Koronavirüs salgınında cadı avı

Sürekli bir diğerini bağlı bulunduğu topluluk, din, kıyafet, milliyet ve bir sürü başka sebeple düşman gören bu toplumda şimdi bir de ‘Koronalılar’ grubu ötekileştiriliyor. Üstelik bunu yapanlar kendileri hasta olduğunda, başlarına gelecekleri bildikleri için hastalıklarını gizleyip topluma karışabiliyor.

 İki hafta önce kızım önce şiddetli boğaz ağrısı ile bütün geceyi uykusuz geçirdi; ertesi gün kırgınlık ve eklem ağrısı başladı. Bir sonraki gün de şikâyetlerine nezle, baş ağrısı, öksürük eklendi. Vücudundaki ağrı o kadar fazlaydı ki gece yarısı hastaneye gittik. Kızımın Koronavirüs testi pozitif çıktı. Hem test sonucunu bildirmek hem de kızımın temas ettiği kişileri öğrenmek için bulunduğumuz ilçenin İlçe Sağlık Müdürlüğünden bir doktor hanım aradı. Ona gerekli bilgileri verdikten sonra evimizde bir köpeğimizin olduğunu onu dışarı nasıl çıkartabileceğimi sordum. Doktor da çift maske takarak çıkartabileceğimizi söyledi. Biz yine de önlemleri arttırdık; çift maske üzerine siperlik ve eldiven taktık. Bize yapılan testlerde kocam ve ben negatiftik. Elimizden geldiğince kızımla aramıza mesafe koyup kendimizi koruduk. Sadece köpeğimiz Tarçın’ı çıkarttık, onun dışında hiçbir şekilde dışarı çıkmadık, alışverişlerimizi internetten yapıp kapımızın önüne bıraktırdık. Ancak ne zaman mahallemizin muhtarı kızımın testinin pozitif olduğunu öğrendi ve bunu apartman yöneticimize bildirdi, o zaman kıyamet koptu. 

Öncelikle 14 yaşındaki kızımın adı, adresimizle ailemiz ifşa edildi. Sonuçta, bizim köpek gezdirmemiz problem oldu. Bizi yönetici aracılığıyla polise ve belediyeye şikâyet etmekle tehdit ettiler. Polisi arayıp köpeğimizi gezdirip gezdiremeyeceğimizi sorduğumuzda polis, “İlçe Sağlık ne derse biz onu uygularız,” dedi. ‘İlçe Sağlık’ çift maske ile çıkartabileceğimizi söylemişti. Ancak komşular babamı aramaya başladı. Annem o sırada ilerleyen hastalığı nedeniyle ikinci kemoterapi kürünü almıştı. Babam onlara ‘İlçe Sağlık’la konuştuğumuzu, çok dikkatli olduğumuzu, zaten hiçbir şey olmasa aynı apartmanda oturan ve kemoterapi gören annemi riske atmayacağımızı söylese de komşularla araları açılmaya başladı. Biz de lanet olsun deyip Tarçın’ı çıkartmaktan vazgeçtik. Tarçın ilk çişini 36, kakasını 60 saat sonra ağlaya ağlaya yaptı.

‘Ne düşüncesizler’

Dün bir arkadaşımdan öğrendim ki site Facebook grubuna bizi şikâyet ederek, “Koronalılar köpeklerini gezdiriyorlar, ne düşüncesizler” gibi ifadelerde bulunulmuş. Tüm bunlardan habersiz olarak geçtiğimiz Cuma mahalle muhtarına kızımın adının bu şekilde yayılmasının suç olduğunu, evden çıkmadığımız için bizi ifşa edemeyeceklerini bunun Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı olduğunu ve dava açma hakkımız doğduğunu söylemiştim. O akşam apartman görevlimiz beni arayarak suçu üstlendi, “Cahillik ettim” dedi, ancak bizi gruplarda ifşa eden elbette o değildi. Daha sonra arkadaşım baktığındaysa Facebook gönderisi silinmişti, ben gönderiyi görmedim.

Sitede Koronavirüs nedeniyle sorun yaşayan tek aile biz değildik elbette. Başka aileler başka şekillerde hedef gösterildiler. 14 yaşında başka bir çocuk mecbur kalıp çıktığı için (annesi pozitif, kendisi negatifti ve yine pozitif olan anneannesine termometre götürüyordu) polise şikâyet edilmiş. Çocuğun annesinin yemek yapacak hali olmadığı için çocuğun düzgün beslenemediği ve çok sıkıntı çektiği söylendi bana. Üstelik anne böyle hastayken kendisini arayıp azarlamışlar ama ailenin sorunlarına çare olacak kimse çıkmamış. Apartman Whatsapp gruplarında hastalar adları ve adresleri ile ifşa edildi. Kızımın temaslı olduğunu bildirdiğimiz dostlarımız bize küstü, bizden bir ‘geçmiş olsun’u esirgedi. Biz ‘Koronalılar’ aramızda konuştukça orta sınıf komşuların hemen her yerde aynı olduğunu fark ettim.

Pandemi ile birlikte herkesi bir korku aldı. Gençler bu hastalığı kolay atlatacak, yaşlılar ise ölecek gibi bir algı yaratıldı. Medyada karbonatlı suyla gargara yaparak virüsten korunma sağlanacağını da, nasıl korunulursa korunulsun virüslü birinin bindiği asansörden hastalık kapabileceğinizi de okuyabiliyorsunuz. Bu korku ve bilgisizlik ise hastaların bir anda şeytanlaştırılmasına, dışlanmasına ve hatta tehdit edilmesine neden oluyor. Sabahleyin “Ah canım, ne kadar güzel bir genç kız oldu” dediğiniz çocuk akşamleyin bir anda düşmanınız oluveriyor. Korkunun getirdiği panikle bir suçlu bulma telaşına düşülüyor. 20 yıllık komşunuz bir anda sizi polisle tehdit etmeye başlıyor.

Komşuluk dediğin…

Oturduğumuz site orta sınıfın ağırlıklı olduğu, hemen herkesin “Biz toplumun eğitimli, kültürlü kesimiyiz” diye övündüğü bir yer. Çoğunluğu emeklilerden oluşan site ahalisi birbirlerini genelde çok iyi tanır ve site içinde arkadaş grupları vardır. “Komşuluk böyle zamanlarda belli olur” diyerek birbirlerinin işlerine koşarlar, ‘dayanışma’nın, ‘dostluğun’ öneminden dem vururlar sık sık. Ne ki, bilemedikleri bir salgın karşısında bir anda her koyun kendi bacağından asılır. Hasta olan hasta olduysa kendi suçudur, hemen tecrit edilmelidir. Komşusunu arayıp bir ‘geçmiş olsun’u çok görebilirler.

Ne yazık ki bu durum ne bizim sitemize has bir durum, ne de sosyokültürel yapıyla ilgili. Orta sınıf da alt gelir grubuna ait olanlar da bilinmezlik karşısında aynı tepkiyi veriyorlar: Bilinmeyenin düşmanlaştırılması. Bu durumda hasta olanın çocuk olması hiç de önemli olmuyor. Korkuyla yola çıkanlar girdikleri o dikenli patikanın belki başında hastaları ötekileştirip sağa sola şikâyet ediyorlar, ne var ki bu yolun devamı da var. Yolun daha ilerisine gidenler galeyana gelip komşusunun evini yağmalıyor, daha da ilerlediklerinde belli bir grubu düşmanlaştırıp önce işsiz aşsız bırakabiliyor, sonra toplama kamplarına yolluyorlar. Yüzyıllar önce cadıların yakılmasının verdiği rahatlama da bu korkunun eseriydi, vebalıların evlerinin yakılması da.

‘Kötülüğün sıradanlığı’

Ne yazık ki bütün bu kötülükleri canilerin yaptığını sanıyoruz. Oysa Hannah Arendt’in ‘Kötülüğün Sıradanlığı’nda belirttiği gibi: “Asıl sorun tam da Eichmann gibi onlarca insan olmasından, onlarcasının ne sapık ne sadist olmasından; ne yazık ki hepsinin eskiden de, şimdi de dehşet verici bir biçimde normal olmasından kaynaklanıyordu. Hukuk kurumlarımız ve yargılama usullerimizin ahlaki standartları açısından bu normallik, yapılan bütün kötülüklerinden daha dehşet vericiydi.” Arendt, kitabında özellikle düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla birlikte kötülüğün nasıl sıradanlaştığını vurgular. Üstelik sadece ‘onlarca’ böyle insan olduğunu söyleyerek pek bir naif davranmıştır.

Yunanistan’daki cunta dönemi işkencecilerini inceleyen Philip Zimbardo işkencecilerin çevreleri tarafından oldukça sıradan, sevilen ve sevgi dolu aile babaları olduklarını fark eder. Yaptıkları kötülüklerin kötülük olduğunu bile fark etmez bu insanlar. Önce kurbanlarını ötekileştirirler, sonra düşmanlaştırırlar ve ardından da insan statüsünden çıkarırlar (de-humanization). Elbette Koronavirüs hastası ailelerin evleri yakılmıyor, işkence görmüyor, toplama kamplarına gönderilmiyorlar. Ne var ki ötekileştirilip düşmanlaştırılıyor; ‘Koronalılar’ sınıfına sokuluyorlar. İyileştikten aylar sonra bile insanlar hastalıktan kurtulmuş kişilere yaklaşmıyorlar. Sürekli bir diğerini bağlı bulunduğu topluluk, din, kıyafet, milliyet ve bir sürü başka sebeple düşman gören bu toplumda şimdi bir de ‘Koronalılar’ grubu ötekileştiriliyor. Üstelik bunu yapanlar kendileri hasta olduğunda, başlarına gelecekleri bildikleri için hastalıklarını gizleyip topluma karışabiliyor.

Pandemi başında ‘herkesin aynı gemide olduğu’ gibi savdan sonra artık silkinip kendimize gelebildik, pandeminin sınıfsal bir sorun olduğunu gözlerimizle gördük. Ayrımcılığın hiç de nadir olmadığı orta sınıf bu sefer de birbirlerini hastalık üzerinden düşmanlaştırır oldu. Sabah ‘canım’ dediğiniz akşama ‘Koronalı’ sınıfına dahil ediliyor. Ne var ki orta sınıf politik doğruculuk oyununu güzel oynar. Bugün komşular düşmanlaştırılır, iyileştikten sonra da hiçbir şey olmamış gibi komşuculuk oyunları kaldığı yerden devam eder. Ancak görülen bir şey var ki çıkarlar çatıştığında, korku muhakeme yetimize saldırdığında iyilik, dayanışma, dostluk gibi kavramların yaldızları yavaş yavaş dökülüyor, geriye paslı bir zihniyet kalıyor. Bu bazen o kadar hızlı oluyor ki günden geceye herkesin foyası bir anda ortaya çıkıyor.

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında