OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni hazinesi bulundu!

Bu bir fotoğraf koleksiyonu. 1900 ila 1907 yılları arasında Arapgir ve Erzurum civarlarında çekilmiş, negatifi cam levhalara tabedilmiş 100 fotoğraftan bahsediyorum ki anlaşıldığı kadarıyla, bunlar 240 civarındaki fotoğraftan geriye kalanlar. Fotoğrafları çeken, 1870 Arapgir doğumlu George Djerdjian.

Size bu hafta, geçtiğimiz senelerde ortaya çıkarılan bir Ermeni hazinesinden bahsedeceğim. Malum, yüz küsur yıldır defineciler Ermeni hazinesi bulmak için kazmadık, delik deşik yapmadık Ermeni evi, kilisesi, manastırı bırakmadılar ama bu hazineden hiç haberleri olmadı, çünkü onların ellerinin erişebileceği yerlerden çok uzakta, gizli bir yerde muhafaza edilmiş. 

Bu bir fotoğraf koleksiyonu. 1900 ila 1907 yılları arasında Arapgir ve Erzurum civarlarında çekilmiş, negatifi cam levhalara tabedilmiş 100 fotoğraftan bahsediyorum ki anlaşıldığı kadarıyla, bunlar 240 civarındaki fotoğraftan geriye kalanlar. Fotoğrafları çeken, 1870 Arapgir doğumlu George Djerdjian (isminin esas hâli Kevork, soyadı da Huşamadyan sitesinde “Ciğerciyan” olarak transkribe edilmiş. Bana “Çerçiyan” da muhtemel gibi görünse de, herhâlde bu bilginin kaynağı ailenin kendisi olduğundan, onlardan daha iyi bilemeyiz.) Kevork, Arapgir’deki eğitiminden sonra Erzurum’daki Sanasaryan Koleji’ne devam etmiş ve oradan mezun olup öğretmenlik yapmaya başlamış. 1895 yılında, doğa bilimleri alanında doktora yapmak üzere İsviçre’deki Zürih Teknik Üniversitesi’ne gitmiş. Doktorasını 1900 yılında tamamlayıp memleketine dönmüş ve Sanasaryan Koleji’nde eğitimcilik yapmış. Dönerken yanında bir fotoğraf makinesi getirmiş. 

Kevork’un hikâyesine devam etmeden, zaman zaman vurguladığım bir hususu yeri gelmişken bir kere daha hatırlatmak istiyorum: Tam bir tablo ve sayısal veriler çıkarmak pek mümkün olmasa da 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında Anadolu orjinli Ermeni gençlerinden birçoğu, Anadolu’da okudukları yabancı veya Ermeni kolejleri vasıtasıyla, Avrupa’nın ve Amerika’nın en iyi üniversitelerinde, müzikten mühendisliğe, felsefeden astronomiye, dilbilimden doğa bilimlerine kadar çok geniş bir yelpazede doktora derecesi alıyor ve Anadolu’da doğdukları veya çalıştıkları memleketlere geri dönüyor, çalışmalarını burada sürdürüyordu. Başka bir deyişle, ciddi bir yetişmiş insan gücü potansiyeli oluşturuyordu. Bu kişilerin niceliklerinden yani sayılarından emin olamasak da yarattıkları potansiyel yalnız Ermeniler için değil bütün Anadolu, özellikle de Doğu için niteliksel gelişme imkânı açıyordu. Nitekim, öğrenci yetiştirdiler, doktor olanlar sağlık hizmeti verdi, kimi Anadolu’da gözlemevi, kimi doğa bilimleri müzesi kurdu. Hikâyenin devamında göreceğimiz gibi, Kevork değil ama bu kuşağın büyük bir kısmı soykırım sırasında yok edildi. Bunu hep hatırlamak, sonuçları üzerine düşünmek lazım. 

Arapgir, S. Asdvadzadzin kilisesi. Üst üste binen çift pozlama sonucunda bir çok sütunu ve mihrabı ile kilisenin içi ve diğer tarafdan da binanın çatısı ve çevredeki evler görünüyor.

Kevork’un hikâyesine dönelim. Görünen o ki yanında getirdiği fotoğraf makinesini bol bol kullanmış ve Arapgir-Erzurum havalisindeki sosyal hayatı, fiziksel ve mimari çevreyi kayda geçirmiş. 1907’de fotoğrafları da yanına alarak önce İskenderiye’ye, sonra, Arapgirli olup Sudan’da iş kurmuş Kürkçüyan biraderlerden aldığı iş teklifi üzerine Hartum’a gider. 1909’da Nazaret Kürkçüyan’ın kızı Bargeşd’le evlenir, üç çocukları olur. 1947’de İskenderiye’de vefat eder. 
Fotoğraflar, daha doğrusu fotoğrafların basılı olduğu cam levhalar, 1907’den 1956’ya kadar İskenderiye’de kalır. Bargeşd, 1956’da oğlu Edward’ı ziyarete, Hartum’a giderken levhaları da bir kutu içinde yanında götürüp bir nevi aile emaneti olarak ona verir. Levhalar 1973’e kadar 17 yıl da Hartum’da kalır. O yıl Sudan’daki karışıklıktan dolayı aile Londra’ya göç eder, levhalar bir 30 yıl da onlarla birlikte, oradaki evde kalır. Edward 2003’te öldükten sonra aile kutuda ne olduğunu keşfeder. Bugün bu fotoğraflardan haberdar olmamızı da büyük ölçüde Edward’ın oğlu, Kevork’un torunu George Jerjian’a borçluyuz. Levhaları alır, uzman bir firma tarafından basılmasını ve dijital ortama aktarılmasını sağlar, bu tür kültür miraslarını koruyan kurumlarla paylaşır. Aynı zamanda fotoğrafları, soykırımın yüzüncü yılında ‘Daylight After a Century’ [Bir Asır Sonra Gün Işığı] başlığıyla kitaplaştırır. 

Bu 100 adet fotoğrafın neden bir hazine olduğunu anlatmaya bilmem gerek var mı... 20. yüzyılın başından kareleri gözümüzün önüne seren bu koleksiyon yalnız Ermeniler için kaybolmuş bir hayatı göstermesi açısında değil, Arapgir ve Erzurum tarihi ve genel olarak Türkiye tarihi için de son derece değerli veriler içeriyor. Arapgir’deki önemli Ermeni varlığından da kesitler sunuyor. Âdeta mezardan gelen bir ses. George Jerjian’ın da dediği gibi, fotoğrafların dünyanın yarısını gezdikten sonra tekrar gün ışığı görmesi, mucize kabilinden bir olay. 

(not: Bu ve daha başka bilgileri ve fotoğraflardan örnekleri şurada; fotoğraflar hakkında bir belgeseli ve George Jerjian’ın açıklamalarını şurada bulabilirsiniz.)