RONALD G. SUNY

Ronald G. Suny

MICHIGAN MEKTUPLARI

Rusya: Bir muamma

Putin gerçekten de zorlu bir rakip. Batı için geçici bir tehdit değil, çünkü en az 16 yıl daha iktidarda kalmaya niyetli. Fakat Batı’da çizilen Putin ve Rusya tabloları, Rusya’nın dünyadaki rolünün doğru okunmasını engelleyen karikatürlerden ibaret.

Dünyanın büyük kısmı, özellikle de Amerikalılar, Rusya’yı anlaşılması güç, esrarengiz ve tehlikeli bir ülke, Batı’daki hasımlarına zarar verecek fesatlıklar yapmaya meyilli bir haydut devlet olarak görüyor. Rusya’nın imajı Putin’e, Putin’in imajı da ajan olarak eğitilmiş, Rusya’nın çıkarları için her aracı kullanmaya hazır, duygusuz bir KGB görevlisine indirgeniyor. Angela Merkel, ruhsuz biri, hatta deli olarak görülen, Hitler ve Stalin’le karşılaştırılan Putin hakkında “başka bir dünyada yaşıyor” demişti. Putin ABD’de ve başka ülkelerde demokratik seçimlerin altını oymaya çalıştı, ajanlarını muhaliflerini zehirlemekle görevlendirdi, Afganistan’daki NATO askerlerini öldürmeleri için Taliban militanlarına ödeme yapılmasını onayladı. 

Vaşington’daki mevcut rejime muhalif liberaller ve Demokrat Parti’nin liderleri, Putin ve Rusya’yı en çok şeytanlaştıranlar arasında yer alıyor. Ruslara yönelik en uç ve tuhaf suçlama, kuşkusuz, Obama’nın ulusal güvenlik danışmanı Susan Rice’tan geldi. Rice, CNN’den Wolf Blitzer’a verdiği söyleşide, “tecrübelerine dayanarak”, George Floyd’un katledilmesini takip eden ‘Black Lives Matter’ [Siyah Hayatlar Önemlidir] gösterilerindeki şiddetin “doğrudan Rusya’nın taktiği” olduğunu söyledi. Blitzer, “Dışarıdan müdahale olduğu konusunda kesinlikle haklısınız, çünkü Rusların, komünist Sovyetler Birliği döneminde, onlarca yıl (...) ülkemizdeki ırk ayrımını kışkırtarak ABD’yi utandırmaya çalıştıklarını biliyoruz” dedi ve şu soruyu sordu: “Fakat sizin iddianız, Sayın Büyükelçi, hâlâ aynı şeyi yapmaya çalıştıkları mı? Bunu mu kast ediyorsunuz?” Bu sözlerden cesaret alan Rice, şöyle devam etti: “Aslında her zaman görüyoruz bunu. Yıllarca gördük, Wolf. Açıkçası, sosyal medyada her gün görüyoruz. Göç, eşcinsel hakları, silahlı şiddet ve her zaman, ırkçılık gibi anlaşmazlık yaratan, can sıkıcı bir meseleyi alıp çift taraflı oynuyorlar. Amaçları sırf ABD’yi utandırmak değil (...), bizi bölmek, birbirimizle çarpıştırmak, içeriden parçalamak. Sosyal medyayı kullanarak her iki taraftan aşırı uç noktalardaki kişileri kışkırtmışlarsa, buna şaşırmam. Bu işi bir şekilde finanse ettiklerini öğrenmek de beni şaşırtmaz.” Trump ve taraftarlarına göre protestocular anarşist ve teröristti, polisler ise “birkaç çürük elma”yla karıştırılmaması gereken, iyi insanlardı. Rice’a göre de protestolar, haksızlık karşısında duyulan öfkeye dayalı meşru gösterilerdi ama sonra o öfke Moskova’dan yönetilmeye başladı.

Putin Batı için ne ifade ediyor?
Putin gerçekten de zorlu bir rakip. Batı için geçici bir tehdit değil, çünkü en az 16 yıl daha iktidarda kalmaya niyetli. Fakat Batı’da çizilen Putin ve Rusya tabloları, Rusya’nın dünyadaki rolünün doğru okunmasını engelleyen karikatürlerden ibaret. Rus liderle temasta bulunan herkes, onun zeki, yetenekli, her şeyi hesaba katan, duygusal davranmayan, hem sözde hem de eylemde acımasız olabilen biri olduğunu kabul ediyor. Fakat o ne bir Hitler, ne bir Stalin; faşist de değil, komünist de. Sovyetler Birliği’ni yeniden oluşturmayı ya da Avrupa Birliği’ni yıkmayı hedeflemiyor. Rusya’yı tekrar Büyük Güç hâline getirmek gibi bir hevesi olmadığını açıkça ifade etti ama “Yeniden Büyük” kılmak istediği kesin. Hem ülke içi bürokratik siyasetin entrikalarında becerikli, hem de uluslararası devlet adamlarına özgü stratejik düşünme yeteneğine sahip, kusursuz bir siyasetçi.
Sovyetler Birliği’nin son lideri Gorbaçov, yumuşak, demokratik yönetim anlayışının, kendisini başarısızlığa, ülkesini de dağılmaya sürüklediğini söylemiş ve “Bir çar, çar gibi davranmalı. Ama ben bunun nasıl yapıldığını bilmiyorum” demişti. Putin için ise, iktidara geldiği andan itibaren, komünizmin çöküşünün ve Yeltsin’in yönetimde olduğu on yıllık feci dönemin ardından Rusya’nın neye ihtiyacı olduğu netti. İfade özgürlüğünü sınırladı, oligarkları ve Rusya Parlamentosu’nu ‘ehlileştirdi’, sesi yüksek çıkan muhaliflerini susturdu, Çeçenya’daki ayaklanmayı ezdi. Gorbaçov’un aksine, petrol fiyatlarının yüksek olmasından faydalanıp Rusların çoğunun hayat standardını yükselterek popülaritesini artırdı. Gorbaçov’un kurmayı umduğu sosyal demokrat devletin yerine otoriter bir kapitalist devlet inşa etti. 

Rusya’nın zayıflığı
Putin, ABD, NATO ve Avrupa Birliği’nin karşısında iktisadi ve askerî bakımdan eli nispeten zayıf olan bir realist. 2014’te Kırım’ı ilhak ederek, düşünmeden, aceleyle oynadığı kumar, topraklarını genişletme arzusundan ziyade savunmasızlığına işaret ediyor. Kiev’de Rusya’ya yakın duran bir hükümetin yerine Batı yanlısı bir hükümetin iktidara gelmesinin yarattığı panikle, Ukrayna’ya dönük pragmatist siyasetini bir anda bir kenara bıraktı. Daha önce, Ukrayna’nın Rusya’ya yaklaşması ya da tarafsız kalması için çaba göstermişti. Fakat Kiev’deki –onun ifadesiyle– darbenin ardından, yarımadadaki deniz üslerinin kontrolünün NATO’nun eline geçmesinden korkarak ve belki ülkesindeki Rus milliyetçilerini sakinleştirmek için Kırım’ı Rusya topraklarına kattı. Böylece Ukrayna’yı kuşaklar boyu Rusya karşıtı kalacak, daha milliyetçi bir devlete dönüştürmüş oldu. Politik olarak, Kırım’ın Ukrayna’daki eski statüsüne döndürülmesi mümkün değil, çünkü bu yapılırsa, Kremlin’deki patronlar Rus halkının büyük kısmının desteğini yitirir. Moskova Kırım’da batağa saplanmış durumda; Batı’nın, Putin’in niyetlerine dair en kötü şüphelerini pekiştiren, hazmı güç bir emperyal aşırı yayılmacılık örneği bu. 

Rusların çoğu, Rusya’nın Batı’dan kötü muamele gördüğü, Batı tarafından defalarca küçük düşürüldüğü ve çıkarlarının Vaşington’da ve Brüksel’de ciddiye alınmadığı konusunda Putin’le hemfikir. Her şeyi siyah ya da beyaz olarak gören bu anlayışa göre, ülkelerin çoğu Rusya’ya karşı hasmane bir tavır içinde; Rusya’nın uluslararası mecradaki tavrı ise yumuşak ve uyumlu. Ruslar Batı’ya hayranlık duyuyor, Avrupalılar ve Amerikalılar gibi yaşamak, ‘uluslar ailesi’ne dâhil olmak istiyor ve yontulmamış barbar muamelesi gördükleri için içerliyorlar. NATO’nun genişlemesinden tutun küresel elektronik gözetlemeye, siber savaş tehditlerine, Ukrayna’daki krize ve peynir fiyatlarına kadar, hemen her konuda önce ABD’yi ve bu ülkenin, Rusya’yı zayıflatıp tecrit etmeye dönük olduğunu düşündükleri küresel hırslarını suçluyorlar. Sohbet programlarındaki söylem o kadar abartılı ki, resmî açıklamalar savaş korkusunu tırmandırsa da, pek çok sıradan Rus artık kayıtsız kalıyor. İktisadi yaptırımların yol açtığı gözle görünür maddi zorluklar, Rusya’nın petrol ve gaz fiyatlarının yüksek olduğu yıllarda altyapısını geliştirip çeşitlendirmemiş olması, etkili reformların yapılmamasından kaynaklanan yorgunluk ve hakiki alternatifler sunmayan anlamsız seçimler, alttan alta hissedilen bir hoşnutsuzluk yarattı. Milliyetçi geri çekilme yaklaşımı (“Eh, en azından Kırım bizim”) bile kulaklara boş gelmeye başladı. İnsanlar Putin’e oy veriyorlar ama emekli olmasını istediklerini söylemekten de geri durmuyorlar.

“Tehdit altındayız” duygusu
Birçok ülkenin halkı gibi Ruslar da güvenlik ve refaha, yüksek bir hayat standardına özlem duyuyor; hatta bunları, liberal demokrasinin elde edilmesi güç avantajlarından daha çok istiyorlar. Korkulan, Putin’in yokluğunda, oligark seçkinlerin, durgun ekonominin ganimetleri için birbirleriyle savaşırken ülkeyi paramparça etmesi. Amerikalılar ve Avrupalılar, özellikle Doğu Avrupa’da, stratejik istikrar açısından ABD gücünün varlığını elzem, NATO’nun genişlemesini de olumlu görüyor; Ruslar ise kendilerini tehdit altında hissediyor. Polonyalıların, Çeklerin, Estonyalıların ve diğerlerinin, ülkelerinde uzun yıllar süren Sovyet tahakkümüne dair hafızaları hâlâ canlı; Ruslar ise, 20. yüzyıldaki iki dünya savaşında Avrupalıların Rusya’yı işgal etmesiyle yaşadıkları büyük yıkımları hatırlıyorlar. 
Rusya hem askerî hem de iktisadi olarak, Avrupa, Çin ve ABD’den zayıf. Savunma harcamaları, Batı’nınkinin %10’undan daha az, ekonomisi ABD ve AB ekonomilerinin sekizde biri kadar. Kaliforniya’nın gayrisafi hasılası, dünyada 12. sırada olan Rusya’nınkinin neredeyse iki katı. Batı’yı doğrudan karşısına alamayan Rusya, Baltık bölgesinde veya Kuzey Pasifik’te sınır ötesi uçuşlar gibi küçük tacizler ve Kaliningrad bölgesine İskender-M füzeleri yerleştirmek gibi daha ciddi tehditlerle ‘kas esnetme’ hareketleri yapıyor. Elindeki zayıf kartları ustaca kullanarak Amerikalıları Suriye’den ve Libya’dan çıkaran Putin’in bu iki ülkedeki baş rakibi şu anda Türkiye.

ABD seçmeninde kafalar karışıyor

Başkanlarının Putin’e yenildiğini, onun sergilediği güce yaltaklandığını düşünen Amerikalıların sayısı gün geçtikçe artıyor. Trump’ın Putin’e gösterdiği muhabbet ve duyduğu güven, kafalarını karıştırıyor. Anaakım medyada ve sosyal medyada çok hararetli bir retorik görülse de, iki başkan birbirlerini takdir ettiklerini defalarca söylediler ve ABD’de ileri gelen dış politika uzmanlarının ve Rusya’daki siyasi bilirkişilerin abartılı retoriğinden uzak durdular. Görünen o ki birlikte çalışmak istiyorlar ama etraflarındaki kişiler ve işbirliği konusundaki yaygın muhalefet buna engel oluyor.

1998 Şubatı’nda, Bill Clinton, Saddam Hüseyin’in liderliğindeki Irak’ı vurmaya hazırlanırken, Dışişleri Bakanı Madeleine Albright Vaşington’un planlarını şöyle savunmuştu: “Güç kullanmamız gerekirse, nedeni Amerika olmamızdır; biz vazgeçilmez ülkeyiz. Dimdik ayakta duruyor, diğer ülkelere göre daha uzak geleceği görüyoruz ve burada hepimize yönelik tehlikeyi görüyoruz. Amerika’nın üniformalı erkeklerinin ve kadınlarının özgürlük, demokrasi ve Amerikan yaşam tarzı için fedakârlık yapmaya her zaman hazır olduklarını biliyorum.” Bu sözlerdeki tek taraflı kibri bir yana bırakırsak, şu anda ABD’nin de, Rusya’nın da, farklı biçimlerde vazgeçilmez olduğunu görmeliyiz. Uluslararası düzende dengenin sağlanması ve mülteci akışı, iklim değişimi, terörizm gibi küresel sorunların çözülmesi için ikisine de ihtiyaç var. İki taraftan da suçlamaların havada uçuştuğu mevcut iklim, Doğu ile Batı arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için yeni başlangıçlara olanak sağlamaktan uzak. Yol alınabilmesi için, Vaşington ve Moskova birbirinin çıkarlarını ve güvensizliklerini dikkate almalı. 

Rusya ile Batı arasındaki mevcut abartılı gerilimleri hafifletmek için ilk hamleyi daha güçlü olan oyuncu yapmalı. ABD’nin, dünyanın her yerinde çıkarları olduğundan emin olan Vaşington, Rusya’nın kendi çıkarları konusundaki daha doğrudan ve bölgesel yaklaşımını ciddiye almalı. Başkan Obama, Rusya’yı “bölgesel bir güç” olarak görmüş ve ciddiye almamış, ama sonra bu ülkenin “önemli” bir güç olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Küresel bir hegemon, nispeten zayıf bir bölgesel hegemonla, rahatsızlık duysa da aynı dünyada yaşayabilmeli. Tek bir ‘hiper gücün’ tahakkümünden, daha çok tarafın olduğu ve daha fazla istişareye dayalı bir uluslararası düzene geçmek, atılması elzem bir ilk adım; hatta, müreffeh devletlerin çoğunda güç ilişkileri değiştiğinden, yakın gelecekte bu geçiş kaçınılmaz olacak. Eşit olmayan rakipler ve tedbirli ortaklar olarak bir arada var olabilmek için, öteki hakkında, mevcut kinlerin elverdiğinden daha dikkatli bir şekilde formüle edilmiş bir anlayışa ihtiyaç var. Farklılıkların ille uyuşmazlıklara, uyuşmazlıkların da ille şiddetli çatışmalara neden olması gerekmiyor. Fakat kelimeler önemli; dilde değişim ve karşı tarafı dinlemeye hazır olmak, temkinli işbirliğine giden yolu kolaylaştırmak açısından şart.

Tüm yazıları