OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Irkçıları anlıyoruz ama kabul etmiyoruz

Bu öfkenin nasıl ortaya çıktığını anlıyoruz zaten ama kabul etmiyor, meşru ve makul bulmuyoruz. Tarih içinde defalarca tekrarlanmış linç ve saldırıları o anlamda ‘anlamayacak’ bir şey yok. Sosyolojiye giriş kitaplarında dahi okutuluyor. Kitleler içinde bulundukları sorunlara kolay açıklamalar ve kolay çözümler ararlar.

‘Suriyeliler’e karşı saldırılar sistematik bir şekilde devam ediyor. Darp, tecavüz, cinayet… Bunda, ırkçı saiklerle yalan yanlış bilgiler yayan –Ümit Özdağ gibi– kişilerin payı ve vebali büyük. ‘Suriyeliler’in vergi vermedikleri, okullarda ücretsiz okudukları veya Özdağ’ın son balonunda olduğu gibi, arabalarını ücretsiz muayene ettirdikleri gibi yanlış bilgiler, onlara karşı olan tepkiyi yükseltiyor. Bir de tabii, her zaman ve zeminde devreye giren “İşimizi elimizden aldılar” gibi argümanlar da etkili oluyor. Yaşanan ekonomik zorlukların, krizin, hayat pahalılığının sorumlusu ‘Suriyeliler’miş gibi kitlelerin öfkesini onların üzerine kanalize edenler, yangına körükle giden çığırtkanlar var. 

Kimileri de ‘Suriyeliler’e yönelik öfkeyi ‘anlamamızı’ istiyorlar. Bu öfkenin nasıl ortaya çıktığını anlıyoruz zaten ama kabul etmiyor, meşru ve makul bulmuyoruz. Yoksa, anlama sorunu yok. Tarih içinde defalarca tekrarlanmış linç ve saldırıları o anlamda ‘anlamayacak’ bir şey yok. Sosyolojiye giriş kitaplarında dahi okutuluyor. Kitleler içinde bulundukları sorunlara kolay açıklamalar ve kolay çözümler ararlar ve azınlıklar, göçmenler, sığınmacılar da bu kolay açıklamayı ve hedefi ‘sağlarlar’. O gruplar, yaşanan zor sorunların kolay açıklaması olur. Öyle bir hava yaratılır ki sanki onlardan kurtulursak sorunlarımızdan da kurtulacağızdır. Bu tabii ki doğru değildir. Ekonomik sıkıntıların sebebi de, kaynağı da ‘Suriyeliler’ değil. Bunun için, öfkenizi ekonomiyi idare edenlere yöneltmeniz gerekir. 

Peki, ‘Suriyeliler’in Türkiye’deki varlığı sorunsuz mu? Tabii ki hayır, birçok sorun var ama bu sorunun en büyük ceremesini gene Suriyeliler çekti, çekiyor. ‘Suriyeliler’in çektiği sıkıntıların da, bu sıkıntıların ‘çevreye verdiği rahatsızlığın’ da çözümü o grubu şeytanlaştırmak değildir. Onun yerine gerek kamu otoritesi, gerek sivil toplum düzeyinde akıl, uzmanlık, ondan da önemlisi vicdanla şekillendirilmiş projeler ortaya koymak veya halihazırda bunları yapmaya çalışanlara elden geldiğince destek olmak gerekir. Çorbada bir tutam tuzunuz da olsa önemlidir. 

Sıkça şikâyet edilen konulardan biri de ‘Suriyeliler’in iktidar tarafından bir siyasi kaldıraç, hatta manipülasyon aracı olarak kullanılması. Bir buçuk sene evvel yazdığım bir yazıda da gene buna değinmiş, iktidarın ‘Suriyeliler’i siyasi ve demografik bir araç olarak kullanmasının kabul edilemez olduğunu söylemiş, hatta bunu Abdülhamit’in ve İttihatçıların Balkan ve Kafkas göçmenlerini, iç siyasette kendilerine karşı gördükleri gruplara karşı bir araç olarak kullanmalarına benzetmiştim. Bu fikrimde değişen bir şey yok. Fakat, buna karşı yapılacak olan, ‘Suriyeliler’i ötekileştirmek, şeytanlaştırmak değil; bilakis, ‘Suriyeliler’in insan haklarının savunusunu iktidara, onun çevresine, İslamcı-ümmetçi siyasete bırakmamaktır. Bunun ahlaken doğru hareket olması bir yana, siyaseten de akıllıca olan budur. Kendinizi küçük yaşta buraya gelmiş veya burada doğmuş bir ‘Suriyeli’nin yerine koyun. Aklınızın erdiği günden beri size hakaret eden, zor hayatınızı daha da zorlaştıran bir partiye mi, yoksa zorluklarınızı hafifletmeye çalışan bir partiye mi sempati duyarsınız? Ve diyelim ki ileride kanunlar çerçevesinde vatandaş da oldunuz. Oyunuzu bu iki partiden hangisine verirsiniz? 

Şu önemli noktayı bir kere daha hatırlatalım: Türkiye’de milyonlarca Suriyeli var ve bunların içinde her türden insan, her siyasi görüşe mensup olanlar olduğu gibi, henüz belli bir siyasi pozisyonu olmayıp, bunu şekillendirecek çocuklar, gençler de var. Hepsine otomatikman ‘İslamcı’ muamelesi yapmak, sonunda kendini doğrulayan kehanet olacaktır.  

Şunu ne kadar erken kabullenirseniz o kadar iyi: Nasıl, 1960’lardan beri Almanya’ya giden Türkler artık günahıyla sevabıyla Almanya’nın ayrılması imkânsız bir parçasıysa, onlardan çok farklı şartlarda gelmiş olsalar da ‘Suriyeliler’ de, ‘iyisiyle kötüsüyle’, ahlaklısıyla ahlaksızıyla, zengini fakiriyle, Türkiye’nin bir parçası olacaktır, hatta olmuştur. Almanya’daki Türkler için istediğiniz her şeyi onlar için de istemelisiniz.