21 Kasım Basın Özeti – Köşe Yazarları

İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarının ardından başlayan gerilim köşe yazarlarının gündeminde. Kürt sorunu tartışmaları da gündemdeki yerini koruyor.

Star’dan Fehmi Koru, Gazze’de devam eden gerginlik ve Kürt Bölgesi ile Irak Merkezi Yönetimi arasında devam eden gerginliklere dikkat çekerek farklı bir sıcak gelişmeye kendimizi hazırlamamız gerektiğini yazdı. Koru, ABD diplomatik kaynaklarına yakın gazeteciler David Ignatius ve Tom Ricks’in İsrail saldırılarının İran provası olduğu değerlendirmelerine de köşesinde yer vermiş.  

Radikal’den Cengiz Çandar, İsrail’in saldırılarının ardından başlayan diplomatik trafiğe dikkat çekerek Gazze’ye yönelik kara harekatının gerçekçi olmadığını belirtiyor. Başbakan Erdoğan’ın Davos zirvesiyle başlayan süreç içinde imajının, Gazze saldırıları süresince sağlama aldığını belirten Çandar, ateşkes sağlansa da ABD’nin bölge ülkelerindeki nüfusunun daha da azaldığı bir dönemde çözüm ihtimalinin zayıfladığı bir evreye girilmiş olacağını söyledi.

Milliyet’ten Fikret Bila, Erdoğan ile Obama’nın Gazze konusundaki çatışmalarını anımsatarak ABD’nin Ortadoğu konusunda İsrail’in geleneksel bakışından vazgeçmeyeceğini belirtmiş. Bila, Gazze’nin yanı sıra Suriye ve Irak’taki gelişmelere dikkat çekerek PKK problemini çözemeyen Türkiye’nin bütün bu olasılıkları hesaplayarak politika kurması gerektiğini belirtti.

Taraf’tan Ahmet Altan, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere dikkat çekmiş, Başbakan Erdoğan’ın “ölçeksek adam gibi öleceğiz” sözlerine atıfta bulunarak “Şu anda dehşet ve savaş Ortadoğu’nun her yanında. Ortadoğu sanki kendi İkinci Dünya Savaşı’nı bir kere daha yaşamaya hazırlanıyor. Kendi Ortaçağı’nı böyle son bir savaşla bitirecek gibi belaya yaklaşıyor. Filistin-Yahudi savaşı, Irak-Kürdistan savaşı, Suriye iç savaşı, Türkiye’nin Kürtlerle savaşı, Yemen’de, Ürdün’de ayaklanmalar, Arap sultanlıklarındaki fokurdayan huzursuzluklar, Müslümanlar arasındaki mezhep çekişmeleri bir büyük savaş yumağı oluşturacak duygusu yaratıyor bende. “Kanı kanla yumazlar” diyoruz ama Ortadoğu “kanı kanla yumayı” seviyor. Aklı “akılsızca saf” bulan bir coğrafya burası. Ortadoğu, “adam gibi yaşamayı” ancak bir kez daha “adam gibi öldükten” sonra mı keşfedecek? Ortadoğu’nun “son büyük savaşına” mı yaklaşıyoruz? Ortadoğu böyle bir ihtimali “adam gibi ölmek” isteyen bir akılla önleyemez ama dünyanın gelişmiş ülkeleri müdahale edip, bu bölgedeki Ortaçağı da “yeni bir savaş olmadan” bitirmeye belki yardım eder” tespitlerinde bulundu. 

Hasan Cemal'den ateşkes çağrısı

Milliyet’ten Hasan Cemal, Kürt sorununda gelinen noktanın ‘Hayırlı bir nokta’ olduğuna dikkat çekti. Silahların susması için kararlık göstermesi gereken kişinin Başbakan Erdoğan olması gerektiğini belirten Cemal,  şu tespitte bulundu, “Erdoğan’ın bu gücü var.İsterse, siyasal iradesini barış yolunda kararlılıkla kullanabilir. Birkaç yıl önce bunu yaptı. Bir daha yapabilir. Yakın geçmişte yaşamış olduğu hayal kırıklıklarından, farklı seslere kulak vererek çıkarabileceği derslerle yeni bir barış süreci için düğmeye basabilir”  Cemal barış sürecinin ilk adımının Öcalan’ın yapacağı çağrıyla PKK’nın gerçek bir ateşkes ilan etmesi oluğunu vurguladı.

Zaman’dan Etyen Mahçupyan, Oslo görüşmelerinin basına sızdırılmış olmasının süreci bitirdiğini hatırlattı. Mahçupyan, “Oslo görüşmeleri devletle PKK'nın masaya oturabildiğini, yani devletin PKK'yı muhatap aldığını gösterdi. Devletle isyancı herhangi bir örgüt arasındaki meşruiyet asimetrisini dikkate aldığımızda, bunun Kürt siyaseti için büyük bir başarı olduğu açıktır. PKK dikkate alınan, konuşulan ve sözü dinlenen bir siyasi özne olduğunu kanıtlamış oldu ve bütün dünyanın nezdinde ‘terörist' yaftasından sıyrılma şansı yakaladı. Oslo görüşmeleri yarıda kalmış olsa bile, PKK'nın önüne sivil siyaset alanında aktörleşme, meseleyi uluslararası platforma taşıma ve Türkiye devleti üzerinde psikolojik baskı kurma şansı çıkmıştı. Ancak PKK bu yolu tercih etmedi” değerlendirmesinde bulundu.

Mahçupyan, şu tespitlerde bulundu; “Bugün Kürt hak ve özgürlüklerinin hiçbiri için şiddete ihtiyaç yok. İfade özgürlüğünün sınırları yeterince genişlemiş durumda ve sivil siyasetin önünde engel bulunmuyor. Bu durumda toplumun ‘acilciliğe' davet edilmesinin bir karşılığı yok. PKK ilginç bir biçimde, en güçlü olduğu noktada, kendi bindiği dalı kesme ve meşruiyet zaafı olan bir konuma sarılma basiretsizliği gösteriyor.”

 

Kategoriler

Güncel Basın