OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Arşiv ne her şeydir, ne hiçbir şey

Ermeni Soykırımı ve arşiv meselesine dönecek olursak; tam da bahsettiğim mantıkla, Osmanlı arşivlerinde bir temizlik yapıldığı söylenir. Doğrusu, böyle bir temizleme girişiminde bulunulması beni ve herhâlde birçoklarını şaşırtmaz. Fakat soru şu: Osmanlı arşivlerinde, 1915 ilkbaharıyla birlikte Osmanlı Ermenilerinin başına gelenleri, daha doğrusu getirilenleri anlamamızı engelleyecek bir temizlik mümkün mü? ‘

Ermeni Soykırımı söz konusu olduğunda hep ileri sürülen konulardan biri, malum arşiv meselesidir. Resmî tezcilerin iddiası, açık olan arşivlerin Ermeni Soykırımı diye bir şey olmadığını gösterdiğidir. Ermeni Soykırımı’nda arşiv meselesine döneceğiz ama önce, Türkiye’de arşiv meselesine dair, Ermeni Soykırımı’yla sınırlı olmayan bir duruma işaret etmek istiyorum. 

Türkiye’de tüm resmî iddiaların aksine, hem kasıttan hem de ihmalkârlık ve umursamazlıktan dolayı arşivlerde büyük bir eksiklik, daha doğrusu yokluk söz konusu. Geçmişteki birçok önemli olaya veya kuruma dair ulaşılabilir arşiv, belge koleksiyonları yok; ya kayıp, ya saklanıyor. Örneğin, geçenlerde de ele aldığımız Varlık Vergisi konusu. Bu verginin konduğu dönmede onbinlerce sayfa doküman oluşturuluyor, TBMM’ye binlerce dilekçe veriliyor ama bugün bunların hiçbiri bizim için erişilebilir değil. Aynı şekilde, Varlık Vergisi’nin konuşulduğu CHP grup toplantısı tutanakları da ‘yok’. Gerçi bildiğim kadarıyla o toplantıların tutanakları genel olarak ‘yok’. 

Arşiv derken de sadece yasama, yürütme, yargı gibi, devletin merkezi akla gelmesin. Bankalar, kamu iktisadi teşekkülleri, sigorta şirketlerinin de doğal olarak arşivleri olur ve onlar da tarihçi için kıymetli veriler içerir. Varlık Vergisi örneğinde, Ayşe Hür’ün aktardığına göre, Sait Çetinoğlu’nun verginin tahsili sırasında Ermeni, Rum ve Yahudilerin sattığı gayrimenkulleri –ederinin çok altında– alan Milli Reasürans gibi teşekküllerin arşivlerine ulaşma çabaları sonuçsuz kalmış. Zaten mal ve servet aktarımı söz konusu olduğunda Türkiye arşivleri ketumdur. O arşivlerin başındakiler, servet aktarımını gösteren belgeleri vermek istemezler.

Başka bir örnek, Maraş Katliamı. Daha dün diyebileceğimiz bir zamanda yaşanan bu katliama dair de temel arşivlerden yoksunuz. Örneğin, Maraş Katliamı Davası’nın tutanakları erişilebilir değil. Orhan Gazi Ertekin’in derlediği, Dipnot Yayınları’ndan çıkan ‘Maraş Katliamı’ kitabında Seyit Sönmez’in aktardığına göre, Genelkurmay Başkanlığı’nda bulunan dava dosyasını incelemek için 2012 ila 2017 arasında defalarca başvuru yapmasına rağmen, onu önce oyalamışlar, en sonunda da “özel hayatın gizliliğini ihlal edebilecek nitelikte ve devlet sırrı niteliğinde değerlendirilebilecek belge ve bilginin bulunması ihtimali” gerekçesiyle dosyanın kendisine verilemeyeceğini söylemişler. Devlet sırrı olup olmadığını kendileri de bilmiyor ama “ya varsa” diye dava dosyasını vermiyorlar. İhtimal bile yetmiş. Bir yerde “devlet sırrı” lafını duyarsanız anlayın ki orada örtülmesi gereken bir pislik vardır. İşte, Türkiye’de devlet erkânının arşivlere yaklaşımı da budur. Arşiv, geçmişin suçlarını açık etme ‘ihtimali’ olan bir şey olduğundan, her isteyene verilmez. 

Ermeni Soykırımı ve arşiv meselesine dönecek olursak; tam da bahsettiğim mantıkla, Osmanlı arşivlerinde bir temizlik yapıldığı söylenir. Doğrusu, böyle bir temizleme girişiminde bulunulması beni ve herhâlde birçoklarını şaşırtmaz. Fakat soru şu: Osmanlı arşivlerinde, 1915 ilkbaharıyla birlikte Osmanlı Ermenilerinin başına gelenleri, daha doğrusu getirilenleri anlamamızı engelleyecek bir temizlik mümkün mü? ‘Soykırımın belgesi’ deyince aklınıza sadece doğrudan “Alın bunları, öldürün” gibi ifadeler içeren belgeler geliyorsa, buna “Evet, mümkün” diyebilirsiniz ama yaşananların soykırım olduğunu sadece bu tür ifadeler içeren tekil bir-iki belge göstermez. Var olan yüzlerce, hatta binlerce belgeyi bir puzzle gibi birleştirdiğinizde ortaya çıkan ‘resim’, yaşananların niteliğini açıkça gösterir.

Başka bir deyişle, belgelerin bütünlüğü başlı başına bir göstergedir ve bu bütünü göz önüne alarak birtakım sonuçlara varmak mümkündür. Bu kadar uzun süren, bu kadar geniş bir coğrafyayı kapsayan, bu kadar ayrıntılı bir olayın niteliğini anlamamızı engelleyecek bir temizlik, ancak o döneme ait Osmanlı arşivini toptan yakmakla olur. Gerçi, Anadolu’daki tapu ve nüfus daireleri için kullanılmamış bir yöntem değil ama henüz merkezî arşivi yakacak raddeye gelmediler. 

Öte yandan, bazı tekil belgeler de tehcirin nihai amacını gözler önüne sermeye yetiyor. Sanırım daha evvel de bahsettiğim, Haziran 1915’te Dâhiliyye Nezâreti İskânı Aşâir ve Muhâcirîn Müdîriyyeti’nden Zor Mutasarraflığı’na çekilen bir telgraf böyle bir belge. Bu telgraf, Zor’a, yani Suriye’ye sürülen Ermenilere kendi okullarını kurma izni verilmemesi, çocuklarının devlet okullarına devamının mecbur kılınması talimatını veriyor. Neden? Eğer tehcirin gerekçesi, söylendiği gibi, Ermenilerin cephe gerisindeki askerî faaliyetleri idiyse, Suriye’de Ermeni çocukların Ermeni okuluna gitmesinin bununla ilgisi ne(ydi)? Yoksa amaç, Ermeni kültürel kimliğini mi ortadan kaldırmaktı?

Velhasıl, Türkiye’de arşivler çok eksiktir ama eldeki belgeler bile, her cevabı veremese de sorular sordurmaya yeter de artar.