YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yüzleşme üzerine sarsıcı bir film

'Karanlık Gece'de, İshak’ın yüzleşme çabasını bir kasaba sırrının ötesine taşıyan, aslında tarihimize de bu gözle bakma yollarını açması. Ermeni Soykırımı, Dersim Katliamı, 6-7 Eylül pogromu, halının altına süpürülen, devletin de işin içinde olduğu, devasa kasaba sırları değil mi? Yüzleşme çabalarının sonuçsuz kaldığı, yüzleşme için ısrarcı olanların başına bir iş geldiği...

Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieślowski’nin On Emir’den hareketle çektiği on filmden ikisi uzun metrajdı. Biri ‘Aşk Üzerine Kısa Bir Film’, diğeri de ‘Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’ adını taşıyordu. Özcan Alper’in son filmi ‘Karanlık Gece’yi izledikten sonra bu filmleri de düşündüm. ‘Karanlık Gece’ye ‘Yüzleşme Üzerine Sarsıcı Bir Film’ de diyebiliriz belki. 

Özcan Alper ve filmin senaryosunu birlikte yazdığı Murat Uyurkulak, gerçekten de sarsıcı bir filme imza atmışlar. Kahramanımız İshak (Berkay Ateş), yıllar önce küçük bir Anadolu kasabasında bir lince karışmıştır. İşin sonunun ölüme varacağını kestirememiş ve olaydan sonra, doğduğu ve büyüdüğü kasabayı terk etmiştir. Yıllar sonra annesinin hastalığı nedeniyle kasabaya döner. Ancak karıştığı linç, vicdanını huzursuz etmekte, onu boğmaktadır. Lince uğrayan kişinin cesedini arar, obruklarda. Bir yandan da o toplu histeriye karışanları yüzleşmeye, hesaplaşmaya, hiç olmazsa attıkları cesedin yerini söyletmeye çalışmaktadır. Ancak karşısında tehlikeli bir suç ortaklığı ve suskunluk çetesi bulur. 

Özcan Alper filminde, son yıllarımıza damgasını vuran linç kültürüyle, histerisiyle hesaplaşıyor. Kendisi gibi olmayanı bir çırpıda boğup köşeye atan, bilhassa taşra kasabalarının taassubunda güç bulan bu kültür, elbette bu topraklara yabancı değil. AKP hükümetine de özgü değil. 1909’dan, 1915’ten, 1934’ten, 6-7 Eylül’den beslenerek gelen bir yapı bu. Ancak ‘kasaba taassubu’nun egemen kültür/iktidar hâline gelmesini AKP iktidarıyla bitiştirebiliriz. O yapı mı AKP’yi egemen güç yaptı, yoksa AKP mi bu yapıyı besleyip büyüttü, tartışmaya açık. 

Ancak belli olan şu ki, o erkek egemen - muhafazakâr yapıya ait olmayan herkes için bu topraklarda özgürce yaşamak çok zor. Film öncelikle bu meseleyi merkeze alıyor. Ancak bana göre bundan da önemlisi, bir ‘yüzleşme’ ihtiyacı.

Yüzleşme bu topraklarda ne yazık ki kök bulmadı. Topluca işlenen her suç halının altına süpürüldü, ‘kasabının sırrı’ hâline getirildi. Dünyada da bu örnekler yok mu? ‘Kasabanın sırrı’ temasına sık sık rastlamaz mıyız? Öyle, ama Özcan Alper ve Murat Uyurkulak burada bizim sırrımıza çok başarılı bir şekilde fener tutuyor. 

İshak’ın yüzleşme çabasını bir kasaba sırrının ötesine taşıyan, aslında tarihimize de bu gözle bakma yollarını açması. Ermeni Soykırımı, Dersim Katliamı, 6-7 Eylül pogromu, halının altına süpürülen, devletin de işin içinde olduğu, devasa kasaba sırları değil mi? Yüzleşme çabalarının sonuçsuz kaldığı, yüzleşme için ısrarcı olanların başına bir iş geldiği... Hrant Dink’i de bu yüzleşme çabasının kurbanlarından biri sayamaz mıyız? Bunlar elbette benim çıkarımlarım, hikâyenin bende yarattığı yansımalar. 

Özcan Alper ve Murat Uyurkulak meseleyi burada da bırakmıyor. Filmde, lince uğrayıp öldürülen, ancak ölüsü ya da dirisi bulunmadığı için başına ne geldiği bilinmeyen Ali’nin (Cem Yiğit Üzümoğlu) babasına da bakıyoruz. Hayatını bir kenara bırakıp yedi yıldır o kasabanın dağlarında, mağaralarında oğlunun ölüsünü ya da dirisini arayan, saçı sakalına karışmış, kovuklarda yatıp kalkan Ferhat (Taner Birsel) adalet talebini, yas tutma hakkını temsil etmiyor mu? O büyük soruya yanıt arayan Ferhat’ta Cumartesi Annelerini bulmak mümkün değil mi? Üstü örtülen bu suçların geride çaresiz bıraktığı insanları, gözümüzün içine bakan o adalet feryadını ne yapacağız?

‘Karanlık Gece’yi böyle okumak şart değil elbette. İnsani bir hesaplaşma çabasının, bir vicdan muhasebesinin hikâyesi olarak da seyredebilirsiniz. Belki de sadece böyle seyredebilirsiniz. Bütün bu boğucu erkek baskısının içinde sıkışıp kalan Sultan karakterini (Pınar Deniz) bu topraklardan sahici bir kadın hikâyesi olarak da okuyabilirsiniz. Benim açımdan belli olan şu ki, Özcan Alper, filmografisinin en başarılı filmlerinden birine imza atmış. Olay örgüsü, sinematografik anlatım açısından çok başarılı bir yapım olduğunu da söylemem gerek. 

Emeği geçen herkesin eline sağlık. “Yüzleşme çabalarımızın karşılık bulacağı günlere ulaşmak umuduyla” diyerek bitireyim ben de bu yazıyı.