OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

İsrail ve Ermeni Soykırımı

Prof. Charny, kırk yıldır İsrail’in Ermeni Soykırımı’nı tanıması için mücadele veren biri. Yakınlarda, ‘Israel’s Failed Response to the Armenian Genocide’ (‘İsrail’in Ermeni Soykırımı Başarısızlığı’ diye çevrilebilir) başlıklı bir kitap yayımladı. Kitap, 1982’de Tel Aviv’de yapılan ‘Holokost ve Soykırım Üzerine Birinci Uluslararası Konferans’ın arka planından, daha doğrusu perde arkasından yola çıkarak, İsrail devletinin Ermeni Soykırımı konusundaki tutumunu tartışıyor.

İsrail devletinin Ermeni Soykırımı’nı tanıma konusundaki –en hafif tabirle– ketumluğu malum. Bu tutum Yahudiler arasında yaygın olsa da, meseleye ahlaki tutarlılık kaygısıyla yaklaşan birçok Yahudi birey ve kurum da var. Bu isimler arasında en önemli ve eskilerden biri, klinik psikolog ve akademisyen Prof. Israel Charny. Yeri gelmişken, soykırımların sadece tarihçi ve hukukçuların konusu olmadığını, başka disiplinlerin yanı sıra özellikle kurbanların ve sağ kalmayı başaranların haletiruhiyelerini anlamak açısından psikolojinin de önemli bir disiplin olduğunu hatırlatalım.

Prof. Charny, kırk yıldır İsrail’in Ermeni Soykırımı’nı tanıması için mücadele veren biri. Yakınlarda, ‘Israel’s Failed Response to the Armenian Genocide’ (‘İsrail’in Ermeni Soykırımı Başarısızlığı’ diye çevrilebilir) başlıklı bir kitap yayımladı. Kitap, 1982’de Tel Aviv’de yapılan ‘Holokost ve Soykırım Üzerine Birinci Uluslararası Konferans’ın arka planından, daha doğrusu perde arkasından yola çıkarak, İsrail devletinin Ermeni Soykırımı konusundaki tutumunu tartışıyor. Geçen 24 Nisan’da, Boston’da yayımlanan Mirror-Spectator gazetesinde Alin K. Gregorian imzasıyla bu kitap ve konu minvalinde Prof. Charny ile yapılmış bir mülakat ve kitap değerlendirme yazısı yayımlandı. Bu hafta onlardan yola çıkarak, İsrail’in bu konudaki tutumu ve Holokost ile diğer soykırımların karşılaştırılması konusuna bakalım.

Yukarıda zikrettiğim konferans, Holokost ile Ermeni Soykırımı’nı birlikte ele alan ilk uluslararası akademik konferans olarak geçiyor. Charny ve diğer organizatörler bu konferansı yapmaya kalkınca İsrail devletinden ve kendisi de Holokost’tan sağ kurtulanlardan olan meşhur Elie Wiesel’dan gelen engellemelerle karşılaşıyorlar ama konferansı düzenlemeyi başarıyorlar. Aslında Wiesel’ın kendisi de başlangıçta organizatörler arasında ama sonra Ermeni Soykırımı programdan çıkarılmayınca, konferansı engellemek için çalışıyor. Fakat bu yazıda onu bir kenara bırakıp İsrail devletine odaklanalım.

Charny’yi bu kitabı yazmaya iten, otuz küsur sene sonra İsrail devletinin bu konudaki resmî telgraflarının onun bir öğrencisi tarafından ortaya çıkarılması. Bu, Charny için ilginç bir deneyim oluyor, çünkü otuz küsur sene evvel karşılaştığı muamelenin arka planını kendi gözleriyle okuyor ve bu kitabı yazmaya karar veriyor. İsrail’in konferansı iptal ettirmek için ileri sürdüğü gerekçe, Türkiye’nin Türkiye’deki Yahudilere yönelik bir misillemede bulunacağı ve İran ve Suriye’den çıkmaya çalışan Yahudilere kapılarını kapatarak onların hayatlarını tehlikeye atacağı oluyor. Fakat Charny konferanstan iki gün önce, İsrail’in Türkiye başkonsolosunun Kudüs’teki Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir telgrafı okuyunca, bu tehditlerin konferansı durdurmak için İsrail hükümeti tarafından uydurulduğunu anlıyor, zira başkonsolos o telgrafında Türkiye’nin İran ve Suriye’den çıkış yollarını kapatma tehdidine dair tek bir sinyal bile olmadığını söylüyor.

Charny, buradan yola çıkarak, İsrail’in Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmesinin tek sebebinin Türkiye’yle ilişkiler olmadığı sonucuna varıyor. Belki ondan daha önde gelen sebep, Holokost’un tekliğine, benzersizliğine olan inançları. Başka bir soykırımı Holokost’la yan yana koyarlarsa Holokost’un öneminin azalacağına, küçüleceğine inanıyorlar. Buradan bakınca, yalnızca Ermeni Soykırımı’nı değil, diğer soykırımları da tanımaktan imtina ediyorlar. Bu bağlamda Charny, yakınlarda, 2014’te yaşanan başka bir soykırıma, IŞİD’in Yezidilere yaptığı soykırıma dikkat çekiyor. İsrail Parlamentosu’nda bir üyenin bu soykırımı tanıma ve kurbanlarla duygudaşlık ifade etme tasarısı da reddediliyor. Bu yaklaşım konusunda sözü Charny’nin kendisine bırakalım:

“Holokost benzersiz midir? Tabii ki öyledir, kesinlikle. Fakat diğer soykırım örnekleri de başka açılardan, gelişim hikâyesi, uygulanışı ve sonrası açısından benzersizdir. Fakat [soykırımlar arasında] temel ve korkunç bir ortak yön vardır: Tüm soykırımlarda insanlar korkunç biçimde işkence görür ve kitlesel olarak katledilirler. Benim için bu en önemli olgudur…”

Doğrusu ben soykırımların Charny’nin bu sözündeki kadar basite indirgenmesinden yana değilim. Öte yandan, soykırımlardan sağ kurtulanların veya soykırıma uğrayanları ‘biz’ diye tarif edenlerin, kendi başlarına gelenin benzersiz ve en kötüsü olduğuna, en büyük zulme kendilerinin uğramış olduğuna inanmaları anlaşılabilir bir durumdur. Fakat tarihçilerin, sosyal bilimcilerin vs. daha analitik ve karşılaştırmalı bir bakış edinmeleri beklenir. Bu açıdan bakınca tarih, özellikle de 20. yüzyıl soykırımlar açısından maalesef zengindir. O anlamda hiçbir soykırım tek değildir.