13 Kasım Basın Özeti – Köşe Yazarları

Başbakan Erdoğan’ın idam cezasının geri getirilmesi tartışmalarını yeniden başlatması köşe yazarlarının gündeminde.Cezaevlerinde 63.gününe giren açlık grevleri gündemdeki yerini koruyor. Cengiz Aktar ise Taraf’taki köşesinde kent tartışmalarını değerlendirmiş.

İdam Tartışmaları 

Ahmet Altan:  Asalım Asalım

Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan’ın idam cezası tartışmalarına yönelik eleştirilerini dile getiriyor.

“Avrupa Birliği’ne “tam üyelik müzakerelerine” başlanılmasını coşkuyla kutlayan bir başbakana sahip bir memleket olmaktan, Red Kit’teki cenaze levazımatçısı gibi her olayda “asalım, asalım” diye bağıran bir başbakana sahip bir memleket hâline geldik. Bu “Çankaya ihtirası” ne mene hastalıklı bir ihtirasmış ki bir adamı bir uçtan bir uca böyle fırlatıyor. Dünyanın saygı duyduğu bir başbakandan, bir çizgi romanın cenaze levazımatçısına döndürüyor. “Avrupa Birliği”nden “malum yerler” diye bahseden, “Türk usulü bir başkanlık sistemi kurmak” isteyen, Türkiye’ye diktatörlüklerle yönetilen Rusya’yı, Çin’i örnek gösteren Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin iler tutar tarafı yok” diyen Altan, idam cezasının geri getirilemeyeceğini savunuyor.

Erdoğan’ın açlık grevi eylemcileri için sarf ettiği sözleri Erdoğan için kullanan Altan, “Şov yapıyor, blöf yapıyor, şantaj yapıyor” diyor.

Altan, idam cezasının geri getirilmesi halinde Avrupa defterinin o gün kapanacağı uyarısında bulunarak AKP yönetimine  “AKP yönetimi neler olduğunu hâlâ anlamıyor mu? Başımıza geleceklerin “suç ortağı” olduklarını fark edemiyorlar mı?  Türkiye’nin sorunları demokrasiden uzaklaşarak, idam sehpalarının hayallerini kurarak, “asalım” diye bağırarak çözülebilir mi? Türkiye’nin “eli sopalı bir cenaze levazımatçısına” ihtiyacı yok. Akla ihtiyacı var” diyerek sesleniyor.

İsmet Berkan: Başbakan neden sürekli idamdan bahsediyor

Hürriyet’ten İsmet Berkan, Başbakan Erdoğan’ın 2007 seçimlerinden bu yana durup durup idam tartışmalarını gündeme getirdiğini ve Endonezya gezisi sırasında gazetecilere sürekli idam cezasından bahsettiğine dikkat çekiyor.  İdam cezasının gelmesin istemediğini söyleyen Berkan, idam tartışmalarında tek referansın Abdullah Öcalan olduğunu dile getiriyor.  Berkan, “Yeniden idam noktasına gelinmesi için çok büyük siyasal gelişmenin yaşanması gerektiğini düşünüyorum. Sakın o büyük siyasi gelişme, PKK’nın yakın zamanda gücünü keşfettiği açlık grevi silahı olmasın?” diyor.

Cezaevlerinden tabut çıkmasının Türkiye’yi ciddi baskı altına alabileceğine dikkat çeken Berkan, “Benim sezebildiğim kadarıyla bir dehşet dengesi oluştutuluyor. Cezaevlerinde her an ölüme yatma kararı alacaklara karşılık Öcalan’ın idamı. Kimsenin hayattan, yaşamaktan söz etmemesi bir yana oluşturulamaya çalışılan dehşet dengesinin Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sokma potansiyeli içerdiğini de kimse konuşmuyor” dedi.

Posta’dan Mehmet Ali Birand idam cezası tartışmaları konusunda  Erdoğan’ın 2003’ten bu yana tutum değiştirmesini  ‘seçmenini tatmin etmek’ ve’ Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar milliyetçi oyları kaçırmak istememesi’ne bağlıyor.

Vatan’dan Ruşen Çakır idam cezası konusuna değiniyor. Kürt sorununda yeniden güvenlik eksenli bir yaklaşımların öne çıktığına dikkat çeken Çakır, “Son bir-iki yılda yaşadığımız tıkanıklık ve kriz halinin ‘yeni Türkiye’ye hiç mi hiç yakışmadığı açık değil mi? Bu tıkanıklıkta birinci derecede rolü olan bazı odaklar, hükümete önerdikleri “Kürtlerle iyi geçin, PKK’ya haddini bildir” diye özetlenebilecek stratejilerin AKP öncesi birçok hükümet tarafından zaten denenmiş olduğunu bilmiyor olabilirler mi?” diyor.

Çakır, Ali Akel’in Diyarbakır izlenimlerini de köşesine taşımış.

Akın Özçer: İdam tartışması

Taraf’tan Akın Özçer Erdoğan’ın yeni anayasa konusunda  “kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici ve çeşitliliğe imkân veren” bir anayasadan bahsetmişti. Anayasanın ayrıca demokratik ülkelerin kabul ettiği değer ve ilkeleri benimseyeceğini, BM İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) esas alacağını” sözlerine dikkat çekerek,  “Kabul etmek gerekir ki AK Partililer tarafından son günlerde idam cezası tartışmasının açılması ve idamdan yana görüşlerin dile getirilmesi her şeyden önce Başbakan’ın niteliklerini yukarıdaki gibi tanımladığı yeni anayasa ile bağdaşmıyor” diyor.

İdam tartışmasının AK Parti’ye zarar verdiğini vurgulayan Özçer, “İdamı geri getirmek, demokratik kazanımlardan geri adım atmak anlamına geliyor doğal olarak. Seçmen onayı almamış böyle köklü bir politika değişikliği etik de değil, demokratik de. Zira evrensel demokrasi ilkeleriyle temel hak ve özgürlükler oylanmaz, benimsenir. Peki, o zaman böyle bir tartışma neden açılıyor?” uyarısında bulunuyor.

Can Dündar: Başbakan dün geceki filmi izlemiş midir?

Milliyet’ten Dündar, “Dün gece TV’de “Demir Leydi” filmi vardı. Başbakan inşallah izlemiştir” diyerek Kuzey İrlanda’da 1981’de IRA mahkumlarının yaptıkları açlık grevini hatırlatıyor. Dündar, şunleri dile getirdi;

 “Sands 66. günde ölmüştü, PKK’lılar 62. günü geride bıraktı. Sands açlık grevindeyken milletvekili seçilmişti, burada BDP’li milletvekilleri açlık grevine girdi.  Hükümetle eylemciler arasında gizli bir pazarlık yapılıyor mu; bilmiyorum. İyi niyetli bazı arabuluculuk girişimleri de Başbakan’ın yangına körükle giden demeçleriyle boşa çıkıyor. Kürtçe savunma hakkı ve Öcalan’a avukatlarıyla görüşme izni mümkün ise niye bekleniyor, niye şiddetin tırmanması teşvik ediliyor; anlayamıyorum. Ama iktidarın, vicdanı körleştiren, kalın bir göz bağı olduğunu biliyorum.Dilerim Başbakan dün gece Thatcher’ın filmini seyretmiştir. Umarım anılarını da okumak ister. Hatta 1981 direnişini anlatan “Açlık” filmini de izler. Belki onca yıl kan dökülerek çözülemeyen Kuzey İrlanda sorununun diyalog yoluyla nasıl çözülebildiğini merak eder. Ders alırsanız tarih, sizi de kaydeder. Ders almayanlar, olsa olsa hatıralarında özür diler.”

Mümtaz'er Türköne: Sapla Samanı Ayırmak

Zaman’dan Türköne, açlık grevi eylemcilerinin taleplerinden biri olan anadilde savunma hakkını köşesine taşımış. Lozan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dikkat çekerek Türköne, “  Peki bu tartışmanın sebebi ne? Sebep, güya bir strateji. Bu hak verilirse daha fazlasını isterler, hepsi hemen verilirse bu sefer başka bir şey isterler. Temel hakları, farklı etnik kökenden gelenlere karşı bir stratejik silah olarak kullanırsanız bu silah eninde sonunda gelip sizi vurur. AK Parti’nin söz verdiği bir düzenlemenin PKK tarafından açlık grevinin gerekçesi olarak kullanılması örneğinde görüldüğü gibi.Sapla saman birbirine karıştırılmasın. İnsan hakkı, vazgeçilmez ve devredilmez haklardandır. İnsan insan olduğu için tartışmasız bir şekilde bu haklara sahiptir. İnsan hakkını siyasî tartışma veya pazarlık konusu yapmak toplumsal mutabakatı ve hepimizin üzerinde yaşadığı hukuk zeminini tahrip eder” diyor.

Murat Belge:  Grevde iki ay

Taraf’tan Belge, Açlık grevleri konusunda inatlaşmaya dikkat çekiyor. “Ortamı yumuşatmayı amaçlayan birkaç cılız girişim oldu, ama başta Başbakan, durumu değiştirme imkânına sahip olanlardan gelen, bunun tam tersi yönde: inatlaşmayı teşvik ediyor, öfke dozunu yükseltiyor” diyen

Belge, yazısında devamla şunları ifade ediyor;

“Yöntemin ana çizgilerini çizen, ruhunu şekillendiren ve uygun kelimelerle durmadan dile getiren, Başbakan. Ama bu memlekette böyle düşünen, daha doğrusu “hissiyat”ı böyle biçimlenen çok kişi var. Ayrıca, Kürtler’e karşı bu tavır, hiç hafife alınamayacak birçok ayrımı birdenbire geçersiz kılabiliyor: bakıyorsunuz, Atatürkçü ile İslâmcı, Kürtler’e karşı bu tavrı almakta birleşiveriyor. Yani, kendilerinden önce MHP’nin gelip yerleştiği arsada buluşuyorlar. Açlık grevi yapanlar, yaptıkları işi sürdürürlerse, sürdürdüklerinde, birer ikişer, ölmeye başlayacaklar. Başbakan “show” dedi, “blöf ve şantaj” dedi. Bu çizgisini değiştirmeyeceği belli. Zaten bugünlerde Başbakan’ın idam cezasını geriye getirmek üzere en azından “fikrî” bir uğraş içinde olduğu görülüyor. Yakında bu “fikrî” uğraşın “amelî” sonuçlar vermesi şaşırtıcı olmaz. Çin’de ve Rusya’da idam varmış; bizim ne eksiğimiz var Çin’den ve Rusya’dan? Avrupa’da yokmuş... Zaten bizim mizacımızla Avrupa’nın teamülleri birbirini hiç tutmaz. Daha iyi. Hem böylece o “AB üyeliği” safsatası da bitmiş olur, ciddi konulara bakarız.”

Cengiz Aktar: Kent Terörü

Taraf’tan Aktar, köşesinde İstanbul tartışmalarına değinmiş.  Aktar; “İstanbul’un modernleşmesi elbet şimdi başlamıyor. Zeynep Çelik’in “Değişen İstanbul:19. yüzyılda Osmanlı Başkenti” eserine bakmak kâfi. Daha yakında Dalan döneminde yapılan berbat müdahaleler var. Üstelik kimse kentte iyileştirme yapılmasın demiyor. İtiraz edenler oldu bittiye, gizli kapaklı iş yapma biçimine, hukuk karşısında pervasızlığa ve ben bilirim küstahlığına karşı.  Örnek: Gezi Parkı dükkânları birdenbire karantina altına alındı ve işyerleri çevresi dükkân sahiplerinin demesiyle “Nazi Kampları” gibi giriş ve çıkışa izin verilmeyen alanlara çevrildi.  Örnek: Taksim’in artık yaşanmayan bir alan olduğu iddiasının karşısında Kongre Vadisi’nin gerçekten insansızlaştırılması başarısı... Belediyenin neyi iyi yaptığına gelince: Kış ayazında kentte çiçeklendirme; İstanbul’da yaşayan hayvanların dahi kullanmadıkları kaldırımlar yaparken Beyoğlu kaldırımını yıllardır yapamama ustalığı... Bu müzmin beceriksizlik, hesap vermezlikle birleşince ortaya belediyenin we bsitesindeki “Taksim Meydanı Düzenleme Animasyonu” çıkıyor. Baktığınızda yayalaştırma adı altında tamamen arabaya öncelik veren bir proje olduğu açık” diyor.

 “İşte hukuksuzluğun hukukun yerine geçtiği kentte terör estiren sistemden örnekler... Terör illâki bildiğimiz ateşli silâhla olmuyor. Tünel, paravan, kepçe, beton mikseri, buldozer, fore kazık makinesi ve araba çekici kent terörünün edevatı...” diyen Aktar, karşı tepkilerin de AK Parti karışıtlığı ile karıştığına dikkat çekiyor. 

Kategoriler

Güncel Basın