‘Bizde Omicron varyantı yok’ sözü yüreklere su serpmiyor

Ümit Kartoğlu ve Özlem Kayım Yıldız’ın birlikte hazırladığı ‘Gelecek İçin Geçmişi Okumak: Pandemik Notlar’ yayınlandı. Kartoğlu ve Yıldız ile pandemide gelinen noktayı, yeni varyantların seyrini ve olası gelişmeleri konuştuk.

Kitaba birlikte yazdığınız ‘Sayfaların Arkasında’ başlıklı giriş bölümünde, “Başarının anahtarı, aşı milliyetçiliğinden ziyade küresel birliğe odaklanan ortak bağlılıkta yatıyor” diyorsunuz. Bugün dünya, sözünü ettiğiniz “küresel birliğin” neresinde? Ve “küresel birliğin” önünde günümüz itibariyle hangi engeller var?

Özlem Kayım Yıldız (ÖKY): Omicron varyantının küresel düzeyde endişe yarattığı bu günlerde kitabın ilk sayfalarında yazdığımız bu cümlenin ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor. Pandeminin iki yılının ardından küresel bir birlikten söz etmek mümkün değil. Yeni varyantlar toplum içerisinde yayılımın yüksek, aşılama oranlarının düşük olduğu ülkelerden kaynaklanıyor ve aşı etkinliğini azaltma potansiyeli taşıyan bu varyantlar yüksek aşılama oranlarına sahip ülkeler için de tehdit oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü, Nisan 2020'den bu yana bir aşı birliğinin oluşturulmasını ve yoksul ülkelerin de aşıya erişebilmesini sağlamaya çalışıyor. Zengin ülkeler paylaşmaya yanaşmıyor, sınırları içerisinde huzurlu ve sağlıklı olabileceklerini düşünüyorlar. Omicron varyantına ilk tepkilerinin sınırlarını kapatmak olması da şaşırtıcı değil. Oysa sınırları içerisinde toplum içi yayılım başladı bile. Üstelik paylaşmama tutumlarının daha kârlı olacağını sanıyorlar; IMF ve Dünya Bankası aylardır uyarıyor oysa.

ÜMİT KARTOĞLU (ÜK): ‘Küresel birlik’ dedik ama, yazarken de bunun aslında bir dilekten öte gitmeyeceğini biliyordum. Yani olay öyle orada burada deprem, sel gibi bir felaket olunca komşuların, diğer ülkelerin yardıma koşmasından farklı bir olay. Burada bütün dünyayı, bütün insanlığı ilgilendiren bir sorun var ve zengin ülkeler yalnız kendilerini düşünüyor, yerel çözümlerle bundan kurtaramayacaklarını bile bile inatla sürdürüyorlar bencilliklerini. Hatırlarsanız, COVID-19 Avrupa’da ilk İtalya’yı vurduğunda İtalya’nın yardım talebine Küba, Avrupa Birliği’nden önce cevap vermişti. Bir de bu tip iş birliğinin en güzel örneğini Afrika vermişti 2004 yılında. 23 Afrika ülkesinde, bir milyon gönüllü, 80 milyon çocuğa ulaşmak için yalnız dört gün sürecek bir çocuk felci aşı kampanyası için tarihin tanık olduğu en büyük organize aşı kampanyasında bir araya gelmişti. 


Ümit Kartoğlu’nun ‘Kırmızı Işıkta Geçmek ya da Covid-19 Aşısı’ başlıklı yazısında “Hani diyorlar ya aşı olmayacağız, biz bu oyunda denek olmak istemiyoruz diye, aslında, aşısızların pandemisi gerçeğinde kontrol grubu olduklarından haberleri yok” deniyor. Bu ifadeyi açar mısınız? ‘Kontrol grubu” ne demektir?


ÜK: Yeni çıkan bir ilacı, aşıyı, tedaviyi ya da bir müdahale yöntemini test etmek amacıyla randomize kontrollü klinik çalışmalar planlanır. Çalışmanın evreni benzer özelliklere sahip kişilerden oluşan deney ve kontrol gruplarıdır. Deney grubuna etkinliği ve güvenliği test edilen ürün verilirken, kontrol grubuna ya müdahale yönteminin alternatifi uygulanır ya da etkisiz, placebo denilen sahte bir müdahale uygulanır, ya da hiçbir müdahale yapılmaz. COVID-19 aşısına karşı olup da aşı olmayanlar bir çeşit doğal kontrol grubu oluşturdular. Şimdi mesela bakıyoruz hem hastaneye yatma hem ölüm konusunda aşı olmayanlar aşı olanlara oranla kat be kat yüksekler. 

Vietnam’ın pandemideki başarısının nedenlerini anlatır mısınız? Vietnam dünyanın geri kalanı için virüsle mücadelede bir model olabilir mi?

ÜK: 2003 yılındaki SARS salgınını kendi sınırları içinde ilk kontrol eden ülke Vietnam olmuştu. Yani Vietnam’ın başarısı rastlantı değil. Vietnam salgınla mücadelede asıl savaşın sahada vakaların bulunması ve izolasyonu, kaynağının ortaya çıkarılması, temaslıların bulunması ve karantinası olduğunu tüm dünyaya bir halk sağlığı dersi olarak gösterdi. Şeffaf bir yönetim ve toplumsal sorumluluk da işin cabası. Örneğin bugün tek tek her bir vakanın mahallesine dek yerleşim bilgisini, yaş, cinsiyet gibi demografik bilgilerini, diğer başka hangi vakalarla ilişkili olduğunu, hastaneye yattıysa hangi hastaneye yattığını ve tedavi sonucunu Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinden görmek mümkün. Vietnam yaptıklarıyla model zaten, ama ülkelerin Vietnam gibi bir ülkeyi model olarak kabul etmelerinin önündeki en büyük engel bir turlu arınamadıkları kibirdir.  

İki yıla yaklaşan bir süredir devam eden Covid-19 pandemisinin henüz sonuna gelmiş görünmüyoruz. Ancak geçen sürede yapılan hatalarda bundan sonrası için ne tür dersler çıkarmak gerekiyor?


ÖKY: Çıkarılacak en büyük ders şeffaflığın önemi. Mevcut durum ne kadar kötü olursa olsun açık yüreklilikle kabul etmek, paylaşmak. Bir kriz durumunda olabileceklerin en kötüsü güven kaybı. İnsanlar sanıldığı gibi toz pembe yalanlar istemiyorlar, gerçekleri öğrenmek istiyorlar çünkü uzakta olan biten bir durumdan söz etmiyoruz; yaşamlarını tam merkezden etkileyen, tanık oldukları, gerçeği ve yalanı ayırt edebildikleri bir süreçten geçiyor insanlar. Güven duygusunu yitirdiklerinde pandemi önlemlerine sırt çeviriyorlar. Pandemi, kanıta dayalı tıp için de ders niteliğinde bir dönem oldu. İlk günlerde eldeki sınırlı verilerle etkili ve güvenli olacağı öngörülen ilaçlar tüm dünyada kullanıldı ancak kısa bir süre içerisinde tıp camiasından, uygulamalarımızın kanıt temelli olması gerektiğine ilişkin sesler yükseldi. Önce bilmediğini kabul etmek, bilmiyorken biliyormuş gibi davranmamak, metodolojiye uygun araştırmaları benimsemek tek yol.

ÜK: Aslında bu salgın tüm dünyada ülkelere sağlık sistemlerini gözden geçirme olanağı verdi. Sağlıkta kamu anlayışının önemi gündeme geldi. Ama bu işten hangi ülkenin ne dersi çıkaracağını şimdi bilmiyoruz. İki yıla rağmen hala inatla aynı hataların tekrarlanması sanki kimsenin bir şey öğrenmediği izlenimi bırakıyor bende. Gönlüm ister ki, hükümetler insana ve özellikle sağlığa yapılacak yatırımın en değerli ve en kârlı yatırım olduğunu anlasın ve buna göre yatırım önceliklerini değiştirsin.

Özlem Kayım Yıldız’ın ‘COVID-19 İle İlişkili Sinir Bozuklukları’ başlıklı yazısında “COVID-19, değişken mekanizmalarla sinir sistemini etkileyebilen bir hastalıktır. Mevsimsel grip ve diğer solunum yolu hastalıklarına kıyasla nörolojik ve psikiyatrik tabloların daha sık gelişmesi, hastalığın akut dönemi sonrasında da ayaktan klinik izlem ve rehabilitasyon gerekliliğine işaret etmektedir” deniyor. Türkiye’de ve dünyada akut dönem sonrasında ayaktan klinik izlem ve rehabilitasyon çalışmaları yapılıyor mu?


ÖKY: Özellikle akut dönemde hastalığı şiddetli geçiren hastalarda olmak üzere COVID-19 sonrasında hastalığın olumsuz etkileri sonucu uzun dönem sağlık sorunları gelişebiliyor. COVID-19 hastalarının azımsanmayacak bir kısmında nöropsikiyatrik tablolar geliştiğine ilişkin ikna edici düzeyde klinik veri var, deneyimlerimiz de bu verilerle uyumlu. Kliniğimizde COVID-19 süreci ve sonrasında değişken nörolojik tablolar geliştiren hastaları tedavi ediyoruz. COVID-19 hastalarında sekel bırakma potansiyeli yüksek olan beyin damar hastalıkları influenza hastalarından çok daha sık gelişiyor. Öte yandan, yoğun bakım süreci sonrasında hastaların bir kısmında gelişen ‘yoğun bakım sonrası sendrom’, yaşam kalitesi ve işlevsellik düzeyinde ciddi bozulmalara neden olan bir tablo ve COVID-19 sonrası gelişebilen engelliliğe önemli ölçüde katkı sağlıyor. Tüm bu veriler, akut COVID-19 sonrasında rehabilitasyon gereksinimi duyan çok sayıda insan olduğunu ve gelecekte de olacağını gösteriyor. Türkiye'de ve dünyada birçok sağlık kuruluşunda COVID-19 sonrası ayaktan başvuru ve bakım klinikleri açıldı; bu kliniklerde hastaların COVID-19 öncesi işlevsellik ve iyilik hallerine dönmeleri sağlanmaya çalışılıyor.

Omicron varyantıyla ilgili güncel gelişmeleri ve tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖKY: İsmi Omicron veya başka bir şey, virüs dolaşımda kaldığı ve enfekte olacak yeni konaklar bulduğu sürece mutasyonlar gelişmesi beklenen bir durumdu. İlk kez Güney Afrika'da saptanan Omicron varyantının endişe yaratmasının nedeni, virüsün bulaşıcılığını ya da oluşturduğu hastalığın şiddetini değiştirebilecek birçok mutasyona sahip olması.  Varyantla ilgili henüz birçok bilinmeyen var. Bekleyip göreceğiz. Bu süreçte, bugüne kadar uyguladığımız enfeksiyon kontrol önlemlerine uymaya devam etmeli, aşı olmadıysak olmalıyız.
linkini kullanarak kitabı ücretsiz okuyabilirsiniz.
ÜK: Sağlık Bakanı Sayın Dr. Koca’nın ısrarla “bizde omicron yok” demesi yüreklere su serpmiyor doğal olarak. Bu açıklama bile ne kadar acınası bir halde olduğumuzun göstergesi. Salgının başında da günlerce “bir vaka salgın demek değildir” diyordu. 


Ümit Kartoğlu, 5 Mart 2021 tarihli Agos’ta yayınlanan röportajımızda “Tarih vererek normalleşme olmaz” demişti. Aradan geçen yedi sekiz aylık süreç bu öngörüyü doğrulamış oldu. Günümüzde kimse pandeminin geleceğine dair öngörüde bulunamıyor. Pandeminin geleceğine dair bugün nasıl bir perspektif benimsenmesi gerekiyor? 

ÜK: Hâlâ da yapılıyor ama salgının başında daha bir görünür idi hastalık modelleyicilerinin yaptığı çalışmalar. Ama modellemelerle de ilgili büyük bir yanılgı vardı, çoğu insan sanki yapılanların nereye gittiğimizi anlattığını sanarak modellemelere bakıp tarih vererek konuşmaya başladı (ne yazık ki hala konuşanlar var). Aslında hastalık modellemecileri bizi farklı geleceklere hazırlıyordu. Önemli olan bunları doğru yorumlamak. Doğal olarak her modellemede başta kabul edilen (ve oluşturulması son derece zor) bir grup varsayım var, bunlar değiştiği an bütün dengeler bozuluyor. Bütün bunların üstüne bir de yanlış politikaların sonucu gelişen ‘toplumsal bezginlik’ de eklenince iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 
Aslında öngörü yapmaya gerek de yok. İlkin, ne durumda olduğumuzu tüm açıklığıyla anlamamız çok önemli. İki yıllık deneyim, neyin ne denli etkili olduğunu bize söylüyor. Herkes salgının ortak yaklaşımla birlikte çözümleneceğini biliyor, ama kimse gereğini yapmıyor. Kapılarımızı açsaydık, aşıların farklı ve eşit biçimde dağıtılmasına ön ayak olsaydık belki bugün farklı bir noktada olurduk demek yerine, Omicron’la birlikte Afrika’yı cezalandırıyor şimdi ülkeler. Bununla üstelik gurur duyuyorlar. Bu çok acı… Çünkü biliyoruz ki salgın her yerde bitene dek hiçbir yerde bitmeyecek.

https://kartoglu.ch/pandemiknotlar/ linkini kullanarak kitabı ücretsiz okuyabilirsiniz.

Kategoriler

Güncel



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.