Gomidas Vartabed’in hazin yolculuğu

Yol varmak içindir. Sadece yolculuğun hatırına çıkıldığında bile aslında hür irade ile seçilmiş bir maceraperestlik, bir özgürlük duygusu içerir. Peki ya sürgün, vardırmayan bir yol olarak yok etmenin aracına dönüşmüşse? Ya yol aslında insanı tüketerek öldürmenin ifadesiyse?.. 1915’te Ermenilerin nasıl kökünden kazındığını anlamanın, o havsalanın almadığı türden acıyla bağ kurmanın ilk durağı bu sorudur aslında.

KARİN KARAKAŞLI

Evlerinden apar topar yollara çıkarılan ve mezarsız kemiklere dönüşen insanların yanı sıra Ayaş ve Çankırı sürgününe çıkarılan 234 Ermeni aydını da bir halkın önce sesinin kısılması pahasına hunharca yok edildi. Belge Yayınları’ndan çıkan gazeteci Aram Andonyan’ın ‘Gomidas Vartabed ile Çankırı Yollarında’ adlı kitabı, aydınların sürgün yolunda yaşadıklarını doğrudan tanıklıkla Türkçede okurlarla buluşturuyor.

Ayaş sürgünlerinin hepsi istisnasız öldürülürken Çankırı’da hayat mücadelesi veren Ermeni aydınları arasında, kaçmayı başaran bir avuç insan arasında yer alan Andonyan, hayatının bundan sonrasını Ermeni soykırımının aşikâr kılınmasına adadı. Gomidas’ın 75. doğum yılı dolayısıyla Paris’teki Arevmudk gazetesi için 1946-47 tarihlerinde seri yazı olarak başlayan çalışma, sistematik yok edişin kademelerini tüyler ürperten bir açıklıkla gösteriyor. Belge Yayınları, aynı kitaba  Andonyan’ın Londra’da 1919’da yayımlanan ve Muhacirin Dairesi memurlarından Naim Bey’in kendisine ulaştırdığı  şifreli belgelerle soykırımın devlet kademesindeki örgütlenişini belgeleyen ‘Naim Bey’in Anıları’ çalışmasını da eklemiş.

Bir surette tarihi anlamak

Gomidas’ın bu kitapta izi sürülen hazin yolculuğu aslında sürgünün kendisinden ziyade, aklın sınırlarına yaptığı ve dönülmez bir eşikten geçerek çıldırdığı tek kişilik güzergâhın ta kendisidir.  Önceleri yoklama için isimleri okuyan uzun boylu, ince askere ‘leylek’ diye takılabilen, olmadık sözcükler icat ederek şarkılar söyleten bu şakacı, coşku dolu insan, giderek bir trajedi kahramanına dönüşecekti. Andonyan’ın tanıklığı bu noktada tüyler ürpertici:

“Birkaç jandarma da bizim gibi, pazarda alışveriş yapıyordu. Gomidas da onları eğilerek selamlayınca içimizden bazıları, özellikle onun sinir krizi geçirdiğini bilmeyenler, askerlerle dalga geçtiğini sandılar… Dıştan sakin görünmesine rağmen jandarmalardan hâlâ korktuğu belliydi. Biraz sonra etraftan geçen yabancılara da aynı şekilde selam vermeye başlamıştı. Ona şaşkınlıkla bakıyorlar, kafalarını sallayıp uzaklaşıyorlardı. Onları da jandarma sandığı belliydi. Bir gece önce de aynı şeyi yapmıştı. Bu sefer de ağaçları jandarma sanıyordu. Gecenin karanlığında tünelde ilerlerken olmuştu bu.”

Elbette korku ve ölümün kol gezdiği adına sürgün denen aynı zorlu zaman dilimi, fedakârlık denen erdemi de billurlaştırmış. Hekim olan Dağavaryan, Torosyan gibi aydınların, diğer arkadaşlarını kurtarmak için gece gündüz dayanışma mücadelesi buna sadece bir örnek.Bu dahi müzisyen ve din adamının başka hiç kimsenin nüfuz edemediği bir bilinmez diyara dalışını birebir yaşayan Andonyan, insanın kudret ve aczini olanca çıplaklığı içinde ortaya çıkaran kriz anlarını da can yakıcı bir dürüstlükle paylaşmış.  Sırf isim benzerliğinden oraya getirilen ilgisiz Ermenilerin yarattığı şaşkınlık, kendi kurtuluşunu sağlamak ümidiyle çırpınanların yolda çetelere kurban giderek öldürülüşü, mahkûm aydınlar arasındaki tartışma ve gruplaşmalar, insani zaafların en yalın göstergesi. Hele Andonyan’ın bütün bu aydınların isimlerinin listeler halinde saptanmasında, evlerinin basılmasında dönemin Pangaltı-Kurtuluş hattında kol gezen Ermeni muhbirlerinin oynadığı rolü, bu ajanların isimlerini tek tek sıralayarak ayrıntılarıyla verişi, tarihin bir başka konuşulmaya muhtaç karanlık sayfası olarak orada öylece duruyor.

Naim Bey’in anıları

Belge Yayınları’nın Ermeni Soykırımı’na yönelik oluşturduğu literatür içerisinde  Ermeni aydınlarının yaşadıklarına dair bu ilk elden tanıklık, insan hikâyelerinin karşı konulmaz sıcaklığı ile okuru sarmalıyor. Tam da bu nedenle ben, Andonyan’ın o yine çok önemli çalışması ‘Naim Bey’in Anıları’nın ayrı bir kitap olarak düşünülmesini tercih ederdim. Yapısı itibariyle pek çok belgeye yer veren ve  sistematik kıyımın Suriye ayağını, bu kez İttihatçı kademenin kendi belgeleri üzerinden ifşa eden kitap, yapısı ve dili gereği ayrı bir eser olarak yayımlanmayı daha uygun kılıyor. Ermenice yazım hataları ve Türkçe çevirinin kimi yerlerindeki sorunları da daha özenli bir editörlük çalışması görme arzusunu uyandırıyor. Ancak bütün eksiklerin yanında, Gomidas’ı ve ‘Komitacı’ olarak yaftalanan, bilinmezliğe terkedilen bu kıymetli memleket insanlarını tanımaya vesile oluşuyla yayın, her daim çok özel bir öneme ve anlama sahip. 1915’te ne olduğunu anlamak isteyenler Gomidas’ın yüzüne baksın, yeter.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ