1915 ve sonrası, Arap coğrafyasında nasıl yaşandı?

Agos'un eski çalışanlarından tarihçi Emre Can Dağlıoğlu’nun derlediği ve bir makaleyle katkıda bulunduğu “Arapların 1915’i- Soykırım, Kimlik, Coğrafya” başlıklı kitap, 2021 yılının sonlarında İletişim Yayınları’ndan çıkmıştı. Kitap, Ermeni soykırımı çalışmalarına yeni bir bakış açısı kazandırıyor, soykırımın tarihlendiği 1915 ve sonrasını Arap coğrafyası açısından ele alıyor. Kitapta, Hamit Bozarslan, Nora Arissian, Victoria Abrahamyan, Rashid Khalidi, Anna Aleksanyan, Narine Margaryan, Keith David Watenpaugh, Samuel Dolbee, Şule Can gibi isimlerin makaleleri bulunuyor. Dağlıoğlu ile Arapların 1915’ini konuştuk.

Soykırımın büyük ölçüde Arap coğrafyasında cereyan ettiği bilinir, ancak konunun Araplar ile ilgisi pek mercek altına alınmamıştır. Seni böyle bir derleme oluşturmaya sevk eden neydi?

2015 yılında Agos’ta çalışırken Faiz el Ğüseyin’in soykırıma dair anlatısına rastlamıştım. Ğüseyin’in böyle bir kitabı neden yazdığına dair sorularıma cevap ararken, ilgili literatürde yalnızca soykırımın Arap coğrafyasında nasıl cereyan ettiğine dair tasvirler bulabildim. Bunun dışında soykırımın bugünkü Orta Doğu’nun inşasına nasıl etki ettiğine ve Arapların bu süreç içerisinde aldığı pozisyonlara dair çok az çalışma vardı. Bunun üzerine böyle bir derlemenin soykırıma dair algımızı coğrafi ve zamansal anlamda ve kaynaklar bağlamında genişletebilecek bir katkı sunacağını düşünüp bu kitap için çalışmaya başladım. 

Genel bir algı vardır. 'Araplar, Osmanlı ve İttihat Terakki yönetiminden kopuş sürecinde oldukları için Ermenilere de hayırhah davranmıştır' şeklinde. Bu doğru mu, ne kadar doğru ve "Araplar" diye aynı şekilde düşünen bir gruptan bahsedebilir miyiz? 
Aslında epey yanlış bir algı, zira bahsettiğiniz gibi, o dönem için Araplar diye genelleyebileceğimiz bir gruptan bahsetmek çok mümkün değil. Evet, Suriye, Lübnan ve Mısır’da birbirinden ayrı duran reformist hareketler mevcut ve öte yandan I. Dünya Savaşı sırasındaki isyanla ortaya çıkan Mekke Şerifi Hüseyin liderliğinde yükselen ayrılıkçı bir Haşimi hareketi var. Bunlara karşılık, kitapta yer aldığı gibi, özellikle İttihatçıların gayet güçlü oldukları Suriye’de Osmanlıcı ajandayı her yönüyle takip eden bir grup da var. Öte yandan, Arap iç bölgesindeki çöllere hakim yerleşik, yarı-yerleşik ve göçebe Bedevi aşiretlerinin siyasi pozisyonları da süreç içerisinde bir hayli değişken. Bu gruplar arasında reformist hareketlerin ve Haşimilerin Ermenilere yaklaşımı daha olumlu olsa da, aşiretlerin bazılarının ve İttihatçı Arapların soykırımda aktif rol aldığını da biliyoruz. Dolayısıyla, soykırım bahsinde tüm gruplar için geçerli olduğu gibi, Arapların aldıkları pozisyonlar da çok çeşitli, değişken ve basitçe failliğe ve izleyiciliğe indirgenemeyecek kadar karmaşık. Kitap da bu durumu ortaya koyan makalelerden oluşuyor zaten.

Emir Faysal

Bir de işin propaganda yönü var. Senin makalen de bunlardan birini konu alıyor. Ermeni Soykırımı, zaten Osmanlı yönetiminden çeken kimi Arap çevreleri için Osmanlı'ya karşı bir propaganda aracı haline gelmiş mi? Tabii buna o dönemki literatürde, katliamlara katılan kimi Arap gruplardan pek bahsedilmemesini de eklemek lazım belki. 
Aslında Ermeni Soykırımı’nın Orta Doğu’yu şekillendiren süreçlerden biri olmasının sebeplerinden biri de söylemsel ağırlığı. Makalemde konu aldığım Faiz el Ğüseyin’in ‘Madabih fi Erminya’ kitabı, bu söylemsel düzlemde Ermenilere uygulanan şiddeti, Haşimi hareketi adına siyasi anlamda Osmanlı idaresine karşı kullanmak amacıyla yazılmış bir metin. Britanya İmparatorluğu’nun savaş propagandası siyaseti için de kıymetli bir metin olarak görülüp derhal İngilizceye ve tüm Batı dillerine çevriliyor. Çünkü soykırım Batı dünyası için de hem büyük bir kriz hem de Almanya ve Osmanlı’yı suçlamak için bir fırsat. Haşimi hareketi de bu fırsatı lehine çevirmek için adımlar atıyor. Zira, Büyük Güçler nezdinden kendilerini ‘doğru İslam’ın savunucusu’ olarak gösterme gibi bir arayış içindeler. Öte yandan, Osmanlı sonrasında kurulan kolonyal idarelerin de manda yönetimlerini Ermeni Soykırımı’yla meşrulaştırıyorlar.

Madabih fi Erminya kitabının Arapça orijinali

Fakat bu söylemsel boyutun ötesinde, genel olarak Arap reformistlerine baktığımızda Ermenilere uygulanan şiddete dair bir korku var. Ermenilere yapılanların benzerinin kendilerine karşı da yapılabileceğini ciddi anlamda düşünüyorlar. Nora Arissian’ın kitaptaki makalesinde ismini andığı entelektüellerin gazetelerde yayınlanan yazılarının yanı sıra, Halil Cibran veya Emir Faysal gibi önemli isimlerin kişisel yazışmalarına da bu korkunun sindiğini görüyoruz. Cibran, Lübnan’da yaşanan kıtlığın getirdiği ölümleri, soykırıma benzetirken, Faysal da Cemal Paşa’ya yazdığı mektupta Arapların Türklerden korktuğundan bahsederken, ‘Milletimin Ermeniler gibi olmasını istemem’ diyor. Dolayısıyla, Arap seçkinlerinin bir bölümünün duygusal olarak ve fikren Osmanlı düşüncesinden kopmasının sebeplerinden biri de soykırım gerçekten. Ama bu metinlerin çok önemli bir kısmında, katliamlarda aktif rol alan Arapların bahsinin geçmediği de bir gerçek elbette.

Pek çok ilginç makale var. Bunlardan biri de Narine Margaryan'ın makalesi. Margaryan Emir Faysal bin Hüseyin'in Ermenilere yönelik olumlu politikalarına odaklanırken 1919'da Halep'te cereyan eden Ermenilere yönelik katliama ayrıca dikkat çekiyor ve Emir Faysal'ın bu katliama net biçimde karşı çıktığını belirtiyor. Dikkatimi çeken, bu katliama karışanların sert biçimde cezalandırılmaları. Bunları nasıl yorumlarsın?
Biraz önce de bahsettim, Margaryan’ın da yorumladığı gibi, Haşimi hareketinin başından beri Ermenilere yönelik tutumu büyük ölçüde olumlu. Şerif Hüseyin’in isyanı başlatmasının ardından Ermenilere yönelik şiddeti kınadığı bildirileri mevcut, ayrıca Müslümanları Ermenilere sahip çıkmaya çağırdığı bir fetvası da var. Faysal, Mayıs 1915’te İstanbul’dan Ermeni toplum liderlerinin tehcirine bizzat şahit oluyor ve Şam’da Arap entelektüellerin tutuklandığını duyduğunda bu benzerlikten ciddi anlamda etkileniyor. Faysal güçleri, savaş sırasında Suriye’de Ermenilere her türlü yardımı sağlamaya çalışıyorlar. Bu durumun daha önce anlattığım global boyutları da var elbette. Savaştan sonra da Emir Faysal 1919’da Orta Doğu’da sınırları belirleyebilecek Paris Konferansı’na gittiğinde onun yönettiği bir Arap Krallığı kurulmasına yönelik en büyük eleştiri ‘bu kadar heterojen bir nüfusu Müslümanların yönetemeyeceği’. Bunun sebebi olarak da soykırım gösteriliyor. Bunun yanı sıra, Faysal Suriye’de muktedir olarak kendisini ilan etse de oradaki nüfus tarafından Suriye’nin yabancısı olarak görülüyor. Bu bölgede iktidarının yaslanacağı sosyal tabakalar oldukça zayıf. Dolayısıyla, özellikle Ermeni nüfusun ciddi anlamda yoğun olduğu ve İttihatçı iktidar ağının hala ağırlığını hissettirdiği Halep’te bu grubu kendi yanına çekme stratejisi, hem Batı dünyasına ‘ben Ermenileri öldürenlerden değilim’i göstermek, hem de kendi iktidarını sağlamlaştırmak adına mantıklı adımlar. Bu çerçevede, Şubat 1919’da Faysal Paris’teyken Halep’te yaşanan katliam, Faysal’ın iktidarını zedeleyen ve kurmaya çalıştığı sosyal ağları ve siyasi imajını yıkan bir olay. O yüzden, hızlıca sert bir cevapla olayları bastırmayı ve failleri cezalandırmayı tercih ediyor. Bu önlemler Halep Ermeni toplumunun ileri gelenlerini büyük ölçüde tatmin etse de, Fransa’nın Suriye’yi kolonileştirme planının önemli bir gerekçesi olarak kullanılıyor.

Emre Can Dağlıoğlu (FOTO: Berge Arabian)

Bir diğer ilginç makale de Samuel Dolbee tarafından yazılmış. Dolbee "İmparatorluğun Sonundaki Çöl: Ermeni Soykırımının Çevre Tarihi" başlıklı makalesinde Talat Paşa'nın Ermeniler için "Artık sadece çölde yaşayabilirler" sözüne atıfta bulunuyor, ancak çölün bir ölüm durağı olduğu kadar, özellikle de Ermeni çocuklar için soykırımdan kaçma ve hayatta kalma alanı olduğunu söylüyor. Aslında gayet ilginç bir yaklaşım, bu konuda senin değerlendirmen nasıl?
Dolbee’nin makalesi birçok açıdan literatüre çok özgün bir katkı. Öncelikle, çevre tarihinin açtığı yeni perspektifleri soykırım bağlamında ele alarak çok farklı bir açıdan bakıyor şiddet tarihine. Aynı zamanda, çölün haklı olarak yalnızca ölümle ilişkilendirilmesine bir anlamda karşı çıkıyor. Zira, dediğiniz gibi, çöl bir yandan farklı hayatta kalma imkanları veriyor buraya sürülen Ermenilere. Bunu yaparken, dönemin ırksal bakışının sürecin tüm aktörlerini etkisi altına aldığını göstermesi bakımından da özel bir makale. Ermenileri kurtarmaya yönelen insanların kolonyalist motivasyonlarını ortaya koyması anlamında da gayet önemli.

1915 sonrası süreçte Araplarla zorla evlendirilen ya da hayatta kalmak için evlenmek durumunda kalan çok sayıda Ermeni kadın var. Anna Aleksanyan'ın bu konudaki makalesi hayli çarpıcı. Ermeni kadınlar için savaştan sonra başlatılan Özgürleştirme ve Kurtarma Misyonlarının çabalarına da değiniyor. Ancak hiç kolay olmamış ve pek çok Ermeni kadın zorla ya da mecbur kalarak evlendikleri kocalarıyla kalmayı tercih etmişler çünkü döndükten sonra damgalanmak da aynı derecede zor olmuş. Kimi Arap erkekler ise zaten bu misyona ciddi biçimde direnmişler. Çok büyük bir hikaye var burada ve biz bazı insan hikayelerini bilsek de tablonun tamamına hakim değiliz sanki, ne dersin?

Lütfiye Bilenciyan. Halep Ermeni Yetimhanesi kayıtlarından

Tablonun tamamına hakim olmamız çok zor aslında, çünkü biraz önce bahsettiğim gibi, her ne kadar İngiliz güçleri ve Haşimi hareketi Suriye ve Irak’a hakim olduklarını iddia etseler de bu bölgelere gerçekten hakim olan bir güç yok o sırada. Kurtarma misyonlarının işini kolaylaştırmaya çalışmalarına rağmen, özellikle göçebe aşiretlere ulaşmak ve el koydukları kadın ve çocukları onlardan almak o dönem için çok zor. Aleksanyan’ın makalesinde odaklandığı gibi, aslında esas büyük hikaye, bu siyasi çerçeveden ve kurtarma misyonunda yer alan erkeklerden çok, el konulan kadınların ve çocukların yaşadıkları. Kaçırılan veya hayatta kalmak için başka seçeneği olmayan kadınların bu hikayede özne haline getirilmesi gerekiyor ve Aleksanyan’ın makalesi de tam olarak bunu yapıyor. 

Son olarak şunu sorayım günümüzde bu konuda Arapça literatür nasıl, kapsamlı araştırmalar var mı?
Soykırımla ilgili Arapça literatür anlatı düzeyinde oldukça zengin. Özellikle dönemin önemli entelektüellerinin hatıratlarında soykırımla ilgili tanıklıklara sıklıkla yer veriliyor. Araştırmalar düzeyinde baktığımızda ise hem Arapların hem de Arap coğrafyasında yaşayan Ermenilerin karşılıklı olarak siyasi pozisyonlarını destekleyen metinler görüyoruz çoğu zaman. Arap araştırmacılar için, bu şiddet süreci, Arapların bu suça bulaşmadıklarını ve Ermenilere nasıl sahip çıktıklarını yeniden kurgulamak için önemli bir zemin. Aynı şekilde, Orta Doğu Ermenileri için de aynı anlatıyı yeniden üreterek Araplara minnettarlıklarını tekraren dile getirdikleri metinler görüyoruz daha çok. 

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE