Arkasından İstanbul gelen adam

50 yıllık bir aradan sonra İstanbul’daki Rum yayıncılığına yeniden hayat veren İstos, Yani Vlastos’un ‘Baba Konuşabilir Miyim?’ adlı kitabını yayımladı. Karin Karakaşlı, Milliyet’in kitap eki için kaleme aldığı yazıda, Vlastos’un anı kitabının başrolünde İstanbul’un yer aldığını belirtiyor. Karakaşlı’nın yazısı şöyle:

KARİN KARAKAŞLI

İnsanı doğduğu şehre anıları bağlar. Kokular, tatlar, görüntüler üzerinden bir hatıra ağı örülür şehirle aranda. Kendi gönlünce seyahat ettiğin, yerleştiğin yerlerle birlikte o ağın iplikleri yeni deneyimleri kucaklayacak şekilde esner, genişler. Ama eğer rıza dışı yolculuklara çıkmak zorunda kalmışsan, sürgün ya da göçse yaşadığının adı, işte o zaman ağ yırtılır ve doğduğun şehrin anılarının ortasına düşüverirsin.

Yani Vlastos’un ‘Baba Konuşabilir Miyim?’ başlıklı anı kitabında içine düşülen şehrin adı İstanbul. Babasının Tatavla’sından kendi Çengelköy’üne uzanan bir hatta bir büyüme hikayesini, başrolü hep İstanbul’a vererek paylaşıyor.

Baba Konuşabilir Miyim?
Yani Vlastos
İstos Yayıncılık
296 sayfa
22 TL

Vlastos’un dili sıcacık bir Türkçe, kendi Türkçesi. Halen Atina’da yaşayan yazar, “1979’dan sonra Türkçeye giren yeni kelimelere aşina olmadığını” belirtirken aslında bizi tam da bu dille o artık kaybedilmiş döneme ışınlıyor. Rum kültürünün birikimini Türkçede okurla paylaşan İstos Yayınları, Vlastos’un bu anı kitabı aracılığıyla da ‘içerden’ bir tanıklık sunmuş hepimize. O kadar ki yazar, “Kitabımı Türkçe yazarken özünden hiç ayrılmadım, Türk okuru üzebilecek olayları bile aynen yazdım,” derken kastedileni, 6-7 Eylül olaylarına ayrılan sayfalara gelince anlıyorsunuz.

‘Öteki ses’

Yokluklar ve yoksunluklar herkes için ama Yani Vlastos’un anılarını okurken hasta babasının azınlıklara özel ‘Yirmi Kura’ askerliğin korkunç şartlarında, ölümün eşiğine gelişini ya da o dehşetli 6-7 Eylül yağma gecesinde Vlastos ailesinin korku içinde komşularının dolabına saklanışlarını ve evlerini kaybedişlerini okuduğunuzda, yanağa al bastıran bir utanç eşlik etmeye başlıyor okumalara. Çünkü bu hep o işitilmeyen, kulak verilmeyen ‘öteki sesin’ hikayesi. Ve anlatılan da resmi tarihte kendine yer bulamamış gerçeğin ta kendisi.

Kitabın içinde bir paragrafa sığan bir film de saklı: “Yıllar sonra İstanbullu Rumların Atina’da yaptırdığı bir ihtiyar evinde sakat bir kadın tanıdım. Yakınlarından öğrendiğime göre 6-7 Eylül gecesi, genç kızken defalarca ırzına geçilmiş, bu yetmiyormuş gibi evinin ikinci katından sokağa atılmıştı. Sakatlığı ondandı. O geceden hiç bahsetmezdi, ben de hiçbir zaman direkt olarak sormaya cesaret edemedim, ancak o günün yıldönümünde birkaç uyku hapı alarak devamlı uyuduğunu hatırlarım.”

Kuşlar gibi...

Babanın taş baskı makinesi eşliğinde başlayan, Robert Kolej’de geçen öğrencilik yılları ve hayat mücadelesi için girişilen nice işle devam eden bu hayatın içinden geçerken, güven duygularını yitirerek mallarını, mülklerini arkalarından bırakarak kuşlar gibi toplu halde göçen Rumlardan geriye kalan boşluğu, susan müziği, kesilen kahkahayı da duyuyor insan. İstanbul’un Rumlar için ne demeye geldiğini de yine Vlastos’tan öğreniyoruz. İstikameti İstanbul olan Rumlar, nereye gittikleri sorulduğunda sadece “İs tin poli” yani, ‘şehre’ karşılığını veriyor. Çünkü Vlastos’un deyişiyle, “İstanbul dünyadaki tek şehirdir onun için.”

Vlastos’un kızı bir gün Atina’da “Baba Konuşabilir Miyim?” diye sorar sokakta. Sorduğu, çekinmeden Rumca konuşabilme iznidir. Ve soru da kendi içinde çok şey anlatır anlayana. Birbirimizin dünyalarını paylaştığımızda sokaklar herkesin ana diliyle yankılanacaktır ne de olsa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ