Acayip bir olayla burun burunayız: Sosyal demokrasinin kıblesi sayılan İsveç, NATO’ya girmeye takmış durumda. Oysa Finlandiya’nın aksine Rusya’yla sınırı yok. Daha önemlisi, Ukrayna başarısızlığının (ve ayrıca Prigojin olayının) ardından kendi derdine düşmüş Putin’in hiçbir ülkeyi tehdit etmesi artık mümkün değil.
Putin tamam; bizdeki Tek Adam Rejimi’ni niye kadife eldivenle tuttuğunu tamamen anlıyorum. Çünkü hem kendisi de otokrat, hem de CB Erdoğan İsveç’in üyeliğini engelleyerek NATO’yu felce uğratmakta.
Ama bu İsveç’in bizdeki Tek Adam Rejimi’ni niye böylesine desteklediğini henüz anlamayı başaramadım.
Böylesine desteklemek derken:
Erdoğan İsveç sayesinde:
1) Kendine benzemeyenlerden düşman yaratmak demek olan milliyetçilik ile kendine benzeyenlerle bütünleşmek demek olan yurtseverliği ayırt etmeyi henüz öğrenememiş bu ülkede milliyetçilerin oyunu topluyor;
2) İsveç’in üyeliğine karşı çıkarak bu kitlelerin gözünde ABD’ye ve dünyaya posta atan adam olarak kahramanlaşıyor.
***
Acayip bir olayla burun burunayız:
Sosyal demokrasinin kıblesi sayılan İsveç, NATO’ya girmeye takmış durumda. Oysa Finlandiya’nın aksine Rusya’yla sınırı yok. Daha önemlisi, Ukrayna başarısızlığının (ve ayrıca Prigojin olayının) ardından kendi derdine düşmüş Putin’in hiçbir ülkeyi tehdit etmesi artık mümkün değil.
Böyle bi durumda İsveç, değil sağcılığı, faşistliği resmen müseccel Rasmus Paludan türünden kişilerin T.C. Büyükelçiliği önünde Kur’an yakması gibi rezil bir nefret eylemine izin veriyor. Yetmiyor, Stockholm’de Kurban Bayramının ilk günü, İran destekli Haşdi Şabi çatısı altındaki İmam Ali Tugaylarına bağlı olduğu ortaya çıkan Salvan Momika’nın aynı şeyi tekrarlamasına çanak tutuyor .
Gerekçesi de, hiç utanmadan, ifade özgürlüğü. Sanki ifade özgürlüğü ile nefret söylemini/eylemini ayırt etmekten aciziz.
***
Hani, ifade özgürlüğü adına izin verdiği bu rezillikleri; ifade özgürlüğünün olmadığı, Alevilere ve özellikle de Kürtlere, hatta sıradan muhalif vatandaşa karşı saldırıların cezalandırılmadığı, hatta teşvik edildiği bir ülkeye karşı yapmakla gerekçelendirmiş olsa, yine bi miktar anlayacağım.
Değil. İleri sürdüğü gerekçe, başta İsveç vatandaşları olmak üzere kimsenin havsalasının almayacağı bişey: Polis izin vermiş! Kardeşim, senin polisin senin devletinin yetkisi dışında mı, üstünde mi? İsveç Adalet Bakanı insanı aptal yerine koyar gibi şunları söylüyor:
“İsveç’te ifade özgürlüğüne yönelik güçlü bir koruma vardır ve polis aynı zamanda izin meseleleriyle de ilgilenir, izin verilmiş olması hiçbir şekilde söylenenleri desteklememiz gerektiği anlamına gelmez” .
Bu da yetmiyor, bu İsveç bu nefret eylemlerine izin vererek kendi ülkesindeki Müslümanları ve diğer farklı nitelikteki insanları çoğunluğa hedef göstermiş oluyor.
Ardından, İsveç devletinin yaptıkları yetmezmiş gibi, İsveç basını da devreye giriyor. Nordik ülkelerinin en büyük günlük gazetelerinden biri olan ve kendini “bağımsız sosyal demokrat” olarak tanımlayan Aftonbladet, CB Erdoğan’ın İsveç’e yönelttiği iade taleplerinin işine muazzam yarayacak bir çağrı yayınlıyor. Bianet’in aktardığı metindeki ifadeler şöyle:
“Türkiye bir yandan terörizme karşı mücadele ettiğini iddia ediyor ve politik görüşleri için İsveç'te bulunan insanların iade edilmesini talep ediyor. Öte yandan, bu talebine rağmen İsveç'in güvenliğini ve gelecek nesilleri tehdit eden ağır suç faillerini İsveç'e teslim etmek istemiyor. Hayır, böyle olmaz Türkiye! Artık ciddi bir devlet gibi davranmanızın zamanı. 'Kürt Tilkisi' ve lüks içinde yaşayan diğer suçlu İsveçlileri teslim edin” .
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e gelince, onun bütün işi gücü, doğal olarak, CB Erdoğan’ı ikna edip İsveç’i örgüte dahil etmek. Zaten görev süresi geçen hafta bunun için uzatıldı. Doğrusu, görevini hakkıyla yapıyor. Öyle ki, İsveç’in üyeliğinin gecikmesinin Rusya’yı memnun edeceğini söylerken, Erdoğan’ı da ihmal etmiyor: “Putin ve PKK’yı memnun eder” .
***
Peki İsveç böylesi bi durumda niye NATO’ya girmeye takmış vaziyette?
Bunun tek mantıklı izahı, NATO’yu genişletmek isteyen ABD’nin fena bastırıyor olması.
ABD derken, sivilleri kitle halinde öldürdüğü için 120 ülke tarafından yasaklanmış misket bombalarını Ukrayna’ya gönderen ABD’den bahsediyoruz .
Bu bombaların öyle bi şöhreti var ki, Başkan Biden “Bunu yapmaya ikna edilmem biraz zaman aldı; çok zor karar verdim” diyebiliyor .
Aralık 2008’de yapılan ve bugün 120 imzacısı bulunan Oslo Sözleşmesi bu misket bombalarının kullanımını, üretimini, transfer edilmesini ve stoklanmasını yasaklamakta.
Türkiye Ocak 2008'de, "Misket bombalarına getirilen her türlü sınırlandırmaların yeni bir tedarik süreci ve alternatif silahlar için kaynak tahsisi gerektireceği için, 'kesinlikle gerekli olduğu hallerde' misket bombalarının kullanımına, stoklanmasına ve bulundurulmasına izin veren bir geçiş döneminin gerekli olduğu" tezini savunmuştu .
Sonunda Türkiye, eğitim ve araştırma amaçlı misket bombası bulundurmaya izin veren bir maddeden yana olduğunu açıkladı ve Oslo’yu imzalamadı.
Yani, İsveç’in katılımına karşı çıkmak suretiyle ABD’yi geliştirilmiş F-16 uçakları verme konusunda zorlamaya çalışan Tek Adam Yönetimi, misket bombaları konusunda ABD’yle uyum halinde.
***
Son olarak soralım: Tek Adam Yönetimi, önceki versiyonu Türkiye’de zaten mevcut olan bu F-16’ları niye istiyor?
Bunları kime karşı kullanacak?
NATO ilkeleri icabı Rusya’ya karşı mı?
İçişleri Bakanı iken “Bugün dağlardaki terörist sayısı 77'ye düşmüştür” diye ilan eden S. Soylu’nun bahsettiği PKK’ya karşı mı?
Yoksa, son zamanlarda “katil” ve “darbeci” Sisi’nin Mısır’ı bile affı şahaneye mazhar olmuşken, düşman yaratma mekanizmasının temel unsuru olarak kalakalmış Yunanistan’a karşı mı?
NATO üyesi Yunanistan’a??
Not: Yazı bittikten sonra muazzam bir haber çıktı, ama böylesi bi haber Zaytung’dan başka bişey olamaz!
“Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, biz de İsveç'in önünü açalım’ dedi.”