RONALD G. SUNY

Ronald G. Suny

MICHIGAN MEKTUPLARI

Günümüzde devrim

Günümüzde devrim nedir? Daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik ve daha fazla sosyal adalet için eldeki tüm araçları kullanmaktır. Şu ya da bu yönde değişim yaratmak için halkın gücünü kullanmaktır.

Dünya zaman zaman hafifçe sallanır; deprem değil, küçük titremelerdir bunlar. Uzaktakiler bu titremeleri pek hissetmez, ama sallantının olduğu yerin sakinleri, dünyanın artık eskisi gibi olmayacağını bilirler. Dünyayı döndüren, aslında bu sallantılardır. Latince ‘revolvere’ fiilinden türeyerek Batı dillerinde ‘revolution’, ‘révolution’, ‘rivoluzione’ vb. (devrim) hâlini almış olan kelimenin ilk anlamı da budur zaten: Merkezî bir noktanın etrafında dolaşmak, dönmek.
Sıradan insanlar, yığınlar hâlinde sokaklara döküldüğünde, seçilmiş, kendi kendini göreve getirmiş ya da gelenek gereği başa geçmiş liderlerin iktidarına el koyarak tarihsel aktörlere dönüşürler. Siyasi güç toplumun tepesinden tabana iner, yönetici seçkinlerin elinden çıkıp sıradan insanların eline geçer.

2020 yılının yaz ve sonbahar aylarında bu tür bir ‘halkın gücü’ ânı yaşadık, yaşıyoruz. Sudan’da, Tayland’da, Mali’de, Belarus’ta, Hong Kong’da, ABD’de, Habarovsk ve Kenosha şehirlerinde öğrenciler, yoksullar, göçmenler, azınlıklar, sömürgeleştirilmiş halklar, işgal ya da diktatörlük altında yaşayanlar, sokaklarda yürüyüşler, protesto gösterileri yaptılar; çoğunun isteği, daha fazla demokrasi, hükümetlerin ihtiyaçlara ve taleplere daha fazla karşılık vermesi ve otoriter rejimin sona ermesiydi. Devrime muhtemelen en çok bu kadar yaklaşabileceğiz. ‘Devrim’in 21. yüzyıldaki anlamı, geçen yüzyılda ve ondan önceki yüzyılda taşıdığı anlamla aynı değil, olamaz da. 1776’da, 1789’da ve 1917’de hükümetler bugün olduğundan çok daha kırılgan, devletler bugünkülere göre çok daha zayıftı. Günümüzde iktidarda olanların ellerinde, halkın haddini bilip olduğu yerde durmasını sağlamak için kullanabilecekleri çok daha ölümcül araçlar (tanklar, zırhlı personel taşıyıcılar, uçaklar ve roketler) var. Neden olacakları insan kayıplarına rağmen, silahlarını kullanmaya hazırlar. Peki, adaletsiz mülkiyet, iktidar ve ayrıcalık hiyerarşisini korumak için tereddütsüz şekilde şiddet kullanmaya hazır, böylesine ezici bir kuvvetin karşısında sıradan insanlar, özellikle de demokratik olmayan devletlerin vatandaşları, hayatlarını değiştirip ülkelerini nasıl özgürleştirebilirler?

Üç yöntem

Güçsüzlerin değişim yaratmak için başvurdukları üç yöntem var. Bunların en sert olanı ‘dağa çıkmak’, yani devlete karşı devrimci bir hareket başlatmak. Küba’da, Kolombiya’da, Latin Amerika’nın büyük kısmında, Ortadoğu’da, Filipinler’de, Afrika ve Asya’nın geçmişte sömürgeleştirilmiş birçok ülkesinde çıkış yolu bu oldu. Bu tür hareketler, gerillanın çekilip saklanabileceği engebeli bir araziye, dağlara, sık ormanlara ya da çöle ihtiyaç duyar; insan hayatlarına mal olur, çoğunlukla pek bir başarı elde edemeden, yıllarca sürer; birçok insanın kapasitesini aşan, olağanüstü bir adanmışlık ve fedakârlık gerektirir. Fakat otoriter ve baskıcı devletlerde, aktif devrimci direniş dışında bir alternatif olmayabilir. 

İkinci yöntem ilkinin tam tersi özellikler taşır ve yalnızca demokratik devletlerde uygulanabilir: Sokakta ve sandıkta yasal muhalefet örgütlemek, açık protesto eylemleri ve gösterileri düzenlemek, özgür basını kullanarak statükoya karşı alternatiflere ses vermek. ABD’de şu anda görülmekte olan bu tür hareketlere devleti birçok yerde vahşice karşılık verdi. Fakat hukukun üstünlüğü ilkesinin hâlâ büyük ölçüde geçerli olduğu ve seçimlerin hâlâ görece adil şekilde yapıldığı bir ülkede, bu tür bir demokratik siyaset pratiğinin başarı kazanma şansı çok yüksektir. Bu çabaların ‘ters tepmesi’ gibi bir tehlike her zaman vardır; statükoyu destekleyenler, sistemin mevcut hâlinin getirdiği haksızlıklardan ve adaletsizliklerden faydalananlar ya da –başkan da dâhil olmak üzere– yalancı siyasetçilerin söz konusu hareketi gerçeğe aykırı şekilde betimleyerek yaptığı propagandalara inananlar tepki gösterebilirler. Fakat demokrasilerde, barışçıl değişim için her zaman bir fırsat, bir alan vardır. Aslına bakılırsa, demokrasinin tanımı da budur; muhalefetin meşru şekilde, barışçıl yollarla iktidara gelebildiği ve kaybedenin bir dahaki sefere başarılı olabileceğini bildiği devletler demokratiktir. Amerikalılar ve dünyanın geri kalanı, 2020’de sokaklara dökülenlerin başarılı olup olmadığını görmek için önümüzdeki Kasım ayını beklemek zorunda. 

‘Güçsüzlerin gücü’nün öne çıktığı üçüncü yöntem, demokratik olmayan bir sistemin dayanaklarını yavaş yavaş aşındırmaya dönük, son derece zor ve ince bir çaba gerektirir. Bir Sovyetler Birliği tarihçisi olarak, otoriter devletin zulmü altındaki muhaliflerin, Sovyet sisteminin hâkim ideolojik temellerini onlarca yıl içinde, aşındıra aşındıra, yavaş yavaş ortadan kaldırışını; yönetici seçkinlerin zamanla kendi meşruiyetinden ve yönetimi sürdürme salahiyetinden şüphe eder hâle gelişini; inanç ve güvenin zayıflamasının seçkinlere (bu durumda Mihail Gorbaçov’a) sistemi değiştirmeye dönük reformları başlatma fırsatı vermesini, etkilenerek izlemiştim. Sovyetler örneğinde reformlar, iktisadi çöküntüyle birleşerek, Sovyet sistemini yıkmakla kalmayıp, bir ülke olarak Sovyetler Birliği’nin çökmesine ve dağılmasına yol açan, devrimsel bir değişime yol açtı. Beklenebileceği gibi, Çin ve diğer komünist ülkeler, Sovyet deneyiminden ders çıkararak, muhalefeti kısıtlama ve tek partinin katı denetimi altında iktisadi reformlar yaparken demokratik reformlardan uzak durma yoluna gitti. 

Dürüstçe hakikati anlatmak

Bu üçüncü yöntemde, ilk ikisinde olduğu gibi, anlamlı bir demokratik değişim için zor koşullarda çalışmaya hazır, cesur, kendini bu davaya adamış insanlara ihtiyaç vardır. Bu yöntemin başarıya ulaşabilmesi için aydınların, gazetecilerin, eğitimcilerin işlerini cesaret ve dürüstlükle yapmaları, birçok kişinin sorgulamadan taşıdığı varsayımlarla ve devletin asılsız beyanlarıyla çelişse dahi, hakikati anlatmaları; memurların, hâkimlerin ve polisin, baskıcı ve liyakatsiz bir hükümete değil halka hizmet etmeleri gerektiğini fark etmeleri gerekir. Demokrasi mesajını yaymak için kitle iletişim araçlarını kullanma imkânı varsa, bu yapılmalıdır. Seçimler –Belarus’ta olduğu gibi adaletsiz bir şekilde de olsa– yapılıyorsa, bu tür fırsatlar değerlendirilmeli ve hilesiz seçim talebi sürekli olarak yükseltilmelidir.
Günümüzde devrim nedir? Daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik ve daha fazla sosyal adalet için eldeki tüm araçları kullanmaktır. Şu ya da bu yönde değişim yaratmak için halkın gücünü kullanmaktır. Dürüstçe, haysiyetle ve diğerlerine saygı göstererek yaşamak için verilen cesur çabadır. Bunlar kulağa bayatlamış ya da basmakalıp şeyler gibi geliyor olabilir ama değiller. Zamanımızda onurunu koruyarak, kişisel bütünlük içinde yaşamak, ancak risk almakla yani bir tür kahramanlıkla mümkün. 

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz