OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeniler soykırımdan neden vazgeçmiyor?

Ermenistan neden “Tamam, vazgeçtim ben soykırımdan” deyip, önüne ‘serilen’ boru hatları, tren yolları, ticaret ‘fırsatları’nı yakalamıyor? Öyle ya, Ermenistan soykırımın ‘peşinden gitmese’, tanınması ve hatırlanması için uğraşmasa, bölgesinde daha fazla ekonomik fayda elde etme şansını yakalayacak, uğraştığı sorunlardan biri kendiliğinden ortadan kalkmış olacak. Gerginlik kaynakları azalacak. Diaspora Ermenileri için de benzer bir durum söz konusu.

Geçtiğimiz haftalarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan Ermenistan’la ‘normalleşme’ sinyalleri verdi. Bunda samimi midir, nasıl bir düşünce ve stratejiyle bu sinyalleri vermiştir, gereğini yapmaya hazır mıdır gibi sorular sorulabilir ve tartışılabilir ama benim buradan yola çıkarak üzerinde durmak istediğim başka bir konu var.

Erdoğan, bu sinyalleri verirken bir nevi önkoşul olarak “yakın tarihin husumet kaynağı olmaması”, “tek taraflı suçlamalardan kaçınılması” gerektiğini söyledi. “Yakın tarih” derken kastettiği acaba Karabağ sorunu bağlamında Sovyetler yıkıldıktan sonra yaşanan gelişmeler mi, yoksa Ermeni Soykırımı tartışmaları mı? Ya da belki her ikisi birden... Bu sözlerin Ermeni Soykırımı’na atıfla (da) söylendiğini kabul edersek, Türkiye’nin Ermenistan’dan –ve genel manada Ermenilerden– soykırımın tanınmasıyla ilgili çalışmalardan vazgeçmesini istediği manasına gelir.

İşte buradan yola çıkarak üzerinde durmak istediğim soru şu: Üzerinden 106 yıl geçmiş olmasına rağmen Ermenistan ve Ermeniler soykırımı neden ‘unutmuyor’, neden onu ‘aşıp’ yoluna devam etmiyor, edemiyor? Üstelik, unutmak, ‘hazmetmek’ daha fazla fayda sağlayacak, daha akılcı bir seçenekken... (Muhterem okur, ben bu sorularda tırnak içinde kullandığım tabirleri neden tırnak içinde kullanıyorum, onu da düşünmeni rica ediyorum.)

Örneğin, Ermenistan neden “Tamam, vazgeçtim ben soykırımdan” deyip, önüne ‘serilen’ boru hatları, tren yolları, ticaret ‘fırsatları’nı yakalamıyor? Öyle ya, Ermenistan soykırımın ‘peşinden gitmese’, tanınması ve hatırlanması için uğraşmasa, bölgesinde daha fazla ekonomik fayda elde etme şansını yakalayacak, uğraştığı sorunlardan biri kendiliğinden ortadan kalkmış olacak. Gerginlik kaynakları azalacak. Diaspora Ermenileri için de benzer bir durum söz konusu. Soykırımla uğraşmaktan vazgeçseler, onun için harcadıkları para, emek ve zamanı başka yerlere yönlendirebilirler ya da basitçe hepsi ‘işine gücüne’ bakabilir. Üstelik, soykırımla uğraşmanın onlara, günlük hayatlarına somut bir getirisi de yok. Buradan bakınca, attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değmez. Hâl böyleyken, Ermenistan ve Ermeniler soykırım konusunda neden pes etmiyor ve onun siyasetini yapmaya devam ediyor? 

Denebilir ki, bunun siyasetini yapan nispeten küçük bir grup ve birkaç kurum, organizasyon. Onlar bu işi canlı tutuyor, kovalıyor, lobisini yapıyor. Bunda bir doğruluk payı var ama bu herhangi bir ‘dava’ için doğru zaten. Bir davanın, düşüncenin, ilkenin aktivistleri, yani zamanlarını, mesailerini o iş için harcayanlar her zaman görece küçük bir gruptur. Onlar liderlik eder, organizasyonları yapar fakat bu, ‘sıradan’ Ermeniler soykırımı ve onun tanınmasını, kurbanların hatırlanmasını önemsemez demek değildir. Dolayısıyla, Ermenilerin soykırım ‘davasını gütmesi’ sadece bu aktivist grubun varlığına bağlanamaz. 

Ermenilerin soykırımın tanınması için uğraşmasının bir sebebi olarak da tanınmanın akabinde tazminat ve toprak taleplerinin geleceği söylenir. Bu ikisi, Türkiye’nin öteden beri korkusudur ve soykırımı tanımama gerekçesi olarak ileri sürülür. Başka bir deyişle, Türkiye soykırımı resmen tanırsa, ondan sonra tazminat ve toprak talebiyle karşı karşıya kalacağı söylenerek tanınmadan kaçınılması gerektiği söylenir. Bu yazıda amacım tazminat ve toprak meselesini tartışmak değil, onun için o konunun ayrıntılarına girmeyeceğim ama şu kadarını söyleyeyim ki tazminat ve toprak beraber kullanılmasına rağmen iki farklı konudur ve tazminat meselesi karmaşık ama mümkün, toprak meselesi ise imkânsızdır. Ermeniler arasında bunların olacağına inanan bir kesim mutlaka vardır fakat kanaatim odur ki genel olarak Ermeniler arasında tazminat ve toprak beklentisi, soykırım siyasetini motive etmekten uzaktır. Yani Ermeniler, sonunda tazminat ve toprak alacaklarına inandıkları için soykırımın tanınması için uğraşıyor değiller. En azından, kitle açısından bunu söyleyebiliriz. 

Tüm bunların ötesinde, bana göre Ermenilerin soykırımdan, onu anlatmaktan vazgeç(e)memesinin temel nedeni, bugüne kadar tamir edilmemiş büyük ve acı bir haksızlığa uğramış olmanın getirdiği duygusal ve psikolojik hâldir ve bu da son derece haklı ve meşrudur. Birçok Ermeni için soykırımı unutmak, kendi varoluş hâliyle çelişmek demektir. Diaspora Ermenilerinin hikâyesinden soykırımı çekip çıkaramazsınız, çıkardığınızda bugünü de anlamsızlaştıran bir boşluk oluşur. Soykırım olmadan, üçüncü, dördüncü kuşakların da sormaya devam ettiği “Biz kimiz, burada ne arıyoruz?” sorusu cevaplanamaz. Tabii, bu daha kaç kuşak böyle gider bilemeyiz ama mevcut durum bu.

Türkiye’nin 106 yıllık inkârı ve soykırım ifadelerini bastırma gayreti olmasa daha sonraki Ermeni kuşakları soykırımla şimdikinden daha mutedil, daha sakin bir ilişki kurabilirdi belki ama tam tersine Türkiye, inkârcılığıyla onlara bu fırsatı vermedi. 

Bugün Ermeniler küçük bir halk, Ermenistan küçük bir ülke ve var olma mücadelesi veriyor. Hâlbuki, maruz kaldığı tüm katliamlara ve devam edegelen sorunlara rağmen Osmanlı/Anadolu Ermenileri 20. yüzyıl başında sosyoekonomik gelişim düzleminde iyi bir ivme yakalamıştı. Görece yüksek okullaşma oranı, gelişen bir sanayi, şehir ve kasabalarda canlı bir dernek ve kültür hayatı vardı; onlarca yıldır ilişkide olunan Amerikalı misyoner sayesinde çeşitli alanlarda yüksek eğitimlerini dünyanın en iyi üniversitelerinde alıp memleketlerinde çalışmaya başlayan bir kesim oluşmaya başlamıştı.

Soykırım, tüm bunların üzerinden bir silindir gibi geçti, yetişmiş insan gücünü, bilgi ve kültür birikimini yok etti. Nesiller arası aktarımı kopardı. Velhasıl, soykırım Ermenilerin bir topluluk olarak kaderini toptan değiştirdi. Bu söyleyeceğim, ispatı mümkün olmayan, olgu ötesi bir şey ama soykırım olmasaydı bugün Ermeniler bölgelerinde bu kadar varlık-yokluk sınırında yaşamayacaklardı. Kadim yurtlarından tamamen kazınmış olmak da ayrı bir acı. Bunları kabullenmek ve sebebini unutmak kolay değil.