Cumartesi Anneleri: "Asıl yargılanması gereken devlet şiddetidir"

Cumartesi Anneleri/İnsanları’na açılan “700. hafta davası” bugün İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşma ile başladı. Derhal beraat talebi reddedildi. Yargılananlar "Şiddet gören biziz, devletin yargılanması gerekirdi" dediler.

Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın 25 Ağustos 2018'deki 700. Hafta oturumuna düzenlenen polis saldırısında gözaltına alınan 46 kişi için "Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama" suçlamasıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçundan dava açılmıştı. Davanın ilk duruşması bugün görüldü. 

Duruşma öncesinde yapılan basın açıklamasını Jiyan Tosun okudu,. Tosun hak mücadelesinden bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söyledi.

Duruşmada ilk olarak  söz alan İHD eş genel Başkanı ve avukat Öztürk Türkdoğan şöyle konuştu:

"2911 sayılı kanunun 18.maddesinin 1.fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır. Toplantının zor kullanılarak engellenmesi ve çok sayıda kişinin gözaltına alınması kanuna aykırıdır. Toplantıya katılanlar kanuna aykırı ve suç oluşturabilecek herhangi bir eylemde bulunmamış ve söz söylememişlerdir. Ortada bir suç olmadığından derhal beraat kararı verilebileceği kanaatindeyim. Adalet arama eyleminin yasaklanması ve kayıp yakınlarına dava açılması adalet duygusunu zedelemiş, vicdanları yaralamıştır."

Türkdoğan'ın derhal beraat talebi reddedildi.

Daha sonra söz alan Maside Ocak, ağabeyi Hasan Ocak'ın resmini göğsünde taşıyarak savunma yaptı. Maside Ocak şunları söyledi: 

"Boynumda gördüğünüz ağabeyim Hasan Ocak'ın resmi. Onu işkenceden çıkarken gören tanıklar vardı ama yaptığımız başvurular sonuçsuz kaldı. 58 gün sonra ağabeyimin cansız bedenine adli tıptaki bir ceset fotoğrafıyla ulaştık. O fotoğraf gözlerimden hiç silinmiyor. Tam 26 yıldır. 26 yıldır adalet istiyoruz. Her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda biraraya geldiğimiz kişilerle aile olduk. Ağabeyim için gitmiştim ama daha büyük bir aile olduk. Sadece bir mezar istemek nasıl suç olarak görülebilir? Aklım, mantığım almıyor. Bu adalet mülkün temeli de Cumartesi Anneleri'ne niye gelmiyor bu adalet? Bizim yakınlarımızı kaybedenler neden yargılanmıyor?700. haftada sabah saat 10'da oradaydım annemle birlikte. Bize eylemin yasaklandığına dair bir bildirim ulaşmadı. Hatta polisler o gün yanımıza gelip "Kolay gelsin, hazırlık mı yapıyorsunuz?" diye sordu. Her hafta uzlaştığımız Emniyet güçlerine ne  oldu da her hafta eylem yaptığımız Galatasaray Meydanı'nı bize kapattılar? Sizin göreviniz bizi yargılamak değil, bizim hakkımızı korumanızdır."

Daha sonra söz alan Ali Ocak şunları söyledi:  "Biz 26 yıldır bu tür suçların açığa çıkarılıp sorumluların cezalandırılması için Galatasaray Meydanı'nda buluşuyorduk. Ancak adalet bir türlü sağlanmadı. Gözaltında kaybettiklerimizin sorumlularının bulunmasını istemek suç mu? Etkin soruşturma yürütülmesini istemek nasıl engellenebilir? Bu hukuksuz ve suçları gizlemeye yönelik iddiayı reddediyorum."

Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi Faruk Eren şunları söyledi:

"Cumartesi Annesi Elmas Eren'in oğluyum. Ağabeyim Hayrettin 1980 darbesinden sonra gözaltına alındı. Gözaltına alındığının tanıkları vardı ama devlet inkâr etti. O tarihten bu yana ağabeyim gözaltında. Ne ölüsünü ne dirisini görebildik. Annem ağabeyimin elbiselerini ölene kadar sanki yarın gelecek gibi tuttu. Bu devlet böyle bir devlet. Yıllar sonra durum kemiklerini istemeye kadar geldi. Benim ağabeyim ölmüş, neden vazgeçeyim sormaktan? Galatasaray Meydanı'nı da yasakladılar bize. Bir utanç meydanı haline geldi orası. Biz bir daha kimse kaybedilmesin, barış ve demokrasi olsun diye oturduk orada. Hâlâ da bunu talep ediyoruz. Ben 40 yıllık bir öyküden bahsediyorum. Türk devleti için gözaltında kaybetme bir devlet politikasıydı. Yüzlerce insan kaybedildi. Bizi yönetenler Galatasaray Meydanı'nı kapatarak "Biz kaybettik" diyorlar. 12 Eylül'ü sahipleniyorlar. Kayıplarımızın hesabını sormaya devam edeceğiz."

Adil Can Ocak da ifadesinde şunları söyledi: 

"Biz meydana gittiğimizde olay yoktu. Bir anda babaannem ve babamın polis kalkanları arasında kaldığını gördüm. Sonra yaka paça gözaltına alındı. Hasan Karakoç'un karın boşluğuna yumruk atıldığını gördüm. Asıl şiddete uğrayan bizdi". 

Hak savunucularından Cüneyt Yılmaz şöyle konuştu: "Gözaltına alındıktan sonra eylemin yasaklandığını duydum. Bizim burada olmamızı anlamlı bulmuyorum. Ters kelepçeyle tekmelenerek gözaltına alındım. Bize dipçikle saldıran polislerin yargılanması gerek."

700. haftada gözaltına alınanlardan Agos'un eski genel yayın yönetmeni Rober Koptaş da şunları söyledi:

"Gözaltında kaybetme, işkence etme geleneğine karşı duran bu insanların övünülmesi gereken bir mücadele verdiğini düşündüm ve oraya gittim. İnsan olmanın bir gereğiydi. Hayatımda ilk defa gözaltına alındım. Bir grup milletvekili ve hak savunucusuyla yerde otururken sürüklenerek gözaltına alındık. Otobüste kaba dayağa, hakarete maruz kaldık. Asıl yargılanması gereken bu muameledir."

Daha sonra avukatların savunmalarına geçildi. 12 Eylül'de kaybedilen Süleyman Cihan'ın kardeşi avukat  Ahmet Cihan şunları söyledi: 

"Emniyet güçleri müvekkillerime bildirim yapmadan sert tavırlar sergilemiştir. Dosyadaki bir CD'de Besna Tosun'un "Babamı arıyorum" diye bağırdığını duyabilirsiniz. Bağırdığı kişi de bu eyleme haftalardır aşina olan polislerdir. 699 hafta boyunca Beyoğlu Kaymakamlığı'na bildirimde bulunulmadı. 700. haftada verilen yasaklama kararı hukuki değildir. Barışçıl bir eylem bildirim yapılmadığı için engellenirse Anayasa'ya aykırılık oluşturur. "

Avukatlardan Emel Ataktürk  Sevimli  de"Cumartesi Annelerinin yasalar ve sözleşmelerle koruma altında olan meşru haklarının kullanımı nedeniyle yargı tacizine maruz bırakılmaları hakikati bilme hakkı bağlamında bilgi edinme ve ifade özgürlüklerinin de ihlalidir." diye konuştu. 

Avukat Kerem Altıparmak şöyle konuştu: 

"Burada insanlığa karşı bir suç var. Bunun karşısında durmak için ifade nasıl dile getirilebilir?Toplantı ve gösteri yürüyüşü ifadenin özel bir görünümüdür.Bu bir şeyin talebi için değil, bir seri eyleme  tepki göstermek içindir. Celseler boyu insanları buraya getirip 'sen ne yaşadın' demenin anlamı olmadığını düşünüyorum. Savcının elinde eğer delil olsaydı 'bu davayı şu nedenle açtım' derdi. Onun yerine bildirim yapılmadı demiş. Derhal beraat kararı verilmediyse bile tüm sanıklar adına beraat kararı verilmesini talep ederiz"

İfadelerin ardından hâkim ara kararını açıkladı. Bu celse duruşmaya gelip ifade vermeyen sanıklara bir sonraki duruşma için davetiye çıkarılmasına hükmedildi. Bir sonraki duruşmanın adliyenin büyük duruşma salonlarının birinde yapılmasına karar verildi.
Bir sonraki duruşma 12 Temmuz saat 10.00'da yapılacak.

Haklarında dava açılanların isimleri şöyle: Koray Çağlayan, Koray Kesik, Leman Yurtsever, Levent Gökçek, Lezgin Özalp, Maside Ocak, Mehmet Günel, Muhammed Emin Ekinci, Ayça Çevik, Besna Koç, Cafer Balcı, Can Danyal Aktaş, Cihan Oral Gülünay, Cüneyt Yılmaz, Deniz Koç, Ercan Süslü, Ezgi Çevik, Faruk Eren, Fecri Çalboğa, Ferhat Ergen, Gamze Elvan, Hakan Koç, Hasan Akbaba, Hasan Karakoç, Jiyan Tosun, Kenan Yıldızerler, Murat Akbaş, Murat Koptaş, Onur Yanardağ, Osman Akın, Özer Oymak, Özge Elvan, Ramazan Bayram, Rüşa Sabur, Sadettin Köse, Adil Can Ocak, Ahmet Karaca, Ahmet Süleyman Benli, Ali Ocak, Ali Yiğit Karaca, Atakan Taşbilek, Ataman Doğa Kıroğlu, Saime Sebla Arcan, Sinan Arslan, Ulaş Bedri Çelik, Volkan Uyar.

(Ajanslar, Cumartesi Anneleri)

Kategoriler

Güncel