BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Rabbim düşmanımı bu vaziyetlere düşürmesin

Pes yani. Açıkça diyor ki, polis vatandaşı darp ederken çekilen videolar polisin özel hayatının gizliliğini ihlal eder. Bu, sözün bittiği yer.

Hani, ünlü bir yabancı Türkiye’ye gelmiş, biraz dolaşmış, sonra demiş ki, “Ben Aziz Nesin’i çok büyük bir mizah ustası sanıyordum, meğerse adam sadece gördüğünü yazıyormuş.”

Ama birader, bu kadar “AzizNesinlik” olmak, ülkeyi bu hale getirmek şart mıdır?    

***

Merkez Bankası’nın 128 milyar doları ucuz ucuz yandaşlara satıldı. Anlıyorum, mesela yandaşları kollamak gerekiyordu veya kurların yükselmesi böyle önlenecekti, her ne hal ise, sattılar. Fakat “128 milyar dolar nerede?” veya sadece “128”, hatta “256 kağadın yarısını nettiniz, deyiversenize?"  yazan afişleri itfaiyeci gönderip söktürmek neyin nesi? “128 milyar nerede” manisini okuyan Ramazan davulcusunu aratmak neyin nesi? Duymayan da duydu.

Üstelik, bu konuda her önüne gelen her “yetkili”nin farklı sebepler serdetmesini unutun, “koronavirüs tedbirleri kapsamında (…) afiş asma yasağı getirilmiştir”  gibi bir gerekçe neyin nesi?

***

Anlıyorum, nereyi tutsa eline yapışan ve bu yüzden fena halde paniğe kapılan iktidar tarikatlara muhtaç durumda; hiç olmazsa onların desteğini almak için İstanbul Sözleşmesi’ni tek imzayla da iptal eder, (corona’yı asıl azdıran sigarayı değil) alkolü de yasaklar. Ama kardeşim, vatandaşın evde yaşadığı özel hayatına müdahaleden başka anlam taşımayan alkol yasağını savunmak için icat edilen gerekçeler artık biraz fazla kaçmadı mı?

26 Nisan’da yayınlanan genelgede, Ramazan’ı da içine alan üç haftalık süreçte alkol satışı yapılmayacağına yönelik tek ifade yok. Yani alkol yasağı, (resmî önem sırasına göre sayarsak) yasada yok, yönetmelikte yok, tüzükte yok, genelgede yok. Sadece, Bakan Soylu’nun, tekel bayileri konusunda "İstisnada yer almıyor ve kapalı. Bu açıdan hem bir muafiyet yok hem de soru işareti de söz konusu değil"  demesinde, yani genelgeyi sözlü yorumlamasında var.

Anayasacı Doç. Dr. Tolga Şirin diyor ki, “Eskiden, Türkiye'nin bir ‘hukuk devleti’ mi yoksa ‘kanun devleti’ mi olduğunu tartışırdık. [Şimdi artık] genelgeleri[n hukuka uygunluğunu] tartışır düzeye düştük.”  Eksik bile söylüyor. Genelge de bir idari metindir, Danıştay’a götürebilirsin, fakat ortada genelge bile yok ki! Tek Adam Yönetimi’ni CB Erdoğan’dan çok daha iyi temsil etmekte olan İçişleri Bakanı Soylu’nun “Sözlü Yorum/Emir Devleti” var sadece.

Şu anda 36 baro dava açmış vaziyette . Ama şimdi Danıştay kalksa, ben hangi yazılı idari tasarrufu görüşüp de hakkında karar vereceğim dese ne olacak? Bu kadar da mı olurmuş, yedi yüz yıllık bir devlet mekanizmasının getirildiği perişanlık? İktidar son anda yani 4 Mayıs’ta “Marketlerde zorunlu temel ihtiyaç maddesi dışındakilere satış yasağı” genelgesi çıkarma icadına mı sarılacak şimdi? Bu arada da, sigara zorunlu ihtiyaç maddesi oluyor yani; CB Erdoğan duymasın.

***

Polisin gaz ve cop kullanmasını basının videoya alması yine genelgeyle yasaklandı . Bu zaten yeterince büyük bir rezalet, çünkü “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyen Anayasa Md. 34’e rağmen polisin en ufak bi basın açıklamasını aşırı şiddet kullanarak dağıttığı başka türlü nasıl belgelenecek? Sağır-dilsiz işaretleriyle mi? Zaten polis kanuna uygun davranıyorsa, o zaman gazetecilerin kayıt yapması polisin masum olduğunu belgelenmez mi?

Minnesota’da “Nefes alamıyorum!” diye diye öldürülen Siyah kişinin katili Beyaz polis, bir görgü tanığı tarafından cep telefonuyla gizlice çekilen 10 dakikalık video  olmasaydı, ABD gibi ırkçı bir ülkede 6’sı Siyah 6’sı Beyaz 12 kişilik jüri o polisi bütün cinayet suçlamalarından bu kadar kolaylıkla suçlu bulabilir miydi?    

Peki, Soylu nasıl savunuyor bu görüntü ve ses yasağını? Aynen şöyle: “Anayasa'nın 27. maddesi çok açık ve nettir. Kişisel verileri koruma kurulu var. Bunun Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia eden hukukçular çıksınlar konuşsunlar.” 

Bereket ki okumamız var. Bahsettiği Anayasa Md. 27 aynen şöyle: “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. Yayma hakkı, Anayasanın ilk üç maddesi hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz. Bu madde hükmü, yabancı yayınların ülkeye girmesi ve dağıtımının kanunla düzenlenmesine engel değildir.”

Soylu’nun sözünü ettiği “kişisel veriler”e gelince, bu hususu Emniyet’in “ilgili yerler” için yayınladığı 27 Nisan tarihli genelgeden aynen şöyle okuyoruz: “İzinsiz olarak kişilerin ses ve görüntülerinin kayda alınmasının ve yayımlanmasının, en temel kişilik haklarından olan özel hayatın gizliliğinin ihlali anlamına geleceği hususunda şüphe bulunmamaktadır.” 

Pes yani. Açıkça diyor ki, polis vatandaşı darp ederken çekilen videolar polisin özel hayatının gizliliğini ihlal eder.

Bu, sözün bittiği yer. Ama Bakan Soylu’da bitmiyor: “Herkes polisin karşısına geçsin, polis bir işlemi yaparken veya tapucu bir işlemi yaparken, hatta hanımefendi siz yolda yürürken birisi gelip sizi telefonla taciz ederse siz bundan mutlu mu olursunuz? Anlaşılıyor ki dünyada cep telefonları olmadan adalet tecelli etmemiş bu zamana kadar.” ()

***

İşin kötüsü, bütün bunlar, iktidar ortağı D. Bahçeli’nin “Demokrasi yok diyenler külahıma anlatsın”  dediği, CB Erdoğan’ın da 30 Nisan’da Resmî Gazete’de “İnsan Hakları Eylem Planı (2021-2023)” adlı genelge  yayınladığı bir ortamda olup bitiyor.

Plan’ın kendisini Hürriyet’ten Fatih Çekirge görmüş ve özetledi. İ-na-nı-lır gibi değil! Sosyal mesafe kuralını ihlalden başbakanına ceza kesilen Norveç halt etsin bunun yanında ; o kadar demokratik yani! 

***

Sürüyle şeyden bahsedemedim: LGBTİ bayrağı taşıyan 4 öğrencinin gözaltına alınmasından . Toplumsal cinsiyet eşitliği dersine YÖK’ün soruşturma açtığından . Kadıköy’de Kürtçe sokak müziği yapan sanatçının enstrümanlarına el konulduğundan . Bir öğrencinin yurtta barınması için CB’na hakaretten mahkum olmaması şartı getirildiğinden . CB’na hakaretten gözaltına alınan 14 yaşındaki çocuğun kemik yaşı testine götürüldüğünden . Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın "Özgürlüğün olmadığı ülkelerde, kapalı toplumlarda, kapalı rejimlerde 1 Mayıs kutlanmaz" demesinden. CB Erdoğan’ın “1 Mayıs’ı emek ve dayanışma günü olarak biz ilan ettik”  dedikten sonra “Hamdolsun, 1 Mayıs’ta ağır sayılabilecek yaralanma cereyan etmedi”  diye açıklama yapmasından. Sokakta yasaklanan 1 Mayıs’ı İzmir’de evin çatısında kutlamak isteyen gençleri polisin yukarı çıkıp engellediğinden .

***

Az daha devam? Gecikmiş kirasını faiziyle ödemeyen esnafı Diyanet’in icraya verdiğinden . Ailesinin yolladığı bereyi, kar maskesi olarak kullanabilir diye cezaevi yönetiminin Dr. Gergerlioğlu’na teslim etmediğinden . CB Erdoğan’ın yeğeni tarafından tehdit edildiğini söyleyen yurttaşın CB’na hakaret gerekçesiyle tutuklandığından . İktidara karşı çıkan Alpaslan Kuytul’un taraftarı Müslümanlara cami içinde biber gazı sıkıldığından ve bu olayın “orada bulunmaması gereken personel yapmıştır” diyerek izah edilmesinden . Gazeteci L. Gültekin’e saldıran 25 kişi arasından tutuklanmış olan 2 kişinin de 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü serbest bırakıldığından . Tutuklu bir gazeteciye, cezaevine gelen gazete kupürlerini biriktirmekten hapis cezası verildiğinden . İstanbul’a yurt dışından Fatih portreleri satın alıp getiren İmamoğlu’na Fatih türbesi dışında ellerini arkasında kavuşturarak dolaştığı için İçişleri Bakanlığınca soruşturma açıldığından ().

Peki, bu son olayı Zaytung’un “Bu soruşturma haberi bize ait değildir. Kamuoyunun bilgisine sunarız” diye Twitter’dan (4 Mayıs, 13.11) ilan etmek zorunda kalmasına ne dersiniz?

Bunaldınız. Bitirelim. D. Bahçeli’nin, “100 maddelik yeni anayasa önerisi”nin gerekçesi olarak söylediği ve şu andaki Rejim’in Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunu ilan eden şu sözleriyle:

“Mevcut Anayasa ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi arasında onarımı, tamiri ve telafisi imkansız bir çelişki ve uyumsuzluk yumağı söz konusudur.”