Ekonomiyi 2020'de neler bekliyor?

2019’a girerken yazımızın başlığı bilinen bir fıkraya atfen “Her şey iyi güzel de o zaman bizi kim dövüyor?” olmuştu. Çok basit bir şekliyle, hükümetin 2019'a yönelik toz pembe açıklamalarına karşılık, en son 2008 finansal krizinde gördüğümüze benzer bir ekonomik tahribatın yaşanmaya başladığına dikkat çekmiştik. Son günlerde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler henüz girdiğimiz 2020 için önemli jeopolitik riskler oluşturuyor. Ortadoğu’da işlerin karışması Türkiye’yi artan petrol fiyatları ve risk primi üzerinden vurabilir.

ERCÜMENT C. BARS

Senede bir defa yazmak zor zanaat. Üstelik bu yazı önümüzdeki seneye yönelik beklentileri içeriyorsa işiniz daha da zor. Ekonomistler bilmediklerini bilerek, geleceğe yönelik yorumlarında temkinlidirler. ABD Başkanı Truman’a atfedilen “Bana tek kollu bir ekonomist getirin” sözü de İngilizce tabiriyle, “On the other hand”, Türkçe mealiyle “Diğer yandan bu da olabilir” demeyecek- ve daha kesin konuşacak bir ekonomist arayışından. Bir nevi, hani şu 2010 Dünya Kupası’nda yaptığı tüm tahminleri tutturan Kahin Ahtapot Paul misali. Sekiz kollu olmasak da 2019 yılı genel olarak beklediğimiz gibi geçti diyebiliriz. 

Ne demiştik?
2019’a girerken yazımızın başlığı bilinen bir fıkraya atfen “Her şey iyi güzel de o zaman bizi kim dövüyor?” olmuştu. Çok basit bir şekliyle, hükümetin 2019'a yönelik toz pembe açıklamalarına karşılık, en son 2008 finansal krizinde gördüğümüze benzer bir ekonomik tahribatın yaşanmaya başladığına dikkat çekmiştik.
Geçtiğimiz sene için hükümetin Mart yerel seçimlerine kadar bir şey olmamış gibi davranmaya devam etmesini, kur ve faizi suni yöntemlerle ve zararı kamu bankaları ve KİT’lere yıkarak kontrol etmesini, finansal mühendislik operasyonlarıyla banka bilançolarında yeni kredi verilebilmesi için imkân yaratmasını ve seçim sonrasında da hızlı bir şekilde faiz indirimleri ve artan kamu harcamaları ve ücret artışlarına gidilmesini beklemiştik.
Her ne kadar İstanbul ve Ankara yerel seçimlerinin tekrarlanmasıyla kamu harcamalarındaki artışın öne çekilip, faiz indirimlerinin yılın ikinci yarısına kalacağını öngöremesek de 2019 yılı genel olarak beklentilerimize uygun bir şekilde gerçekleşti. “Şayet hükümet ve ekonomi yönetimi yapısal bir dönüşüm planından ziyade günü kurtarmaya yönelik adımlarla yola devam tercihinde bulunursa, Türkiye yurtdışı konjonktürün zayıfladığı önümüzdeki dönemde kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalır” demiş ve eklemiştik: “Bu da düşük büyüme, değersiz TL, artan dolarizasyon, yüksek enflasyon, bozulan kamu maliyesi ve artan faizler demek”. Nitekim bu öngörülerimiz de gerçekleşti. ABD Merkez Bankası ve TCMB’nin yılın ikinci yarısında faiz indirimine gitmesi yılın ilk yarısı artan TL faizlerini yılın geri kalanında aşağı çekti.
Yazımızda 2019 yılına dair sayısal tahminlerde bulunmamıştık. Ama işin doğrusu beklentim ekonomide yüzde 3 civarında bir daralma olmasıydı. Yılın ilk yarısında yüksek frekanslı veriler, genel gidişat anketleri ve özel sektör bilançoları bana tahminimin iyimser bile kalabileceğini düşündürdü. Fakat birçok yüksek frekanslı verideki zayıflık, nasıl oldu ise resmi üç aylık Gayri Safi Milli Hasıla verilerine yansımadı. Muhtemeldir ki 2019 yılını sıfır büyüme ya da sıfıra çok yakın bir daralma ile kapatacağız. 
Yıl içinde enflasyon ve Merkez Bankası bilançosuna yönelik istatistiklerde de benzer kafa karışıklıkları yaşandı. Bu açıdan bakıldığında, 2019 yılı Türkiye’nin resmi istatistiklerinin Çin'deki gibi ekonomik dengelerden önce siyasi dengeleri gözettiği ve yabancı yatırımcıların açıklanan verileri sorguladıkları bir yıl oldu. 

MB bağımsızlığına darbe
Öte yandan, ekonomi yönetiminin çalışma biçimi de başkanlık sisteminin genel tabiatına uygun olarak, yukarıdan alınan kararların uygulanmasına yönelik olarak değişiyor. Güçlü ve partili başkanlık sisteminde ekonomi bürokrasisinin karar alma sürecindeki etkinliğinin azalmaya devam ettiği bir yıl daha yaşadık. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın görevden alınıp yerine Murat Uysal’ın getirilmesi, kişilerden bağımsız olarak yasayla tanınmış ‘merkez bankası bağımsızlığı’na kalıcı bir darbe vurdu. Gerek Hazine, gerek Merkez Bankası büyük ölçüde icracı kurumlara dönüştü. BDDK, SPK gibi düzenleyici kurumlar ise finansal istikrar ve piyasa ekonomisini kurum ve kurallarıyla işletme gibi öncelikli görevlerinden ziyade, hükümet politikalarının teminine yönelik bağlı kurumlar gibi çalıştığı algısını güçlendirmek için yoğun çaba gösterdi.
İşin özü, karar alma süreçleri bu ölçüde merkezileştirilmiş, siyasi tercihlerin ekonomik etkileri üzerinde çok durulmayan, resmi verileri soru işaretleri içeren bir ekonomide geleceğe yönelik tahminlerde bulunmaya çalışmak iyi niyetli bir teşebbüsün ötesine geçmiyor. Tam olarak bu nedenledir ki, Türkiye piyasalarındaki yabancı katılım oranı da tarihin en düşük seviyelerine gerilemiş bulunuyor. Yabancı yatırımcıların, karşılarında güvenilir bir muhatap bulamadıkları, kuralları sürekli ve keyfi olarak değişen bir oyuna dahil olmalarını beklemek saflık olur. 

2020’den ne bekleyelim?
Yine de Türkiye ekonomisinde 2020 yılında ne olacağına dış piyasalardaki olası gelişmeler çerçevesinde bakmak içsel tutarlılığı olan bir yaklaşım. Dünya ekonomisi 2020 yılına daha umutlu giriyor. Geçen yıl belki de eşiğine kadar geldiğimiz bir küresel resesyon şimdilik ertelenmiş görünüyor. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları hem faiz indirimine gitti, hem de bilançolarını tekrar büyütmeye başlayarak reel ekonomiye dolaylı olarak tekrar destek vermeye başladı. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu faiz indirimi ve büyümeyi destekleyici politikalar trendine katıldılar. Öte yandan maliye politikalarında da büyümeyi desteklemek için bir genişleme söz konusu.
Küresel ekonominin itici gücü olan Çin’de de para ve maliye politikalarının yanı sıra açılan kredi musluklarıyla büyüme tekrar toparlanma eğilimine girdi. 2015-16 döneminde gözlediğimiz teşviklere nazaran çok daha sınırlı olsa da bu destek Çin ekonomisindeki yavaşlamayı durdurup tekrar ivme kazanması için yeterli olacak gibi görünüyor. Geçtiğimiz senenin büyük bir kısmında yarattığı belirsizlikle hem piyasaları hem de dünya ticaret hacmini olumsuz etkileyen ABD-Çin arasındaki tarife savaşları da iyileşme istikametinde ilerliyor. ABD’de bu yıl yaşanacak seçimler öncesi Trump’ın bu konuda daha makul olması ve kendine seçimi kaybettirecek bir resesyona sebep olacak fevri adımlardan kaçınması bekleniyor. 
Şayet yılın geneline hakim olacak konjonktür bu minvalde şekillenirse, 2020 yılı 2019'un son demlerinde küresel ekonomide yeşermeye başlayan toparlanma tohumlarının filizlenip büyümeye başladığı bir yıl olacaktır. Bu senaryoda küresel büyümenin gelişmekte olan ekonomilerde gelişmiş ekonomilere nazaran daha hızlı arttığı, emtia fiyatlarının yükseldiği, ABD Doları’nın zayıfladığı ve gelişmekte olan ekonomilere fon girişi yaşanana bir yıl görürüz. Türkiye’de de büyümenin yüzde 3 civarı gerçekleştiği, enflasyonun yüzde 10 civarında kaldığı ve süren faiz indirimleriyle döviz kurunun reel olarak değer kazandığı, böylece enflasyondan daha az artış gösterdiği bir yıl yaşarız.  

Senaryo tekrarı
Son iki senede yaşananlardan aldığımız ders, hükümetin günü kurtardığını düşündüğü ve dış konjonktürün göreli olarak rahatladığı dönemlerde açıkladığı piyasa dostu politika ve taahhütlerden uzaklaşarak, kendi gündemine hızla dönmüş olmasıdır. Bu, muhtemeldir ki 2020 yılında da tekrarlanacak ve böylece olumlu senaryoyu kısıtlayan bir etmen olacak. Bunun Kanal İstanbul mu, Libya Operasyonu mu ya da yeni bir S-400 hikâyesi mi olacağını bekleyip göreceğiz.
Son olarak, son günlerde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler henüz girdiğimiz 2020 için önemli jeopolitik riskler oluşturuyor. Ortadoğu’da işlerin karışması Türkiye’yi artan petrol fiyatları ve risk primi üzerinden vurabilir. Üstelik Trump’ın Amerikan askerlerini sınırlarından çıkması için ısrarcı olması halinde çok ciddi yaptırımlarla tehdit ettiği Irak, Türkiye’nin önemli bir ticaret partneri konumunda. Merkezi Irak hükümetini köşeye sıkıştırmak için desteklemeyi önerdikleri tam bağımsız Kürt devleti de Türkiye için sancılı bir iç siyaset konusu olacaktır. Bu risklerin gerçekleşmesi halinde, bu yılın da 2019’a benzer bir şekilde, bitmesi için gün sayılan bir yıla dönüşmesi büyük olasılık. Böyle bir durumda ekonomi yönetimi 2018-2019 yıllarında stresli dönemlerde başvurduğu ve başarılı olduğuna inandığı piyasa dışı yöntemlere başvurmakta tereddüt etmeyecektir.

Kategoriler

Güncel