‘Para biriminiz zayıfsa tüm yatırımcılar döviz ve altına kaçar’

İktisatçı Murat Birdal ile dünyada ve Türkiye’de son dönemde yaşanan döviz ve altın fiyatlarındaki yükselişin nedenlerini konuştuk. Doç. Dr. Murat Birdal’ın ‘Bir Krizin Anatomisi: 2008 Krizi ve Dünya Ekonomisinde Dönüşüm’ (Kor Kitap) başlıklı bir kitabı ve Türkçe-İngilizce yayınlanmış pek çok makalesi bulunuyor. Birdal, Türkiye ekonomisi için "Kararların tek kişi tarafından verildiği, kurumsal yapıların kendi karar mekanizmalarında dahi belirleyici olmadığı koşullarda uzun vadeli sermaye yatırımları gerçekleşmez." diyor.

Son günlerde ekonomi gündeminin en önemli maddesiyle başlayalım. Döviz ve altın fiyatlarındaki artışı neye bağlıyorsunuz?

Bunun üç nedeni var. Öncelikli olarak siyaset mekanizmasına ve ekonominin idaresine dönük bir güven sorunu var. İkincisi, reel faiz getirisi negatife döndü. TL günden güne cazibesini yitiriyor. Üçüncü nedeni ise Merkez Bankası’nın döviz kurunu aşağıda tutmak için sürekli döviz satıyor olması. Merkez Bankası’nın net rezervleri eksiye düşmüş durumda. Bu da TL’ye dönük spekülatif atakları tetikliyor. 

Son günlerde Merkez Bankası’ndan faizleri yükseltmeye yönelik hamleler görüyoruz. Bu ne anlama geliyor?
Merkez Bankası politika faizine dokunmadan piyasaya sunduğu nakit imkânını daraltarak kuru baskılamaya çalışıyor. Ancak bu uzun vadeli olarak sürdürülemez. Merkez Bankası, “Piyasaya sürdüğüm likidite miktarını azaltacağım ancak verirsem de daha düşük faizden vereceğim” diyor. Bundan sonra Merkez Bankası’nın yapabileceği iki şey var. Ya faizleri artıracak ya da kuru serbest bırakacak. İkincisi pek çok açıdan dengeleri sarsacağı için ilk seçenek tekrar tekrar gündeme gelecektir.

Doç. Dr. Murat BirdalPeki, önümüzdeki dönemde neler bekleyebiliriz?

Dünya ekonomisinin seyrini önümüzdeki dönemde pandeminin seyri belirleyecek. Önümüzdeki kış zor geçecek. Kasım 2020’deki ABD seçimleri de dünya ekonomisini olduğu kadar Türkiye ekonomisini de derinden etkileyecek. Trump, ABD’nin dış piyasada rekabet gücünü artırmak amacıyla doların değerini diğer para birimleri karşısında değersizleştirme çabası içinde. Seçimler öncesi varlık fiyatlarını yükseltmek yönünde de özel bir çabası var.  Bu süreçte Trump’ın piyasaya sürekli dolar pompalaması Türkiye’nin lehine oldu. Ancak Trump kazansa da kaybetse de ABD bu politikayı seçimden sonra aynı ölçekte sürdürmeyecektir. Bu politika tercihleri Trump için seçim yatırımı niteliği taşıyor. Mesela en son sermaye kazançlarından alınan verginin düşürülmesini istedi. Daha önce buna karşı olduğunu söylüyordu. Bu haber küresel finans piyasalarında elbette çok olumlu karşılandı. Altın gerilerken hisse senedi endeksleri ciddi prim yaptı.  Türkiye de parasal genişlemeden faydalanıyor. Ancak ABD seçimlerinden sonra uygulanacak para politikaları Türkiye’yi zora sokacaktır. Dediğim gibi, Trump kazansa da kaybetse de ABD daha temkinli bir para politikası izleyecektir. Elbette, Trump’ın kaybetmesi halinde bilanço Türkiye açısından ağırlaşır. Bunun ötesinde, pandeminin sonbahar aylarında hız kazanmasının Türkiye ve dünya ekonomisinde yıkıcı etkileri olacaktır. 

Dolar diğer para birimleri karşısında değer kaybederken TL karşısında neden değer kazanıyor? 
Hükümetin kur politikası ve faizleri düşük tutması bu sonucu doğuruyor. Sizin para biriminiz zayıfsa tüm yatırımcılar döviz ve altına kaçar. Bunun doğal sonucudur bu. 

IMF’e yönelik Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazı ekonomistler Türkiye artık istese bile IMF’in uygun koşullu kredilerinden faydalanmasının mümkün olmadığını belirtiyorlar. Katılıyor musunuz bu görüşe?
Bu, IMF Başkanı’na da soruldu. “Türkiye IMF üyesidir. İstediği zaman IMF’e başvurabilir” dedi. ABD de Türkiye’ye IMF’i işaret etti. IMF’in pandemi sürecince ülkelere verdiği krediler Türkiye’nin daha önce başvurduğu ‘yapısal uyum programı’ kapsamında değil. ‘Acil tedbir paketi’ kapsamında IMF pandemiden etkilenen ülkelere destek oluyor. Yani 2001 koşullarında değiliz. Ancak IMF, Türkiye’de öylesine bir iç siyaset malzemesi yapıldı ki bundan geriye dönüş mümkün görünmüyor. IMF’e başvurulsa bunun meydanlardaki karşılığı sert olur. 

Türkiye ekonomisindeki temel sorunun ‘belirsizlik’ olduğunu pek çok ekonomist gibi siz de yazılarınızda ve röportajlarınızda vurguluyorsunuz. Bunu açar mısınız? Ekonomik belirsizlik mi siyasi belirsizlik mi? Yoksa her ikisi de Türkiye’nin temel sorunu mu? 
İki belirsizlik var.  Birincisi pandeminin getirdiği belirsizlik. İkincisi ise siyasi belirsizlik. Tek adam yönetimi karar verme sürecini hızlandırdığı gibi, sert manevraları da berberinde getiriyor. Bu da belirsizliği arttırıyor, öngörü yapmayı zorlaştırıyor.  Bu siyasi yapının doğrudan bir diğer sonucu ise ekonomiye yön veren kurumların bağımsız olmaması. Merkez Bankası kağıt üstünde, yasalara göre bağımsız bir kurum. Ama aslında hiç de öyle olmadığını herkes biliyor. Merkez Bankası Başkanı’nın görüşünün ne olduğunu kimse umursamıyor çünkü herkes tüm kararların tek bir kişi tarafından verildiğini biliyor. Sermaye istikrar ve öngörülebilirlik ister. Kararların tek kişi tarafından verildiği, kurumsal yapıların kendi karar mekanizmalarında dahi belirleyici olmadığı koşullarda uzun vadeli sermaye yatırımları gerçekleşmez. Türkiye bu nedenle bir süredir portföy yatırımlarıyla idare etmeye çalışıyor. Bu koşullarda kredi arzını genişlettiğiniz, kredi faizlerini düşürdüğünüz zaman insanlar doğal olarak aldıkları kredilerle dövize ve altına yatırım yapıyorlar. Krediler yatırıma dönüşmüyor ve buna ek olarak da döviz ve altına talep artıyor.  

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.