Müslümanlaşmış Ermeniler’in travması ve direnci

Raffi Bedrosyan’ın ‘Trauma and Resilience, Armenians in Turkey: Hidden, not hidden and no longer hidden’ (‘Travma ve Direnç, Türkiye’deki Ermeniler: Kimliklerini Gizleyenler, Gizlemeyenler ve Artık Gizlemeyenler’) başlıklı kitabı Türkçe’ye çevrildi. Toronto’da yaşayan inşaat mühendisi, yazar ve piyanist Raffi Bedrosyan ile Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler’den başlayıp Türkiye Ermenistan ilişkilerine, İstanbul Ermenileri’nin durumuna ve aile hikayesine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kitabınız Türkçe'ye çevrildi. Neler hissediyorsunuz?

Bu kitap geçen yıl İngilizce olarak Gomidas Institute tarafından yayınlanmışı ve diaspora Ermenileri tarafından büyük bir ilgi görmüştü. Kitaptaki 60  kadar makalemin konusu genellikle Türkiye'deki Ermeniler, gizli Ermeniler ve son yıllarda artık kimliklerini gizlemeyen Ermeniler olduğundan, kitabın Türkçe'ye çevrilmesi için sürekli talepler oldu. Avukat Fethiye Çetin ve Prof. Taner Akçam birer önsöz yazdılar, Hayri Zafer Korkmaz tercüme etti ve Pirgiç Yayınları da basımı üzerine aldı. Bunlar Türkiye'deki Ermenilerin ve gizli Ermenilerin tarihini, kültürünü, geçmişini, bugününü anlatan yazılar ve hepsinde de ortaya çıkan iki ortak tema var: Travma ve Direnç. Bu kitabın Türkiye'de yayınlanması ve bilhassa bazı makalelerime konu olan insanlar tarafından da okunacağını bilmek beni çok sevindiriyor. 

Gizli Ermeniler konusu üzerine çok düşündüğünüzü ve yazdığınızı biliyorum. Neden "Gizli Ermeniler" kavramını tercih ediyorsunuz? "Müslümanlaşmış" ya da "Müslümanlaştırılmış" Ermeniler tanımlamasını kullananlar da var. 

Aslında gizli, Müslümanlaşmış ve Müslümanlaştırılmış Ermeni terimleri eş anlamlı sayılır. 1915 soykırımından sağ kurtulup Türk yetimhanelerinde, Türk ve Kürt ailelerin evlerinde Müslümanlaştırılmış birçok Ermeni kız ve oğlan yetimler soykırımın yaşayan kurbanları oldu. Bunların bir kısmı çok zor şartlara rağmen Ermeni kimliklerini bir sır gibi sakladı ve bu sırrı çoğu zaman ölmeden az önce yeni nesillere aktardı. Soykırımdan yaklaşık yüz yıl sonra bugünkü nesillerden bazıları Ermeni köklerine geri dönmeye, Ermeni dil ve kültürünü tekrar bulmaya karar verdiler. Kitabımda gizli Ermenileri son yıllarda bu kararı almaya cesaretlendiren bazı etkinlikleri ve bu etkinliklerde az da olsa benim rolümü anlatıyorum. Bu etkinlikler arasında Diyarbakir'daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin restorasyonu, ardından orada hazırlanan konferans, konser, toplumsal kahvaltı gibi sosyal ve kültürel faaliyetleri, Diyarbakır ve Dersim'de açılan Ermenice dil kurslarını, gizli ve artık gizli kalmak istemeyen Ermenilerin gruplar halinde Ermenistan'a düzenledikleri gezileri sayabiliriz. 

Sizce Türkiye'de kaç gizli ya da Müslümanlaşmış/Müslümanlaştırılmış Ermeni var? Kendisi değil ama büyükannesi ya da büyükbabası gizli Ermeni olanları da eklersek, tahmini bir sayıya ulaşabiliyor muyuz? 

Bu soruya cevap vermek çok zor. 1915’e geri gidersek, bazı araştırmalara göre 200,000 kadar Ermeni yetim ve bazı yörelerde tehcire gitmemek için Müslümanlaşmayı kabul etmelerine izin verilmiş 100,000 kadar Ermeni var. Türkiye'nin nüfusu 1915’ten beri 7 misli arttığına göre, Ermeni kökenli 2 milyonun üstünde insan var Türkiye'de. Bu sayılara 1894-96 katliamlarında topluca Müslümanlaştırılmış yüzlerce köylerdeki insanları ve daha önceki yüzyıllarda Karadeniz yöresinde Müslümanlaşmış Hemşinli Ermenileri de katmak gerek. Tabii Ermeni kökenli olmak, gizli Ermeni olmak anlamına gelmez. Bunlardan ne kadarı Ermeni kökenli olduğunun bilincinde, ve ne kadarının tekrar Ermeni kimliğine dönmek istediği bilinmeyenler arasında.

Kürt meselesinde çözüm süreci dönemi, Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler için de kendilerini daha rahat ifade ettikleri bir dönemdi sanki. Son dönem onlar açısından da zor geçiyor mu? 

Kürt meselesinde çözüm süreci, aynı zamanda Türkiye'nin birçok konularda demokratlaşmaya başladığı, devlet açısından azınlıklar ve onların vakıflarıyla, bilhassa Avrupa Birliği ile ilişkilerin geliştiği bir dönemdi. Maalesef bu dönem şimdilik kapanmış görünüyor, Türk ve Sünni olmayanlara karşı ayrımcılık iyice artmış vaziyette. Bu yeni dönemde tabii gizli ve gizli olmayan Ermenilere karşı olumsuzluklar da arttı. Diyarbakır'daki Surp Giragos Kilisesi ve kilise vakfına ait olan birçok bina kamulaştırıldı. Çarpışmalar sırasında kilise devlet güçleri tarafından operasyon merkezi gibi kullanıldı ve kilise epey zarar gördü. Surp Giragos Vakfı, kilise ile ilgili kamulaştırma kararını durdurdu ancak diğer mallarla ilgili kamulaştırma kararı hala geçerli. Kilise ise devlet tarafından onarılıyor. Umarız tekrar iyi günlere dönmek mümkün olacak.

Çok sayıda vaftize yardım ettiğinizi de biliyoruz. Bu vaftizler sürüyor mu hala?

Gizli Ermenileri gruplar halinde Ermenistan'a götürdüğüm ilk gezilerde bazı insanlar vaftiz olmak istemişlerdi ve Eçmiyadzin’de bunu gerçekleştirmiştik. Ancak daha sonraki gezilerde bunu tekrarlamak mümkün olmadı, zira İstanbul Patrikliği’nden itirazlar olmuştu.  

İstanbul Patrikliği'nin bu vaftizler konusundaki tutumu nasıl? 

Ben Patrikliğin bu itirazlarını pek uygun bulmuyorum,  Ermeni kökenli olduğunun bilincinde olan bir insan, karşılaşacağı yeni zor şartlara, tehditlere, baskılara rağmen Ermeni kimliğine dönmek istiyorsa bunu kimse engellememeli. Bu insan fazlasıyla artacak baskılara rağmen dinini değiştirmek istiyorsa bunu kimse engellememeli, aksine bu insanlara yardımcı olunmalı.

Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki son çatışmalar ve Türkiye'nin Azerbaycan'a verdiği koşulsuz destek dikkate alındığında Türkiye Ermenistan arasında bir normalleşme sürecinin geleceğinden bahsetmek ne kadar mümkün? Her şeye rağmen yine de umudumuzu korumalı mıyız? 

Gönül isterdi ki Türkiye Ermenistan'la sınırını açsın, Azerbaycan üstündeki büyük ağabey etkisini kullanarak Azerbaycan'ı Ermenistan ve Karabağ Ermenileriyle barış içinde yaşamanın gerekliliğine ikna etsin, ihtilafların çözümüne destek versin. Maalesef gerçekler tam bunun aksine oluyor. Ermenistan'ı iki taraftan kıskaca almaya yönelik adımlar atılıyor, Rusya'nın Ermenistan'a desteği olmazsa Türkiye ve Azerbaycan çoktan Ermenistan'a karşı harekete geçecekti diye düşünüyorum. Umarım dengeler tekrar sağlanır, devletleri yönetenler en kötü barışın bile en haklı savaştan daha iyi olduğunu hatırlar.

İstanbul Ermeni toplumunun geleceğini, dil ve kültürünü korumayı başarabilme açısından ya başka açılardan nasıl görüyorsunuz? 

İstanbul Ermeni toplumu yüzyıllardır Ermeni dil ve kültürünün korunması ve gelişmesinde merkez olmuş. Bugünün zor şartlarında da eğitim, medya, sanat alanlarında bunu devam ettirmeye çalışan değerli insanlar var. Ancak toplum liderleri olarak görülen vakıf başkanlarından çoğunun kendi çıkarlarına göre keyfi hareketleri ve Patrikliğin bu durumları önlemeye yönelik etkisiz adımları yüzünden İstanbul Ermenilerini yalnızlaşıyor ve zayıflıyor diye düşünüyorum.  

Sizin aile hikayeniz nasıl, hangi topraklara dayanıyor? 

Ailemde anne tarafı Bursalı, baba tarafı İzmit Bahçecikli (Bardizag). Ben İstanbul'da büyürken evde ailemizin geçmiş hikayeleri hiç konuşulmazdı. Kitaptaki bir makalede anlattığım gibi ancak ben onyedi yaşındayken okuldaki bir olay yüzünden evde anneannemi kendi geçmişi hakkında konuşturmaya çalıştım.  Anneannemin 1915’te eczacı kocası Osmanlı ordusundayken, kendisinin hamile olarak Bursa'dan diğer Ermenilerle birlikte kafilelerle Suriye'ye doğru sürüldüğünü, yolda Konya yakınlarında bir erkek çocuk doğurduğunu, aç susuz olduğundan bebeği emziremediğini, bebeğin on gün sonra öldüğünü, onu bir taşın altına gömüp jandarmaların dipçikleriyle tekrar yola koyulduğunu, Şam'a kadar yürüyüp mucizevi bir şekilde hayatta kaldığını, savaş bitince tekrar Bursa'ya döndüğünü, ancak evinin Türkler tarafından alıkonulduğunu ve tecavüze uğradığını öğrendim. Kanada'ya geldiğimde karşılaştığım hemen hemen her Ermeni ailesinde benzer acıklı hikayeler duydum. Tehcir kanunuyla doğudaki savaş bölgelerinde Ruslarla işbirliği yapan Ermenilerin uzaklaştırıldığını ileri süren Türk tarih tezi, hamile bir Ermeni kadının Bursa'da Osmanlı ordusu için bir tehdit oluşturduğunu ve çöllere sürülmesi gerektiğini nasıl izah edebilir? Her şeye rağmen, Türkiye'de tarihi gerçekleri anlayan insanların her gün arttığına inanıyorum ve eninde sonunda bu coğrafyada yanyana yaşamaya mecbur olan Türk, Kürt, Ermeni bütün insanların barışı tercih edeceklerini umuyorum. Bu yaşam mücadelesinde travma ve direnci en fazla hissetmiş olan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin de barış için bir köprü olacaklarını düşünüyorum.  


Kimdir?
İstanbul doğumlu Raffi Bedrosyan Toronto'da yaşayan bir inşaat mühendisi, yazar ve konser piyanisti.  Konserlerinden ve CD'lerinden elde edilen gelirleri bağışladığı Ermenistan ve Karabağ'daki okul, otoyol, su ve gaz dağıtım projelerinin inşasına da gönüllü mühendis olarak katıldı. Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’nin yeniden imar projesinin düzenlenmesine yardımcı oldu. İngilizce, Ermenice ve Türkçe mecralarda, Türk-Ermeni meseleleri, Müslümanlaştırılmış gizli Ermeniler ve 1915'ten sonra Türkiye'de geride kalan binlerce Ermeni kilisesinin tarihi ile ilgili çok sayıda makalesi yayınlandı. Surp Giragos Kilisesi'nde 2012 yılında bir piyano konseri gerçekleştirdi ve  2015’te Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yıl anma töreninde tekrar bir konser verdi. Müslümanlaştırılmış Ermeniler’in orijinal Ermeni köklerine, diline ve kültürüne dönmelerine yardımcı olan Yeniden Doğuş Projesi’nin (Project Rebirth) kurucusudur. İnsan hakları, soykırım çalışmaları ve Ermeni meselesiyle ilgili çok sayıda uluslararası konferansta ana konuşmacı olarak yer aldı.

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE