İzlanda: Eylem Halindeki Doğrudan Demokrasi

İzlanda’nın anayasa hazırlama deneyimi, böyle sürece başlama yolunda olan Türkiye için birçok ipucu içeriyor. Vatandaşlar anayasal konseye nasıl seçilir? Yeni bir anayasa nasıl yapılır? Anayasal konsey ne tür siyasi güçleri dengelemek durumundadır? Bu süreçlerin en başından beri içinde olan Thorvaldur Gylfason anlattı, Halit Yerlikhan çevirdi.

Thorvaldur Gylfason

20 Ekim 2012 tarihinde İzlanda halkı, 2008’deki finansal kriz akabinde ihtiyaç duyulmuş olan, parlamento değil, anayasal konsey tarafından teşkil edilen yeni anayasa taslağını oylamak için sandığa gitti.

Taslağın hazırlanması sürecine, seçmen kütüğünde kaydı bulunan vatandaşlar arasından rastgele seçilmiş olan 950 kişiden mürekkep ulusal bir meclis rehberlik etti; bunun anlamı, 18 yaşını doldurmuş her İzlanda vatandaşının bu meclise seçilmek için eşit şansa sahip olduğuydu. 2010 yılının sonlarına doğru toplanan meclis, parlamentonun da 63 lehte oya karşı sıfır aleyhte oyla onadığı üzere, ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu yönündeki kanaatini deklare etti. Ayrıca her vatandaşın bir oy hakkının bulunduğu ya da ülkenin doğal kaynaklarının bütün bir ulusa ait olduğu gibi yeni anayasanın ihtiva etmesi gereken bir takım maddeleri belirledi.

Sıradan vatandaşların karşısına, ülkelerinin anayasasını sil baştan yazma fırsatı öyle her gün çıkmıyor. Diğer 522 İzlandalı gibi ben de, anayasal konsey adaylığı için kolları sıvadım. Arkadaşlarım, adaylığım lehine 50 dilekçe topladı, bu, sunulabilecek maksimum dilekçe sayısıydı -Adaylığını deklare eden vatandaşların, minimum 30 adet destek mahiyetinde dilekçe sunması gerekiyordu-. Akabinde Afrika’ya gitmek için İzlanda'dan ayrıldım, seçim sonrasına kadar da geri dönmedim. Adaylığımı bir kampanyayla duyurma yoluna gitmediğim için tek bir kuruş bile harcamadım. Tıpkı diğer adaylar gibi, devlet radyosuna -şahsen Güney Afrika’dan telefon bağlantısı kurmak suretiyle- 3 ila 4 dakikalık bir mülakat verdim ve adayların katkılarına açık olan bazı web sitelerine birkaç kısa yazı yolladım. Ayrıca Facebook’ta şahsi bir sayfa açıp, arkadaşlarıma yönelik birkaç kısa mesaj yazdım. 2003’ten beri her hafta bir makale verdiğim, ulusal ölçekte yayımlanan gazetem, adaylığımı ilan etmem akabinde seçim sonuçlanana değin yazılarıma ara vermemi istedi. Adayların büyük çoğunluğu değilse bile pek çoğu, tıpkı benim gibi küçük çaplı tanıtım faaliyetlerinde bulundular. Adayların pek azı adaylıklarını bir reklam kampanyası tertip etmek suretiyle ve büyük paralar harcayarak duyurma yolunu seçti. Bu seçim, bildiğim kadarıyla ülke tarihinin en masrafsız ve medeni seçimi oldu. Seçime katılım oranı yüzde 37’ydi. Bu seçimin genel bir seçim olmaması ve muhtelif siyasi güçlerin statükoyu muhafaza etmek maksadıyla sürece kara çalmaya dönük uğraşıları, hatta destekçilerini anayasal konsey seçimini boykot etmeye dahi çağırmış oldukları göz önüne alındığında bu, kayda değer bir orandı. Yine de, siyasi partiler ne anayasal konseyin çalışmalarına müdahil oldu, ne de seçim sürecinde herhangi bir adayın arkasında durdular.

Halk tarafından seçilip, parlamentoca atanan 25 üyeli anayasal konsey, ulusal meclisin formüle etmiş olduğu önergeleri somut ve de tutarlı bir anayasa taslağına dönüştürme işini böylelikle sırtlanmış oldu. Süreç, 300’ün üstünde gönüllü olarak hazırlanıp, yollanmış rapor ve anayasal konseyin interaktif sitesine bırakılan binlerce yorumun şahitlik ettiği büyük bir halk katılımıyla şekillendi. 2011 yılının ortalarında, halkın gözleri önünde ve katılımına açık bir biçimde yapılan dört aylık bir çalışma sonucunda -Philadelphia Konvansiyonu da, dört aylık, fakat kapılar ardında gerçekleştirilen bir çalışma sonucu hazırlanmıştı- konsey, tüm bu çabanın ürünü olan taslağı oybirliğiyle kabul etti. Bundan 8 ay sonra, 2012 yılının başlarında parlamento, konseye bir takım önerilerle geri döndü. Dört günlüğüne bir kez daha toplanan konsey, parlamentonun önerileri doğrultusunda metinde bir takım değişiklikler yaptı. Parlamentonun önerilerinin büyük bir kısmı, taslaktaki bir takım ifadelerin netleştirilmesi yahut daha başka kelimeler kullanılarak yeniden yazılmasına yönelikti. Metinde çok az özsel değişiklik yapıldı. Ortaya çıkan metin, bir kez daha oybirliğiyle parlamentonun dikkatine sunuldu. Dört ay sonra, 13 çekimser, 15 aleyhte ve 35 lehte oyla parlamento, taslağa ve onun temel hükümlerine yönelik olarak 20 Ekim 2012 tarihinde ülke çapında referanduma gidilmesini kararlaştırdı. Referandum tartışmaları mecliste bir hayli çekişmeli ve de sancılı geçti; ancak muhalefetin taslağın referanduma gitmesine mani olmaya dönük çabaları sonuçsuz kaldı.

Seçim pusulasında ‘’evet’’ veya ‘’hayır’’ denerek yanıtlanabilecek, 6 adet soru vardı. Seçmenler, bu altı sorunun altısını da kayda değer bir oranda evet diyerek yanıtladılar. Muhtemelen parlamentodaki çoğunluğun maksadı, bu yolla azınlığa halkın yalnızca bir bütün olarak taslağı onaylamadığı, aynı zamanda taslağın tüm temel maddelerini de benimsediklerini göstermekti. Stratejileri işe yaradı. Referanduma seçmen katılımı yüzde 49 oranında oldu. Bu oran, 2000 yılından bu yana yüzden fazla referandum deneyimlemiş olan İsviçre’nin ortalamasının bir hayli üstündeydi.

Referandumda sorulan sorular ve yanıtları şu şekildeydi:

1- Anayasal Konsey’in önerdiği taslağın yeni bir anayasa için temel teşkil edebilecek nitelikte olduğu kanaatinde misiniz? Halkın yüz 67’si Evet dedi.

2- Halihazırda özel mülk statüsü taşımayan doğal kaynakların bütün bir ulusa ait olduğunun ilan edilmesi önerisini doğru buluyor musunuz? Halkın yüzde 83’ü Evet dedi.

3- Yeni anayasanın İzlanda’nın ulusal kilisesine yönelik maddeler içermesi teklifine katılıyor musunuz? Halkın yüzde 57’si Evet dedi.

4- Yeni anayasanın seçmenlerin vekil adaylarını parlamentoya doğrudan, partilerin hazırlamış oldukları listelerden bağımsız biçimde göndermelerini mümkün kılan maddeler içermesini doğru buluyor musunuz? Halkın yüzde 78’i Evet dedi.

5- Yeni anayasanın parlamentoda farklı seçim bölgeleri arası sandalye dağılımını eşitleyecek maddeler içermesini onaylıyor musunuz? Halkın yüzde 67’si Evet dedi.

6- Yeni anayasanın, seçmenlerin belli bir bölümünün talep etmesi halinde, herhangi bir spesifik hususta ülkeyi referanduma götürebilmelerini mümkün kılacak maddeler içermesini onaylıyor musunuz? Halkın yüzde 73’ü Evet dedi.

Halkın tercihlerini bu denli net, dolambaçsız bir biçimde ortaya koyması akabinde parlamento, taslağa nihai şeklini verip, onaylamak durumundaydı. 1944 anayasası uyarınca anayasa taslağının yürürlüğe girmesi için, 2013’ün Nisan ayında gerçekleşecek olan gelecek seçim akabinde teşkil olunacak yeni parlamentonun da onayı gerekiyor.

Tam bu noktada işler karmaşık bir hal alıyor. Muhalefet ve onu destekleyen güçlerin anayasa taslağının yürürlüğe girmesine karşı olmak için en az üç sebepleri var. Birincisi, hükümetin fiili olarak bedelsizce avlanma kotaları tanıdığı balıkçılık endüstrisiyle olan bağları, ki mevcut anayasa taslağının yürürlüğe girmesi halinde bu gayrimeşru uygulama nihayete erecek. İkincisi, seçim bölgeleri arası sandalye dağılımının eşitlenmesi ve herkesin oyunun eşit sayılması durumunda muhalefet vekillerinin bir kısmının yeniden seçilebilmeleri şansı minimize olacak. Üçüncüsü, tasarının şeffaflığı destekleyen, bilgi edinme hakkına yönelik maddeleri, ülke siyasetinde oldukça yaygın olan gizlilik kültürünü bertaraf etmeyi hedefliyor: Diğer pek çok sıkıntı bir yana, bu kültür, 2008’deki finansal krizin yolunu hazırlayacak şekilde, siyasi elitlerin 1998-2003 yılları arasında bankaları Rus-tipi, hesap verilebilirlikten yoksun bir biçimde özelleştirebilmelerini mümkün kılmıştı.

Muhalefet, tasarı üçte ikilik bir oranla halk tarafından kabul edilmiş olsa dahi, parlamentonun tasarıyı ciddi ölçüde değiştirebilme hakkında ısrar ediyor. Bazıları muhalefetin taslağı hiçleştirmek niyeti taşıdığı düşüncesinde. Parlamento çoğunluğu ise, tam tersine, halkın iradesine saygı duyulması; belki birkaç küçük düzeltme yapılarak, fakat özüne dokunulmadan, konseyin 2012’deki toplantısında onaylamış olduğu tasarının kabul edilmesi gerektiğini düşünüyor. Taslağa yönelik süreğen halk desteğini arkasına alan başbakan, 2013 seçimleriyle aynı dönemde, seçimler akabinde oluşacak yeni meclisin taslağı geçersiz kılmaya yönelik bir hamlede bulunma olasılığını azaltmak maksatlı bir önlem olarak ikinci bir kez daha referanduma gidilebileceği ihtimalinden söz etti. Her halükarda tasarı, mecliste daha çok tartışılacak. Referandum sonrasında başbakan, ‘Bundan sonra parlamento, halkının göz hapsi altındadır’ şeklinde bir açıklama yaptı.

Ülkeler, ortalama 19 yılda bir anayasalarını yeniliyor. 1789 tarihli, Madison’a yazmış olduğu ileri görüşlülüğünü yansıtan bir mektubunda Thomas Jefferson, ‘Tüm anayasalar... doğaları itibariyle 19 yılda bir eskirler’ demektedir, zira dünya, ‘bizzat yaşayanlara aittir’ ve bundan ötürü her kuşak kendi anayasasını yapma hakkına sahiptir. Taslağın muhtevasını inceleyen Chicago Üniversitesi araştırmacıları, onaylanması halinde yeni İzlanda anayasasının 60 yıllık bir ömre sahip olacağı tahmininde bulunuyor ve ekliyor: ‘Doğru metni yürürlüğe sokmak, anayasanın ömrü açısından kritik bir öneme sahiptir. İzlanda, anayasanın hazırlanması sürecinde geniş bir halk katılımını sağlamak hususunda oldukça başarılıydı. Bu başarının, başkaca ülkelerde anayasaların ömrünü uzatan bir faktör olarak rol oynadığı bilinmektedir’.

İngilizceden çeviren Halit Yerlikhan. Yazının orijinali için tıklayın

İzlanda Üniversitesi’nde Ekonomi Profesörü olan Gylfason, yeni anayasa taslapı hazırlamak için seçilen Anayasal Konseyi üyelerinden.

Şapgir'de bu hafta;


 

Kategoriler

Şapgir