Pınar Selek birkaç gün düşünecek...

Pınar Selek'in vatanına dönme arzusuna ve Strasbourg'daki İstanbul özlemine ilginç bir tesadüfle şahit olan Ulaş Sona, yaşadıklarını duygusal bir yazıyla aktarıyor; 'Ne kadar ağır ne kadar zor...'

Ulaş Sona

Ben Pınar Selek'le hiç birebir tanışmadım. Hep çok yaklaştım ama hiç denk gelmedi. Onun İstanbul'da olduğu zamanlarda ben Eskişehir'deydim. Onun Eskişehir'e hem de bizim organize ettiğimiz 'Sürüne Sürüne Erkek Olmak' kitap söyleşisinde de ben İstanbul'da olmak zorundaydım.

Dava süreçlerini herkes gibi takip ettim. Herkes gibi endişelendim. Herkes gibi 'neden hala adalet yok' dedim. Herkes gibi 'adalete' inandım. Onu birebir tanıyan insanlardan çok dinledim.

Basın açıklamaları, dava takipleri, yürüyüşler dışında da ilk kez insanların kendi yöntemlerince bu davanın gerçek adaletle bitmesi için çaba harcadığını gördüm.

Ağustos ayında Pınar Selek'in davasından önce tahta bir masa etrafında kadınların ele ele tutuşarak 'yarınki dava için Pınar Selek'i düşünüyoruz, umarız iyi olacak' dediklerini de duydum. Hiç tanımadığım bir kadının elini tutup hiç tanımadığım başka bir kadını düşünerek başka bir dayanışma duygusunu da yaşadım.

Bugün üzerinden yıllar geçse de unutulmayacak bir karar alındı bu topraklarda. Her şey elimizden alındığında tek inancımız, tek tesellimiz, dilimizin kendiliğinden mırıldandığı cümle var ya 'tarih bunları yazacak.'

Tarih yazacak evet. Evet de.. Bütün bunlar çok ağır.

Bir kaç gün önce... oradan oraya gidiyorduk. Sonra metroya bindik. Yangını ve üst üste görülen/görülecek davaları konuşuyorduk. Biri kalktı ben oturdum. Sol tarafımda 40-45 yaşlarında bir kadın vardı. Bize dönüp ' gençler yaşayacak başka bir yer bulun, hep beraber buradan gidelim, bitti burası bitti' dedi.

Buradan gitmek fikri

Her gün beş davamızın olduğu, her gün beş kadının öldürüldüğü, her gün milyonlarca tacizin yaşandığı, her gün milyonlarca ayrımcılığın yaşandığı, her gün öldüğümüz, her gün bütün bunlar geçecek/bitecek diyerek yaşadığımız, her gün beş-on-on beş-yüz- yüz elli kişilik gruplarla basın açıklamaları yapmak zorunda olduğumuz bu ülkeden gitmek fikri...

Benim 'gitmek' ve 'dönmek'le ilgili Pınar Selek'le onun haberi olmayan tek bir anım var. Çok da trajikomik.

Aylar önce bir arkadaşım Strasbourg'a gitti. En özet haliyle ayrımcılıklarla ve insan haklarıyla uğraşan bir insan kendisi. Bir gece mesaj attım ona. Uzun uzun yazdım. Seni çok özledim. Gelince görüşelim dedim.

O da bana şunları yazdı;

'Strasbourg'un Tarlabaşı'sındayım. Yanımda dönmek isteyen çok güzel bir insan... Sigara paketinin folyosuna bir şeyler yazdım. Sokağın bir yerine bırakacağım. Belki birileri saklar. Senden bir isteğimiz var denize bakarak lütfen dönsün de. Dileği bu'

Ben de dedim ki o sokaktan bana taş getir. (Ben giden herkesten taş getirmesini isterim-ortaokuldan beri binlerce taşım olmuştur)

'Anlattım konuştuklarımızı. Bir kapının altından attım yazdıklarımı, önünde de fotoğraf çektirdim. Aynı sokaktan taş aldım sana. O da dokundu' dedi.

Ben o gece dediği kişi için dua ettim. N'olur dönsün dedim. Ama ben dönmek kelimesinden trans biri var yanında sandım. Bir trans erkekten bahsediyor sandım. Çünkü o dönem benim gündemim buydu. Herkesle bunu konuşuyordum. Dönmek/dönebilmek/translık/kimlik/hormon kullanmak... falan filan. Sonra da o hafta sonu Beşiktaş sahilinden 'ne olur dönebilsin, istediği gibi bir hayata sahip olsun, zorluk yaşamasın, ayrımcılığa uğramasın, çok yakışıklı bir erkek olsun' diye dua ettim.

Sonra on-on beş gün sonra arkadaşım İstanbul'a geldi. İstanbul'a gelince de beni ziyaret etti. Sonra da taşı verdi. 'İşte o geceki taş.' Ben de dedim ki nasıl o arkadaş, iyi mi, nasıl hissediyor, hormona mı başlayacak?

Katıla katıla güldü 'Ne hormonu be, o arkadaş Pınar Selek'ti. Anladın sandım ben de' dedi.

Taşı turuncu bir kurdelaya sardım. Uzun uzun baktım.

Pınar Selek biraz düşünecek...

Yüreğinde bir parça vicdanı olan herkes de düşünüyor/üzülüyor/öfkeleniyor/umudunu kaybetmemeye çalışıyor.

Taşı getirdim yanıma ve 'ne olur bir gün dönebilsin' dedim bir kez daha. Evet bu topraklarda 'umut dimdik ayakta' diyerek devam edebilmek böyle günlerde çok mümkün olmasa da 'umut dimdik ayakta' ayakta olmalı..

Bazen 'keşke bu kadar zor topraklarda yaşamasaydık, zulüm edenler gitseydi ya da biz gitseydik diye' düşünürüm. Öfke ya da çaresizlik çok keskin duygular.

Pınar Selek'in yüzü gülsün diye onun hiç haberi olmayan dönme meselesinin aslını ve bu topraklara gönderdiği bir parça taşı yazmak istedim. Senin dönmek istediğin topraklarda bir gün gerçek adalet olacak Pınar Selek. Zor, uzun, ağır olsa da olacak. Bu kadar zulmün içindeyken buraya dönme isteğin, denize olan hasretin bizi ayakta tutacak. 'Gitme fikirleri' eskidendi, o zor günlerdeydi diyeceğiz belki de.

 

 

Kategoriler

Şapgir