OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Cezasızlık

Kurkut davasında çıkan kararın Kürtlere, devletin silahlı adamlarına ve genel olarak topluma verdiği mesajlar çok açık değil mi? Kürtlere bu devlet açıkça “Benden adalet bekleme” derken, kendi silahlı güçlerine de “Ne yaparsan yap senin arkandayım, sana hiçbir şey olmaz” demiş oluyor.

2017’nin Nevruz günü Diyarbakır’da bir polisin silahından çıkan kurşunla öldürülen Kemal Kurkut’un davasında sanık olarak yargılanan polis, eldeki bütün fotoğraflara ve videolara rağmen “delil yetersizliğinden” beraat ettirildi. O fotoğrafları çeken gazeteci Abdurrahman Gök için ise 20 yıl hapis isteniyor. Aslında yazıyı bu iki cümleyle burada da bitirebilirdim ve içinde yaşadığımız düzeni yeterince anlatmış olurdum. O düzenin adı cezasızlık ve çook eski bir düzen. Bunu size hukuki terimlerle de uzun uzun anlatabilirim ama “Bu ülkede üzerinde devletin verdiği üniforma ve silahla adam öldüren güvenlik güçlerinin gerçek manada ceza alması devenin iğne deliğinden geçmesinden zordur” desem, sanırım daha iyi anlatmış olurum. Örnekler o kadar çok ki sadece maktullerin ismini alt alta yazsak upuzun bir liste olur. Kurkut davası en son örnek oldu ama mesela henüz Roboski’yi de unutmadık. Bir Allah’ın kulu, bırak ceza almayı mahkemeye bile çıkarılmadı. Sanki köylülerin tepesine uçaktan bomba değil de gökten yıldırım düştü. O kadar ‘gaipten’, o kadar ‘bilinemez’…

Bu bağlamda Festus Okey davasını da hatırlatmak isterim. Okey 2007 yılında Beyoğlu’nda polis karakolunda gene bir polisin silahından çıkan kurşunla can vermişti. Davası hâlâ devam ediyor. Bir ülke düşünün ki bir cinayet davasında 13 yıldır kesin bir hükme varılmamış olsun. Bu bile başlı başına bir skandal. İnsan hakları kuruluşları ve bu işin peşini bırakmayan Alp Tekin Ocak ve Murat Deha Boduroğlu gibi avukatlar olmasa bu dosyayı da “delil yetersizliğinden” çoktan kapatırlardı. Nitekim, Okey hastaneye kaldırıldığında üzerinde olan ve olayın oluş biçimiyle ilgili en önemli delil niteliği taşıyan gömleği kaybedilmiş, karakolda olması gereken kamera kayıtlarının bir kısmı ortada yok. Delilleri el çabukluğuyla ‘kaybedersen’, sonunda da delil ‘yetersiz’ olur tabii. Bu işin peşini 13 senedir inatla bırakmayan insan hakları savunucularına da minnettar olmamız gerekir, çünkü aslında hepimiz, bütün yurttaşlar adına o mücadeleyi veriyorlar; yarın o karakola hangimizin düşeceği hiç belli olmaz.  

Kemal Kurkut cinayetinde fotoğrafları çeken gazeteci Abdurrahman Gök’e de bu ‘delil’ meselesinden, bunu kamunun gözleri önüne sermesinden dolayı kızıyor ve ceza vermek istiyorlar. Onun çektiği fotoğraflar olmasa, mahkemenin görmek istemediğini biz de görmeyecek, yeterli delil olmadığına ‘inanacaktık’. O fotoğraflar olmasa, Kurkut’un belden yukarısının çıplak olduğunu görmeyecek, Diyarbakır Valiliği’nin ilk açıklamasında bizi inandırmaya çalıştığı gibi Kurkut’un canlı bomba olduğu sözüne de ‘inanacaktık’. O gazeteci suçlu olmasın da kim olsun? Devletin görevlisini yalancı çıkarmaktan daha büyük suç olur mu?

Kurkut davasında çıkan kararın Kürtlere, devletin silahlı adamlarına ve genel olarak topluma verdiği mesajlar çok açık değil mi? Kürtlere bu devlet açıkça “Benden adalet bekleme” derken, kendi silahlı güçlerine de “Ne yaparsan yap senin arkandayım, sana hiçbir şey olmaz” demiş oluyor.

Hepsi de bu mesajları almışlardır, alacaklardır ve sorunumuz da var olmaya ve büyümeye, daha çok insanın başını yakmaya devam edecektir. Analar doğurmaya devam ediyor nasılsa. Cezasızlık sorunu çok eski derken de, öyle 30-40 seneyi değil çok daha eskisini kastediyorum, zira ‘Ermeni Sorunu’ olarak adlandırılan sorunun başlıklarından biri, belki de en önemlisi bu cezasızlık konusuydu.

19. yüzyılın ortalarından itibaren, soykırımla tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar Ermenilerin özellikle doğu vilayetlerinde şikayet ettikleri en önemli sorunları, uğradıkları saldırılarda, canlarına, mallarına ve ırzlarına tecavüzlerde faillerin ya hiç bulunamaması, ya beraat etmesi ya da çok az bir ceza almasıydı. Orada da bir türlü ‘yeterli delil’ bulunamıyordu. Onları devletten her manada uzaklaştıran en önemli etken buydu. Devlete, adalet sağlayacağı konusunda hiçbir güvenleri kalmamıştı. 1908 Devrimi gibi umut vadeden dönemler de, birkaç sene içinde hayal kırıklıkları kervanına katıldılar. 

Ermeniler çoktan bitirildi ama bir devlet geleneği olarak cezasızlık dimdik ayakta, devam ediyor.