Başka bir kent mümkün

Ecem Yıldırım, İstiklal Caddesi’nin kamusallığını gölgeyen markalardan, disipline edilerek tektipleştirilmesinden dem vuruyor yazısında. 22 Aralık Cumartesi, saat 16:00’daki Emek Sineması için yapılan eylem çağrısına da kulak vermeye davet ediyor herkesi.

Ecem Yıldırım
ecemyldrm1989@hotmail.com

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,

aynı mahallede kocayacaksın;

aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.

Başka bir şey umma-

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,

öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

 (Konstantinos Kavafis, Şehir)

 

Türkiye 1991'de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı onaylarken bazı maddelere çekince koydu. Söz konusu maddeler yerel yönetimlerin yönetsel yapılarının kendilerince belirlenmesi gibi son derece önemli konularla ilgiliydi. Bu maddelere çekince konularak yaratılan boşluk merkezi yönetimin yerel yönetimlere müdahalesinin önünü açtı. Hala bunun sancısını çekiyoruz. Merkezi yönetim durması gereken yeri bilmiyor. Başbakan kentsel dönüşüm kapsamında 33 şehirde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen yıkımın emrini canlı yayında veriyor. Başbakan talimat veriyor, belediye yıkıyor.

Yerel yönetimlerin çoğu da özerklik kaybını sorun haline getirmek yerine sermaye ve merkezle birlikte hareket ediyor. Bu ittifak, ardında yıkım ve zorla tahliye operasyonları bırakarak yol alıyor. Tüm bunlara, kamu adına kamu yararı için yapıldıklarının altı çizilerek meşruiyet sağlanmaya çalışılıyor. Beyoğlu Belediyesi'nin Asmalımescit'teki işgaliye operasyonundaki tutumunda da bunu gördük. Yapılan açıklamada belediyenin, haksız kazanç yoluna giderek kamu düzenini bozan işletmelere müdahale etmek zorunda kaldığı belirtildi.

Asmalımescit'te kamusal alan kaybının önüne geçmek için harekete geçtiği iddiasında olan Beyoğlu Belediyesi reklam panosuna dönen İstiklal Caddesi için kılını kıpırdatmıyor. Markaların reklam savaşı caddenin kamusallığını gölgeliyor. Sokaklar geçici özelleştirmelerle ticarileştiriliyor. Ulusal ve uluslararası markalar cadde üzerindeki mağaza sayısını arttırma yoluna gidiyor. Taksim Meydanı'nı yayalaştırma adı altında insansızlaştırılma projesi toplumsal iradenin üstünü çiziyor. Beyoğlu disipline edilerek tektipleştiriliyor ve bir tüketim merkezi olarak yeniden kurgulanıyor.

Kapitalizm kurduğu meta uygarlığıyla kentleri de dönüştürüyor. Metalaşan kentler küreselleşmeyle beraber uluslararası sermaye ile bütünleşerek ranta zemin oluşturan rekabet alanları haline getiriliyor. Bu süreçte de kamusal alanların ve kentsel sit alanlarının ranta dönüştürülme çabası ortaya çıkıyor. Demirören AVM bu çabanın bir ürünü. Kentsel sit alanında inşa edilmiş bir alışveriş merkezi olarak sermayenin bir cadde üzerindeki iktidar arayışını temsil ediyor.

Demirören AVM Beyoğlu'nun kamusallığını kaybedişinin önemli duraklarından da biri aynı zamanda. Kültür Varlıklarını Koruma Yasası'na göre Demirören AVM'nin yüksekliği inşa edildiği yerdeki tescilli kültür varlığı Cercle d'Orient binasının yüksekliğini aşmamalıydı. İnşaat izni bu şartla verilmişti. Peki ne oldu? Rant elde etmek için kaçak kat çıkıldı. Demirören AVM Cercle d'Orient binasının neredeyse iki katı yüksekliğe ulaştı. İnşaat alanı önce tadilat bahanesiyle sonra da genişleme yoluyla projede öngörülenin neredeyse 3 katına ulaştı. 

Beyoğlu Belediyesi kentsel sit alanına alışveriş merkezi inşa edilmesini öngören bu projeye ruhsat vererek kamu yararını hiçe saydı. Bırakın alışveriş merkezinin getireceği ekstra yoğunluğu, mevcut yaya ve araç trafiğini bile kaldıramayan bir alan söz konusu. Kentsel site verilen zarar da gün gibi ortada. İnşaat sırasında birçok bina zarar gördü. Ağa Camii ile Sinepop Sineması'nın duvarlarında ve yerlerinde çatlaklar oluştu. Sadece Beyoğlu Belediyesi değil, Yenileme Kurulu da projenin önünü açtı. Proje onay yetkisinin 2007 senesinde Bakanlar Kurulu kararıyla Koruma Kurulu'ndan Yenileme Kurulu'na geçmesi tesadüf değil.

Emek Sineması

Sosyal Güvenlik Kurumu'na yani kamuya ait Cercle d'Orient ve binanın içerisinde yer alan Emek Sineması da hedef tahtasında. Kamer İnşaat'ın Grand Pera projesi binanın üzerinde konumlandığı yapı adasının yıkımını öngörüyor. Amaç yeni bir alışveriş merkezi inşa etmek. Emek Sineması'nın bu alışveriş merkezinin 4. katında kopyalanması planlanıyor. Kentsel sit alanındaki bir kültür varlığı yıkılmak isteniyor ve bu projenin bir restorasyon projesi olduğuna inanmamız bekleniyor.

Beyoğlu Belediyesi de Kültür ve Turizm Bakanlığı da kamu aktörleri olarak kamuya ait olan Emek Sineması'nın arkasında durmalıydı. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun da süreçle ilgili tatmin edici bir açıklama yapmışlığı yok. Kamu yararını gözeten belediyecilik kamuya ait binaların kamusal karakterleriyle yaşatılmaları için mücadele vermeyi gerektirir. Kamusal sorumluluğu askıya alarak sermayeye yeşil ışık yakmak hangi belediyecilik anlayışına sığıyor? Bir projede adı geçen yapı tescilli bir kültür varlığıysa ve kamuya aitse o projenin öznesi yatırımcı olamaz.

Emek Sineması için yapılması gereken de öznesi olduğumuz katılımcı bir süreç talep etmek. Kentle ilgili karar alma süreci ne kamu aktörlerinin ne de uzmanların tekelindedir. Bir insanın, yaşadığı çevreyle ilgili söz söyleme hakkından yoksun bırakılması kabul edilemez. En az mekanın kendisi kadar önemli olan, insanın o mekanla kurduğu ilişkidir. Mekanla ilgili mesele tek merkezden yönetilen tepeden inme bir modelle çözülemez. Tarlabaşı örneğinde gördüğümüz, rantın merkezde olduğu yık-yap modeline dayanan kentsel dönüşüm çalışmaları tam da bu yüzden çuvallıyor.

Bununla birlikte başka bir kentsel dönüşüm modeli de mümkün. Bu modelde kentsel alanları orada yaşayanlar için iyileştirmek hedeflendiği için gereksiz yıkımların önüne geçiliyor. Böyle bir modelin de söz konusu olabileceğini görmek, dönüşümü yıkıma eşitleyen sermaye ezberinin dışına çıkmak demek. Emek Sineması'nın yıkılmaması gibi bir seçeneğin mümkün olduğu da ancak böyle görülebilir. Emek'in olduğu yerde yenilenmekle aşılamayacak bir sorunu yok. Emek'in köhne olduğu için kapandığını iddia edenler yıkımı sermayenin dilini kullanarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Emek'in seyirci sıkıntısı sebebiyle kapandığını iddia edenler de aynı çizgide ilerliyorlar.  Bu ezberleri geride bırakmak gerekiyor. Emek biz gitmedik diye kapanmadı. Emek, Grand Pera projesinin hayata geçirilmesi için gözden çıkarıldı.

İnci Pastanesi'nin tahliyesiyle sürecin hız kazandığını görüyoruz. Alkazar ve Rüya'dan sonra Sinepop Sineması'nın da kapısına kilit vuruldu. Sinema salonlarındaki tekelleşmenin hedef tahtasında şimdi de Beyoğlu Sineması var. Kentsel muhalefeti yoğunlaştırmanın son derece önemli olduğu bir noktadayız. Kent hakkına hayatımızda daha fazla yer açmamız gerekiyor. Bunu yaparken de kent hakkının, kentin olanaklarına erişim hakkına indirgenemeyeceğinin altını çizmek gerek. David Harvey'in belirttiği gibi kent hakkı, kente etki ederek kendimizi şekillendirme hakkıdır ve bu hakkın inşa edilmediği bir yerde sahici bir kentsel muhalefetten söz edilemez. Öte yandan kentsel muhalefete şekil veren yaşanmışlıklarımız değil, yaşanmışlıklarımızla kurduğumuz ilişkidir. Bu yüzden mücadelede mesafe almanın nostaljik güzellemelerle mümkün olabileceğine inanmıyorum.

Emek Sineması'nın durumu Beyoğlu'ndaki dönüşümün bir parçası. Emek'i geride bırakmak Beyoğlu'nu geride bırakmak olacak. İstanbul Kültür Sanat Varyetesi 22 Aralık'ta, saat 16:00'da Emek için bir kere daha sokağa çıkma çağrısında bulundu. Bu çağrıya kulak verelim. Emek'in kapısının sokağa açılmadığı herhangi bir projeye ikna olmayacağımızı bir kere daha dile getirelim.

Kategoriler

Şapgir