Pınar Selek için büyük dayanışma

Yaklaşık 15 yıldır ‘Mısır Çarşısı komplosu’ ve bitmek bilmeyen yargılamalarla kuşatılan sosyolog-yazar Pınar Selek’e ilişkin son duruşmada yaşanan hukuk skandalı, kamuoyunda büyük infial uyandırdı. Dünyadan ve Türkiye'den Pınar Selek'e yoğun destek veriliyor. Selek, Agos okurlarına gönderdiği mektupta, “İnanıyorum ki dayanışma ve sevgi kazanacak. 13 Aralık’taki duruşmaya kadar bu sevgi mucizeler yaratacak” dedi.

KARİN KARAKAŞLI
karinkarakasli@agos.com.tr


Dünyadan ve Türkiye’den pek çok STK’nın destek verdiği toplantıda avukat Akın Atalay dava boyunca yaşanan hukuksuzlukları tek tek gözler önüne serdi. 

On dört buçuk yıldır Mısır Çarşısı komplosu ve bitmek bilmeyen yargılamalarla kuşatılan sosyolog-yazar ve aynı zamanda can arkadaşım Pınar Selek’e ilişkin son duruşmada yaşanan hukuk skandalı, kamuoyunda büyük infial uyandırdı. Her gün bir başka isyan haberi, köşe yazısı ve televizyon programının konusu olan gelişme, 27 Kasım Salı akşamı Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen basın ve dayanışma toplantısının da gündem maddesiydi. Uluslararası PEN, PEN Almanya, FİDH-Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu gibi önde gelen yabancı kuruluşlar ve Türkiye’den sivil toplum örgütlerinin de destek duyuruları yolladıkları gecede, Pınar Selek’in avukatlarından Akın Atalay dava boyunca yaşanan hukuksuzlukları bir bir gözler önüne serdi.

Hatırlanacağı üzere Pınar, Kürt hareketi ile ilgili bilimsel  çalışmasına el konulduktan ve gözaltında ağır işkenceye uğradıktan sonra sahte rapor, karartılan delil ve yalan ifadelerle üretilen Mısır Çarşısı komplosuyla boğuşmak zorunda bırakıldı. Türkiye ve dünyada kamuoyunun büyük ilgi gösterdiği davalar sonunda üç kez beraat eden Pınar Selek için 22 Kasım’da görülen yan duruşmada, mahkeme başkanının raporlu olmasından istifade eden geçici başkanlı heyet, yetkisiz ve geçersiz olarak kendi beraat hükmünü bozduğunu açıklamıştı.

Akıllara durgunluk veren yasaya aykırı bu operasyon üzerine gözler şimdi 13 Aralık olarak açıklanan yeni duruşmaya çevrildi. Dayanışma gecesinde söz alan son duruşmanın tanıklarından Lambda İstanbul gönüllüsü Yeşim Başaran izleyici gözüyle salondaki garabeti paylaşırken, felsefe profesörü Zeynep Direk de hukukun bir silah gibi masum bir insanı öldürmek için kullanıldığını ifade etti. Yazar Yıldız Ramazanoğlu, Pınar’ın Samet Behrengi’nin ‘Küçük Karabalık’ kitabındaki, koşullara boyun eğmeyen kahramana benzetti.  Bana da Pınar’ın çağrısını anımsatmak düştü: “Yurtdışına çıkma nedenim, biraz uzak kalmaktı. Şimdi durum değişti. Sanki zorunlu hale geldi.  Bunu da kimsenin kabul etmemesi gerek. Ne olur ülkeme dönmem için herkes bir şey yapsın.”

Elden gelen her şeyi ve daha fazlasını yapmaya söz verdik hep birlikte. Başka türlü bir hayat  mümkün değil diye.

28 Şubat bu davada sürüyor

Ali Bayramoğlu

Pınar Selek davası 28 Şubat sürecinde, o günlerin koşullarında açılmış bir dava. Hâlâ da süregidiyor. Tarz olarak hukukun adalet sağlamak yerine, sıkıştırmak, boğmak, kriminalize etmek işlevinden hareket ediyor.

28 Şubat, hukukun inanılmaz siyasallaştığı bir dönemdi. İkinci özelliği kimliklerin suç nesnesi haline getirilmesiydi. Kürt, İslamcı, solcu kimliğe sahip olmak, suçlanmak ve mahkûm olmak için yeterli neden oluyordu. 28 Şubat’ı bu hale getiren devlet içindeki aktif bir yapıydı. Buna derin devlet dedik, askeri devlet dedik, Susurluk devleti dedik. Ama sonuç olarak iki açıdan devletin içindeki bu doku, yargının siyasallaşmasına ve o tür siyasi fonksiyonlar vermesine neden oldu. Bunlardan biri ağır bir zihniyet sorunu. Devlet merkezli bakan, tek doğrudan hareket eden modernist, aşırı sağcı bir hakikat anlayışının ötesinde daha önemli olansa yapılanmalardı. Askerin egemen olduğu doku, mahkeme ve savcı yapılanmasını da beraberinde getirdi. Bugünkü benzerlik buradan hareketle okunabilir. Bugün değişim sürecinden bahsetmekle birlikte 28 Şubat’a bir geri dönüş var gibi geliyor bana. Hukuk tekrar kimliği suç nesnesi haline getirmeye başladı. Bunu biz aslında Hrant davasında yavaş yavaş sona erdirdiğimizi düşünürken bugün yeniden sadece Kürt olmak ya da Kürt siyasi alanı içerisinde figür olmak bir suç nesnesi olmanıza yetiyor. Bunu KCK davalarında çok açık görüyoruz; Ahmet Şık, Nedim Şener davasında gördük. Suç ve delil ilişkisinden çok suç ve kimlik ilişkisi üstüne giden bir süreç bu. Bu süreklilikte maalesef devlette hâkim olan şey iktidar odakları. Bugün Türkiye devletinin içinde çok ciddi iktidar kavgaları yaşanıyor. Cemaat bu kavgaların ayaklarından biri, AK Parti’nin aktif bir grubu başka bir ayağını oluşturuyor. Bu kavgalar içerisinde Kürt meselesi önemli bir zemin olmaya başladı. Kürt meselesi üzerinden kişileri cezalandırmak, aynı zamanda bir iktidar alanı kullanmanın da araçlarından biri. Pınar Selek davasının da böyle bir süreklilik içinde birileri için anlam taşıdığını düşünüyorum. Ve o iktidar kavgalarını savcıların, yargıçların verilmiş hükümleri ve uygulamalarından görüyorum.

‘Bu cadının uluorta yakılmasına kimse izin vermeyecek’

PINAR SELEK

Dilim tutuldu. Mahkemeye yapılan darbeyi ilk duyduğumda ağzımdan çığlık gibi dökülen sözlerin devamı gelmedi. Gazeteciler sormaya devam etti ama artık konuşmak benim için taş kırmak gibi. Tabii ki zorluyorum kendimi, çünkü konuşmam lazım. Şimdi ise daha tuhaf, daha bambaşka bir duygu… Çünkü Agos, gazete olmanın ötesinde bir anlam taşıyor benim için. En sevdiğine daha kalıcı bir söz söylemek istersin. Taşların en dibine sıkışmış gülü koparıp vermek. Neyse, galiba o güle bir süre sonra ulaşacağım… Şimdilik bu kâbus içinde aslında neyle boğuştuğuma dair bir şeyler söylemekle yetineyim.

On dört yıl boyunca, birçok kavgayı iç içe verdim. Bunlardan biri de mağduriyet konumuma karşı oldu. Ne yaparsam yapayım, ülkemin gündemine sürekli bu mağduriyetle birlikte geldim. Bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu bildiğim için, bu havaya girmemeye, mağdur konumuna sıkışmaktan kaçınmaya çalıştım. Mahkeme kabusundan sonra ağzımdan çığlık gibi çıkan “Dilimin acılaşmasına izin vermeyeceğim” sözü de bununla ilgili.

Acılaşmaya karşı durmak gündelik hayatın dışında da çok önemli. Politikada, edebiyatta… Acıları dile getirmekten bahsetmiyorum, dile getirişteki acılıktan daha çok. Bu acılık Hrant’ın deyimiyle kandaki zehrin dışa vurması gibi geliyor bana. Ben de dilimin acılaşmasına izin vermeyeceğim derken, politik duruşumu dogmaların, tarihsel zorunlulukların, travmaların içine sokmayacağım diyorum. Mağduriyet havasından bu yüzden uzak duruyorum. Benim için, politika, özgürlük için yapılıyorsa, yeni bir yol açmaktır. Önüme serilen yolun dışına bakmak, yaratmaktır. Kendi hayatımız üzerine karar verirken de öyle… Esas yaratıcılık sana yapılanın, dayatılanın dışına çıkabilmekte yatıyor. Tarih boyunca bize türlü acıların eseri olmak düştü. Ben acının bir sonucu olmak istemiyorum.

Çünkü ben, çocukluğumdan beri, aşka dayalı radikal duruşumu ilmek ilmek işledim… Belki ilk bakışta çok naif görünebilir ama kökten özgürlük politikasının temeline sevgiyi koymadın mı, temelsiz bina gibi hemen yıkılır. Ben işte şimdi sevgiyle dayanıyorum. Dayanışmayla. Bir haftadır kendimi bir an bile yalnız hissetmediğim için. İnanıyorum ki dayanışma ve sevgi kazanacak. Kimse bu cadının böyle uluorta yakılmasına izin vermeyecek. 13 Aralık gününe kadar bu sevgi mucizeler yaratacak…

Derdini dert edinme zamanı

Ayşe Gül Altınay

15. yılına girmiş bir dava, 46 duruşma, sayısız rapor, 3 beraat, onlarca usulsüzlük ve hukuk-dışı uygulama, ve sürekli şekil değiştiren işkence sahneleri… Dile kolay: Bir kadının yetişkin hayatının büyük kısmı zaten patlamamış bir bombayı patlatmadığını ispat etmeye çalışmakla geçmiş. Avukatının bile inanmakta – ve anlaşılır kılmakta – zorlandığı bu sürreel sürecin tanıkları olan bizler içinse kötü bir bilim kurgu romanı gibi olan bitenler. Ancak absürd komedi olarak kabul görecek bir senaryo, bir hayatı gözümüzün önünde karartmaya devam ediyor. Çabalıyor diyelim. Çünkü Pınar’ın hayat enerjisi öyle karartılabilir cinsten değil. Kimsenin dokunmaya cesaret edemediği konularda gözlerini ve kulaklarını kocaman açmaya, araştırmaya, öğrendiklerini hiç vakit kaybetmeden herkesle paylaşmaya devam ediyor Pınar. Herkesin derdini dert ediniyor. Şimdi hepimizin Pınar’ın derdini dert edinme zamanı. En başta hukukla, sonra da her birimizle alay edilerek hayata geçirilen bu adaletsizlikler silsilesini görünür kılmak bu tanıklığın bize yüklediği en temel sorumluluk. 

Kategoriler

Güncel Gündem