopos Karekin Bekçiyan’ın Değabah seçilmesinden sonra da süreç büyük oranda böyle işledi. Her şey yolunda giderken kapalı kapılar adından olup bitenlerden sonra bir baktık ki devlet “Seçim yapamazsınız” diyor. Oysa Bekçiyan sırpazanın Değabahlığı ile ilgili hiçbir sorun olmadığı gibi, en yüksek merciden seçime izin verilmişti. 
Patrik Mutafyan’ın ölümümden sonra da süreç böyle işledi. Yıllar boyunca, bahsettiğim sivil ve ruhaniler tarafından pişirilen “yerli ve milli patrik” için hazırlıklar yapıldı. Bu süreçte ilginç bir gelişme de oldu. Yas sürecinin sonunda gelenekler uyarınca bir değabah ile seçime gidilmesi gerekiyordu. Ancak o zaman  hala Patrik Genel Vekili olan Başepiskopos Ateşyan “Değabah seçimine gerek yok” dedi. Bu yanlıştı. Peki ne oldu? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu işi gücü bırakıp bir günlüğüne Patrikhane’ye geldi ve “Değabah seçmeniz lazım” dedi. Çok belliydi ki Bakan Soylu’yu Patrikhane’ye getirenler, Ateşyan ile artık karşı cephede olan aktörlerdi. Ve biz çok tuhaf bir biçimde İçişleri Bakanı’nın talimatıyla Değabah  seçtik. Tartışmalı bir seçim sonucunda da Episkopos Maşalyan Değabah seçildi. 

Sonrasında olanlar ise hepimizin malumu. Episkopos Maşalyan Değabah seçimi sonrasında doğal adaylara  davetiye göndermesi gerekirken “İçişleri Talimatnamesini bekleyeceğiz” dedi. Haftalar boyunca İçişleri ile talimatname görüşmeleri sürdü. Sonra bir de baktık ki  seçim yurtdışındaki adaylara kapatılmış. 
Bir aşamadan sonra her iki  aday da bu engelleme şartının aslında Başepiskopos Çulciyan için getirildiğini kabul ettiler. Dolayısıyla bir adayın seçilme hakkının engellendiği bir seçim ile karşı karşıya kaldık.

Ne derler, bilirsiniz.  İlk düğmeyi yanlış iliklerseniz öyle gider. Biz bir kez  daha ilk düğmeyi yanlış iliklemiş durumdayız. Açılan davalardan bir yürütmeyi durdurma ya da iptal kararı çıkmazsa bu süreç böyle gidecek. 
Beri yandan da kavga o kadar büyük ki. Her gün yepyeni ve yenir yutulur olmayan iddialar, suçlamalar ortaya atılıyor. Bunların yarısı bile doğru olsa, çok karanlık bir sürece girdiğimiz bir kez daha ortaya çıkıyor. 
Ermeni toplumu bunları hak etmiyor.