Marmara ‘tehlike çanları çalıyor’ noktasını çoktan geçti

Marmara denizi, sağlığa zararlı olduğu gayet açık bir tabaka ile kaplandı. Tabaka Ege Denizi'ne de ulaştı. Basında genellikle ‘deniz salyası’ denilen tabakanın nasıl oluştuğunu, zararlarını ve çözüm yollarını GELBALDER (Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği) kurucularından, aktivist ve balıkçı Kenan Kedikli ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak ile konuştuk

Şöyle başlayalım. Deniz salyası ve müsilaj nedir? 

Konuştuğumuz olgunun bilimsel literatürdeki adı ‘müsilaj’. İnsanlar ilk defa karşılaştıkları şeyleri görsel olarak tanımladıkları olaylar ile isimlendiriyor. Bu yıla gelene kadar bilimsel tanımın dışında kullanılan tek tanım vardı ve isim babası balıkçıdır. Müsilajın oluşturduğu sümüksü ve kaygan doku nedeni ile balıkçı ağlarının ağ vinçlerinden kayması ve ağları tekneye çekmekte zorlanması nedeni ile kayganlığı çağrıştıran 'Kaykay' ismini takmıştı balıkçılar ve yaklaşık 14 senedir ‘bizim mahalle’de yani balıkçılar arasında böyle tanımlanır.

Denizle yüzmek ve gezmek dışında ilgisi olmayanlar ise insanların ve hayvanların ağzından zaman zaman akan ağdalı sıvıya benzettiği için ‘salya’ adını taktı. Görünen o ki medya bu tanımı sevdi ve kolay kolay da değişmez diye düşünüyorum.
Bu yapının ne olduğuna gelirsek, yapabileceğimiz en temel ve en doğru tarif besin zincirinin en küçük bireylerinden oluşan ‘fitoplankton’ların, ‘alg’lerin ve bunlara bağlı olarak bakterilerin aşırı çoğalmasıdır diyebiliriz. Ben açıkçası haddim ve hakkım olmayan alanda konuşmak istemiyorum. Bütün bu saydıklarımın içinde baskın olan türün hangisi olduğu, birim miktardaki deniz suyu içindeki miktarları ve bunların kalıcı olup olmadığı bilimsel araştırmaların ve bilim insanlarının alanıdır. Kesin olan tek şey ise bu mikro organizmaların çok ciddi ve hızlı bir şekilde çoğaldığı ve kritik seviyeyi çoktan aştığımızdır. İlk başladığı zamanlarda üç, dört yıl aralıklı gerçekleşen bu olay son üç yıldır her sene tekrarlanıyor. Bu yıl ise tüm zamanların en yüksek noktasına ulaştı. Açıkçası medyada söylenen “Marmara’da tehlike çanları çalıyor” sözlerini ben gerçekçi bulmuyorum. Marmara o noktayı çoktan geçti. Şu an çalan olsa olsa ricat borusudur.

Kenan Kedikli (FOTO: Berge Arabian)

Bilim alanına girmeden bir balıkçı olarak cevap verecek olsanız, bunun nedenleri hakkında neler söylerdiniz?

Aslında cevabı konuyla ilgili olan herkesin malumu olan bir soru bu. Bu biyolojik olayın birincil sebebi Marmara denizine giren besin tuzlarının aşırı artışıdır. Marmara denizi etrafında yaşayan insan sayısı 25 milyonu aşmış durumda. Bu büyük nüfusun sıvı atıkları biyolojik arıtma yapılmadan sürekli bir şekilde denize deşarj ediliyor. Bir başka deyişle sürekli gübre atıyoruz denize. Bu sürdürülebilir bir durum değildi ve en sonunda da bu sonuçla karşılaştık.

Atıklar kadar temel olmasa da ciddi etken sayabileceğimiz başka faktörler de var. Bu organizmaları yoğun bir şekilde tüketen ve yasa dışı avcılık nedeniyle tahrip olan midye yatakları, sanayi ve tarım alanlarından gelen atıklar. Ayrıca hamsi ve sardalye gibi küçük pelajiklerin stoklarındaki aşırı düşüş. Sistemden bir türü çekerseniz yerini başka bir tür alır. Biyolojik kirliliğin aşırı artışı yok edicilerinin yok olması ile birleşince bu tablo ile karşılaştık. Bir başka etmen ise hiç şüphesiz bir katalizör görevi gören küresel ısınmadır. Ben işin bu kısmında haddimi aştığımın fakındayım lakin aklımdakileri paylaşmaktan alıkoyamadım kendimi. Söylediklerimin içinde hata varsa sorumluluk bana aittir.

Peki, bu olgu ile mücadele etmek, Marmara’yı kurtarmak mümkün değil mi?
Elbette mümkün. Birinci adımda hemen yarın başlayarak Marmara Belediyeler Birliği’nin ilgili bakanlıklarla işbirliği yaparak biyolojik arıtma için gerekli adımları atması gerekiyor. İkinci adım ise Marmara denizinin disiplinli ve periyodik gözlenmesi için gerekli altyapının sağlanması ve sadece bu işin patronajını üstlenecek bir Marmara Araştırma Enstitüsü’nün kurulmasıdır. Bu son felaketi araştıran üstelik kısıtlı kadro ve bütçe ile çalışan tek kurum Balıkesir Araştırma Enstitüsü’dür. Onlar neredeyse en başından bu yana çalışıyorlar ve sanıyorum kısa süre sonra araştırmalarının sonuçlarını yayınlayacaklar.

Acil olarak yapılması gereken ikinci şey ise Marmara denizinde midye yetiştiriciliğinin çoğaltılmasıdır. Hiç şüphesiz ki kâr amaçlı büyük çiftlikleri bugünden yarına kurmak ve hayata geçirmek kolay iş değildir. Bu yatırımların kurulması zaman alır ve bizim zamanımız ise çoktan bitti. Ben midye alanındaki en süratli çözümün Küçük Balıkçı Kooperatifleri olacağını düşünüyorum. 10 ton, 20 ton kapasiteli çok sayıdaki butik çiftlik kısa vadede sonuç vermeye başlar ve zaman kazandırır.

Şuna dikkat çekmek isterim: Ekosistem dostu endüstriyel gıdadan hoşlanmayan (ben de onlardanım) okuyucu, çiftlik adından rahatsız olabilir. Ben asla balık çiftlikleri ile karıştırılmaması gerektiğini söyleyeceğim. Deniz havuzlarına kapatarak beslenen ve büyütülen balıklar için kafeslere yem atmak zorundasınız. Ne kadar mühendislik hesabı yaparlarsa yapsınlar bu yemlerin bir bölümü suya karışır ve kafeslerdeki balıkların atıkları ile birlikte bulundukları bölgedeki organik yükü arttırırlar. Midyeler için bu söz konusu değildir. Onlara yem vermeniz gerekmez. Tam aksine onlar bulundukları bölgedeki organik atıkları tüketir organik yükü azaltırlar.

Şu da merak ediliyor: insanlar bu yaz Marmara’da denize girebilecekler mi?
Evet, deniz suyu sıcaklığı 20 dereceyi aştığında tamamı ölecek ve deniz tabanına çökecek. Görsel kirlilik yok olacak ama biyolojik kirlilik deniz tabanında bakteriler tarafından tümü parçalanana kadar devam edecek. Bunu söyleyince insanlar yanlış bir algı ile rahatlıyorlar. Yanlış olan bu. Son üç yılın artış ve tekrarlama periyodu gelecek Kasım ayı ile birlikte vakanın tekrarlanacağının tüm işaretlerini veriyor. Umarım bize gelecek yıl ara verir ve bize bir şeyler yapmak için zaman tanır.  

Bu durumdan balıkçılar nasıl etkilendi?
Küçük balıkçının çok olumsuz etkilendiğini söyleyebilirim. Kasım ayında başlamasından bu yana neredeyse 6 ay oldu ve küçük balıkçı toplamda bir ay bile çalışamadı. Söz konusu olan av yapamamaktan kaynaklı gelir kaybı ile de sınırlı değil. Bu yılki felaketin boyutları o kadar büyüktü ki çevremde müsilajın ağırlığını taşıyamadığı için dibe çöken ve paralanmayan ağ yok, desem yeridir. 

Uzatma ağcılığı, oltacılık, pareketacılık ve volicilik gibi küçük av operasyonları belli bir ölçüde yapılabildi. Pandeminin oluşturduğu olumsuz ekonomik tabloya bir de bu felaket eklenince tablo çok ağırlaştı. Sadece sucul ekosistem değil Marmara denizinin küçük ölçekli balıkçılığı da can çekişir hale geldi.
Bakanlığın önce suni teneffüs hemen akabinde de tedavi için gerekenleri yapması gerekiyor. En başta da küçük balıkçıya suni teneffüs yapılması geliyor.

‘Canlıların ölümüne yol açabilir’

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak, müsilajın yol açacağı tehlikelere dikkat çekti. 

Konunun uzmanı bir bilim insanı olarak müsilajın ne olduğunu ve olası nedenlerini anlatır mısınız? 

‘Ötrofikasyon’ nedeniyle tek hücreli ‘fitoplankton’ların aşırı çoğalması, bakteriler tarafından ayrıştırılması sonucunda oluşan yapı ‘musilaj’ olarak adlandırılmaktadır. Bazı fitoplankton türleri kendi vücut sıvılarını salgılayarak da musilaj oluşturmaktadır. Aslında fitoplanktonlar besin zincirinin en altında yer alan, deniz ekosisteminde oksijen üreten önemli canlılardır. Deniz ve tatlı su ekosistemlerinde özellikle ilkbahar dönemlerinde çoğalır ve alg patlama olayları da görülmektedir. Bu olaylar kısa sürelidir. Marmara denizinde görülen musilaj olayı doğal bir olaydan farklıdır. İklim değişikliğinin etkisi, deniz su sıcaklıkların artması ve deniz kirliliğin etkisiyle bu olay Marmara’da daha yoğun ve uzun süreli olmaktadır. Ekosisteme sürekli azot ve fosfor girişinin olması, fitoplankton artışına yol açmaktadır. Azot ve fosfor, fitoplankton için besin elementleridir. Nehirlerden gelen atık yükü, arıtma sistemlerinin yetersizliği, sanayi atıkları, deniz dolgu alanların yapılması, kıyısal alanların tahribatı, hafriyatların denize dökülmesi gibi birçok olumsuz faktörde musilaj olayına neden olmaktadır.       

Prof. Dr. Saadet Karakulak

Marmara’daki olumsuz etkileri nelerdir?
Halen Marmara denizindeki yaşam, gerek flora gerek fauna tehdit altındadır. Marmara denizindeki balıkçılık ve turizm bundan olumsuz etkilenecektir. Ekonomik kayıplar da söz konusudur. 
Musilaj olayı kıyısal alanlarda, koylarda ve körfezlerde daha yoğun olarak görülmektedir. Musilaj yapısında gilkoz, protein ve lipid bulunduğundan beyazımsı ve köpüren bir yapı oluşur. Deniz yüzeyini kaplayan bu yapı oksijen transferini önler. Özellikle kıyısal alanlarda oksijenin azalmasına ve canlıların ölümlerine yol açabilir. Deniz yüzeyinde ve su kolonunda görülen bu yapı zamanla dibe çöker ve tüm bentik bölgeyi kaplayabilir. Bentik bölgedeki tüm omurgasız canlılar, denizkestaneleri, denizyıldızları, kabuklular, mercanlar bu durumdan olumsuz etkilenir ve ölümler görülebilir. Balıklar solunumlarını solungaçlarından yaparlar. Musilajlı yapı solungaçlarını tıkadığı zaman balıklar solunum yapamayacaktır. 


Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.