El Hassan suikastı Lübnan’da bir geri dönüş mesajı mı?

Beyrut’ta yaşayan yazarımız Vahakn Keşişyan, Lübnan İç Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Vissam el Hassan suikastının arkaplanını agos.com.tr için yazdı. Keşişyan, cinayetin, Suriye’deki olası Bayram ateşkesi öncesinde gerçekleşmiş olmasına dikkat çekerek, Ortadoğu satrancındaki son gelişmeleri değerlendiriyor.

VAHAKN KEŞİŞYAN
vahaknk@agos.com.tr

Yazının İngilizce orijinalini okumak için tıklayın.

14 Şubat 2005’te, Lübnan Başbakanı, ülkenin en zengin işadamı ve Ortadoğu’nun en etkili siyasetçilerden Refik Hariri suikasta uğradı. İzleyen aylar ve yıllar, bölgedeki hiç kimse için kolay olmadı. Şimdi, el Hassan suikastından sonra da, yakın gelecek pek parlak görünmüyor. Gelin, bölgede son on yılda yaşanan gelişmelerin üzerinden birlikte geçelim ve el Hassan cinayetinin şifrelerini okumaya çalışalım.

Suriye ordusunun Lübnan’dan çekilmesi

2000 ile 2004 yılları arasında yaşananlar Ortadoğu’ya yeni gerçekler dayattı. Amerika’nın Irak işgali, Suriye ve Türkiye’de rejimin değişmesi, İsrail’in Lübnan’dan çekilmesi ve Hamas’ın Filistin’de hakimiyetini ilan etmesi... Bu yeni gelişmelerin Ortadoğu dengeleri üzerinde etkisi su götürmez. Sonuç ise kartların yeniden karılması oldu.

Refik Hariri suikastı Suriye birliklerinin Lübnan’dan çekilmesine ve orada Batı yanlısı ve Suriye karşıtı bir yönetim oluşmasına yol açtı. 2005 ile 2008 arasındaki dönem Lübnan’da İran yanlısı bir siyaset yürüten militan grup Hizbullah için en zor dönemdi. Diğer grup ise Refik Hariri tarafından kurulan, o zaman hükumette olan ve  Hizbullah’ın güçlü olduğu yerlerde dahi ona karşı durabilen Gelecek hareketi... O dönem Hizbullah’ın sahip olduğu askeri gücü dengelemek için ve tüm “silahlı gruplara” karşı kullanılmak üzere ulusal ordunun güçlendirilmesine dair düşünceler vardı. Bu düşünceler pek bir heyecanla karşılanmadı, lakin ordudaki askerlerin büyük bir çoğunluğu doğrudan destekçi olmasa da Hizbullah sempatizanıydı. Hariri, iktidardayken, Lübnan İç Güvenlik Kuvvetleri (İÇG) içinde birtakım özel görevler üstlenebilecek ve İÇG’nin ordudan ve diğer güvenlik güçlerinden bağımsız olan yapısından faydalanabilecek farklı bir komuta zinciri olan bir birimin temellerini atmıştı. İstihbarat Birimi olarak adlandırılacak bu birim, yıllar boyunca, başta ABD’den doğrudan silah ve teçhizat yardımı dahil olmak üzere, içten, bölgesel ve uluslararası desteklerle güçlenecekti.

Ortadoğu’da yeni dengeler

Ne var ki, Ortadoğu 2005 ile 2008 yılları arasında çabucak değişti. Suriye uluslararası ambargoyu Türkiye üzerinden kırarken, diğer tarafta Irak’ta İran’sız bir çözüm olamayacağı ABD için kesinlik kazandı ve İsrail Hizbullah’a karşı yürütülen savaşı kaybetti.

2008 yılının Mayıs ayında Fuat Sinyora’nın liderliğindeki Gelecek Hareketi iki düzenleme için düğmeye bastı: İlki, Hizbullah’ın özel iletişim ağlarını kanuna aykırı hale getirecek bir düzenleme ve Hizbullah yanlısı hava limanı güvenlik şefi yerine, Gelecek Hareketi yanlısı bir başkasını getirecek ayrı bir düzenleme. İki düzenleme de, Hizbullah ve başta Suriye Ulusal Sosyalist Partisi (SUSP) olmak üzere tüm müttefikleri tarafından gayrımeşru bulundu. Üzerindeki baskıdan dolayı öfkeye kapılan Hizbullah, iki düzenlemenin iptalini dayatmak için silahlı cepheler açarak, anayolları keserek ve Beyrut’un her yerinde kargaşa çıkararak Lübnan’da de facto bir çatışma hali yarattı. Bunda da başarılı oldu.

Bunun üzerine ülke, iktidarın farklı gruplar arasında nasıl paylaşılacağını belirleyecek yeni bir şema oluşturmak üzere gerçekleştirilen Doha-Katar toplantısına kilitlendi. Doha’nın bir sonucu olarak, 2009 seçimlerinde Hizbullah ve müttefikleri, Lübnan’ı 2005 ile 2009 yılları arasında iktidarda olan  Gelecek Hareketi’nden farklı bir çizgiye oturtacak yeni bir hükumet oluşturdular. Fakat bu dönemde Gelecek Hareketi, iç ve dış destekçileriyle beraber, İGB’yi de dahil edecek birtakım yıldırma unsurlarını harekete geçirmeye uğraştı. İşte bu organizasyon ve birimi, silahlarını, taktiklerini ve tabii ki görevlerini, öldürüldüğü gün olan 19 Ekim 2012’ye kadar yöneten kişi Tuğgeneral Vissam el Hassan’dı.

İstihbarat Birimi

El Hassan suikastı onun kişiliğine ve yönettiği İstihbarat Birimi’ne yönelik aylardır süren yoğun ilgiyi takiben geldi. İGB ile ilgili ilk haberler, İsrail’in, işbirlikçileri aracılığıyla Lübnan’a yaptığı birkaç ihlalin Birim’in yürüttüğü harekatlarla tespit edilmesiyle birlikte duyuldu.

İlk çarpışma İstihbarat Birimi kuvvetleri ve SUSP üyeleri arasında gerçekleşti. Birim kuvvetleri, Hamra bölgesinde SUSP genel merkezinin yakınlarında bir teftiş görevindeydi. Hamra, SUSP’nin kalesi olarak değerlendirilir ve bahsedilen Mayıs 2008 olaylarında SUSP bu stratejik ve ekonomik olarak önemli bölgede gerçek güç sahibi olduğunu göstermişti. Birim ve SUSP arasındaki hadise, SUSP üyelerinin Birim kuvvetlerine ait bir silaha el koymasıyla daha da büyüdü. Birimin cevabı ise gecikmedi; SUSP genel merkezi kuşatıldı ve el koyulan silahla beraber Birim’in istediği iki SUSP üyesi iade edilene kadar Hamra bölgesinin dört bir tarafına birlikler konuşlandırıldı. Birliklerin yığılması ve elde edilen başarılı sonuç Hamra bölgesinde silahlı mekanize birliklerin fiyakalı bir şekilde kendini gösterdiği bir güç gösterisiydi. Bu gösterinin gönderdiği mesaj çok açıktı; Birim kendini özel bir görev kuvvetinden, gücüyle istediğini dayatabilecek silahlı bir gruba dönüştürmüştü.

Tuğgeneral El Hassan’ın bir diğer “başarı” anı ise Birim’in Lübnan’da Suriye’yle ilişkileri en kuvvetli olan kişiyi, yani eski bakan ve parlamento üyesi Michael Samaha’yı tutuklaması oldu. Tutuklama Samaha’nın Lübnan’da kaosa neden olabilecek silah ve patlayıcı madde kaçakçılığına karıştığı yönünde suçlamalar sonucu gerçekleşti. Samaha’nın tutuklanması, rejimin kilit isimlerinden ve Suriye Cumhurbaşkanlığı danışmanı Buthayna Shaaban’a yöneltilen suçlamalarla tamamlandı. Tuğgeneral El Hassan, yarattığı ihtilaf çemberini Şam’ın kendisini de içine alacak kadar genişletiyordu.

SUSP ile yaşanan çekişmenin ve Samaha’nın tutuklanmasının Lübnan siyaset arenası üzerinde doğrudan etkisi oldu. Eğer Suriye rejimi halen ayakta olmasaydı bu tür bir hareketin gerçekleşmesi neredeyse imkansız olurdu. Fakat şurası açık ki, İstihbarat Birimi, kurulduğu tarihten suikastın olduğu güne kadar, Suriye karşıtı bir oluşumdu ve bunu göstermekten hiçbir zaman çekinmedi.

Zamanlama ve ortam

Suikast gününe yaklaşırken, olaydan bir hafta önce Lakhdar İbrahimi (BM Genel Sekreterliği özel temsilcisi) Kurban Bayramı vesilesiyle Suriye’de ateşkes tesis etme planını açıkladı. Eğer Vissam el Hassan suikastı Suriye hükumeti ya da onların Lübnan’daki müttefikleri tarafından gerçekleştirildiyse, o halde zamanlama, uluslararası toplum ve bölgesel güçlerin doğrudan onları suçlamayacağı, çünkü ateşkesle ilgili beklentilerinin olduğu bir ana denk düşüyor. Ateşkes eğer tam anlamıyla düşünüldüğü şekilde uygulanacaksa, Hür Suriye Ordusu’nun menfaatine olacak. Bu sebeple, ateşkes üzerine anlaşma noktasına geleceği ümit edilen Suriye rejimine yönelik bir suçlama dalgası tetiklenmeyecektir. Suriye rejimi ise kendi adına, ateşkes arifesinde masadan elde edebileceklerinin en çoğunu alıp, bir yandan da, masadan olabileceği kadar çok oyuncuyu kaldırmaya çabalıyor.

Ne var ki, bir diğer etken göz ardı edilmemeli. Tuğgeneral El Hassan suikast anında önemli bir halk figürü değildi. O, Lübnan’daki dengelerin bir parçası olan ve ciddi bir halk desteğine sahip bir siyasi lider değildi. Her ne kadar Refik Hariri’nin tesadüf eseri bombalamadan kurtulan koruması olarak bilinse de, kamuya mal olmuş bir isim değildi. Bunu El Hassan suikastının önemsiz olduğu belirtmek için değil, bu eylemin, daha çok, doğrudan niyetleri göstermektense bir mesaj içerdiğini ifade etmek için söylüyorum. Başbakan Necip Mikati, birkaç defa, suikastın  Lübnan’daki iç barışı zedelemek için yapıldığını ve istifa çağrılarına yol vermeyeceği belirtti. Esasında Fransızlar, Amerikalılar ve hatta Suudiler de dahil hiç kimse Mikati’nin istifa etmesini istemiyor. Hepsi cenaze ertesinde elçilerini göndererek hükümete desteklerini iletti.

Mikati hükumetine Batı’dan daha önce görülmemiş bir destek var. Bu durum, batılı güçlerin Suriye rejimi ile Lübnan’da savaşmaya hazır olmadığı şeklinde açıklanabilir. Bunun Lübnan’ı ihtilafın içine çekerek oraya çatışma ihraç etmek için yapıldığını düşünüyor olabilirler.

Tuğgeneral El Hassan suikastı, Lübnan bağlamı içerisinde çok üzücü bir olay. Aslen İstihbarat Birimi’ne yönelik bir eylem, fakat İstihbarat Birimi yeterince gelişmiş vaziyette olmadığı için, komutanının öldürülmesi Sünni tabanlı ve uluslararası eksenli geniş bir desteğe sahip olan Hizbullah yönetimindeki Lübnan hükumetini alaşağı edebilir. Ne var ki onun yokluğu Suriye rejiminin ülke içi ve dışında her yerde savaştığı bir dönemde önem arz ediyor. Lübnan’dan silah akışını engelleyebilseydi avantajlı bir konumda olabilirdi. El Hassan suikastı Lübnanlılara ve bölgedeki herkese ve dünyaya bir mesaj iletiyor; her şeye rağmen Ortadoğu’daki Suriye rejim karşıtları birdenbire öldürülebilir.

(İngilizceden çeviren: Fatih Gökhan Diler)

 

Kategoriler

Güncel Dünya Gündem