AYLİN VARTANYAN

Aylin Vartanyan

PARRHESİAPAR

“İnsanlığın ıstırap hazinesi insanın servetine dönüşüyor”

Sarkis’in yerleştirmelerine boşuna ‘theatrum mundi’ [dünya tiyatrosu] denmiyor. Muazzam bir arşive sahip olan Sarkis, eski ve yeni eserleriyle buluntu objeleri âdeta yaşayan varlıklarmış gibi bir araya getirerek onları yeniden sahneleyen bir sanatçı.

Savaşın ve yok edişin canlı olduğu bir dönemde bu başlığın altına neler yazılabilir bilemiyorum. Tek bildiğim,geçen hafta umutsuzluğumla baş etmeye çalıştığım bir sırada kendimi Dolapdere Arter’de hâlâ sergisi sürmekte olan Sarkis’in dünyasında bulmuş olmam. Sarkis’in yerleştirmelerine boşuna ‘theatrum mundi’ [dünya tiyatrosu] denmiyor. Muazzam bir arşive sahip olan Sarkis, eski ve yeni eserleriyle buluntu objeleri âdeta yaşayan varlıklarmış gibi bir araya getirerek onları yeniden sahneleyen bir sanatçı. Bellek konusundaki yerleştirmeleriyle biliniyor; unutulmaya yüz tutmuş hikâyeleri, anıları ve acıları kaybolmanın eşiğinden toplayıp sergi alanının sahnesine taşıyor.

Sanat ve kültür tarihçisi Aby Warburg’a ait başlık cümlesi, İstanbul’da doğup büyüyen ve 1964 yılından beri hayatını Fransa’da sürdüren Sarkis’in yerleştirmelerine uzun zamandır ilham kaynağı oluyor. Ailesi 1915’te kurtulup İstanbul’a yerleşmiş olan Sarkis için acı olgusunun ilk form bulmuş hâli ,hepimizin yakından bildiği, Munch’un ‘Çığlık’ adlı eseri olmuş. Henüz 15 yaşındayken, babasının kasap dükkânında çalıştığı sırada bir dergi sayfasında karşılaştığı bu imge, sanatçının hâlâ üzerinde çalıştığı içsel bir yolculuğa dönüşmüş; hatta bu imgeyle kurduğu ilişki, bu yıl içinde, ‘100. Munch’tan Sonra’ adlı bir kitaba da taşınmış. Sarkis Warburg’ın ‘Leidschatz’ [ıstırapların hazinesi] felsefesini benimsemiş ve ıstırapların hayata nasıl hizmet edebileceği konusunda incelikle düşünerek sanatsal üretimler yapmış. Istırap nasıl mı hazine olur? Sanırım, Sarkis’in de yaptığı gibi, kişisel ve toplumsal hafızalarımıza eziyet eden imgeleri görünür hâle getirerek ve bunların daha fazla insana ulaşmasını sağlayarak diyebiliriz. Sarkis, Munch’un eseriyle bir karşılaşma yaşamasaydı acaba ne olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.

Sarkis’in 4 Mayıs 2023’te Arter’de açılan ve 4 Şubat 2024’e kadar devam edecek olan sergisinin başlığı ‘Sonsuz’. Sarkis’in yarattığı dünyayı gezerken, umutsuzluğa direnmenin neye karşılık gelebileceğini, âdeta merhem etkisi yaratan bir ses, ışık ve form füzyonu içinde algılama fırsatı buldum. Sarkis sanki sonsuzluğun koltuğundan insanlığın ıstıraplarına bakıyor ve izleyiciyi de bir süreliğine o koltuğa davet ediyor. Sergi alanında, izleyiciyi kuş tüyleriyle kaplanmış bir tekerlekli sandalye ve bir ayna üzerine aktarılmış siyah parmak izleri karşılıyor. Tekerlekli sandalye bir acı deneyimini içinde taşırken, üzerindeki kuş tüyleri o deneyime hafifletici bir unsur ekliyor. Aynadaki siyah parmak izleri serginin kurulmasında emeği geçmiş kişilerin parmak izleri. Dayanışmanın bir yansıması olarak da görebileceğimiz bu eser, bir yandan da her kişinin biricikliğini kutluyor. Serginin sağ kısmında, devasa bir meleği andıran, gökkuşağının renklerini taşıyan kıyafetlerin curcunasıyla izleyiciyi hipnotize eden ‘Elle Danse’ (1990) adlı eseri görüyoruz. Yüksek bir tavandan sarkan bu elbise, izleyicinin bakışını yukarılara yönlendiriyor. Yerleştirmelerin alışılagelmiş boyutlara meydan okuması,izleyeni sonsuzluk koltuğunda oturmaya ve bildiğimiz sınırlar yaratan zamanın ötesinde bir bakışa davet ediyor.

2015 yılında Venedik Bienali’nde sergilenen ‘Respiro’ adlı yerleştirme, sergi alanının merkezinde yerini buluyor. Sarkis bir söyleşide, bu çalışmaya başlamadan evvel uzun saatler düşündüğünü ve bu sergiyle birlikte bir tarlayı sevgiyle ekmeye karar verdiğini ifade ediyor; kollarını ne kadar açabilirse açması gerektiğini de ekliyor. Sonsuzluktan bugüne, geçmişe ve geleceğe açılan kollar hayal ediyor insan. ‘Respiro’da neondan yapılmış gökkuşağının yedi rengi titreşimlerini yayıyor. Gökkuşağının yedi rengine, özel olarak Jacopo Baboni-Schilingi’nin bestelediği, yedi notalı bir müzik eşlik ediyor. Adının Latince karşılığı nefes almak ve üflemek olan eser, 2015’ten beri ilk defa bu salonda diğer eserlerle diyalog içerisinde yeni bir anlam buluyor. Yedi çocuğun bu sergi için bir araya gelerek renkli parmak izlerini bıraktıkları aynalar da Arter’e taşınmış. Karşılıklı duran ve sonsuzluk etkisini çoğaltan aynalar, sanatçının gelecek nesillere iyileşme olasılıklarını taşıma sorumluluğunu hatırlatıyor.

Sarkis’in dünyasında gezerken içimde dolanan ve anlam bulamayan olumsuz düşünceler Bach’ın, Şostakoviç’in ve Baboni-Schilingi’nin titreşimleriyle buluşuyor. Küçük bir zaman diliminde yaşadığım bütünlük hissi, sergiden çıktığım an azalmaya başlıyor. İçinden geçtiğimiz günlerde tanık olduğumuz zorla yerinden edilmeler, yıkımlar, kayıplar, ‘ıstırap’ kelimesine sığmıyor. İnsan haysiyeti denen şey seçkinlere atfediliyor. Munch'un tablosundaki umutsuzlukla birleşmiş öfkenin sessiz haykırışı gözümün önünden gitmiyor.