Saroyan Ülkesi’ne zor yolculuk

Lusin Dink’in yönetmenliğini yaptığı ‘Saroyan’ın Ülkesi’, William Saroyan’ın 1964 yılında Anadolu’ya yaptığı yolculuğun belgeseli. Film, tam kıvamında bir belgesel. Saroyan’ın geçmişine, sanat anlayışına dair öğrendiklerimizin ardından, kendi Saroyan’ımızı oluşturabilmemize olanak sağlayan vurucu bir belgesel.

LORA SARI
lorasari@agos.com.tr

Bir filmin mükemmel olduğunu çok nadir düşünürüz. Zaten zordur mükemmel filmleri bulabilmek. Çok iyi filmler vardır, ama eksiksiz film? Bir filmin eksiksiz olabilmesi için, çok iyi bir teknikten, anlatıdan ve içerikten daha fazla şey gerekir. “Hayatımın filmi” dedikleriniz, size kendinizi anlatan filmlerdir; adı üstünde, hayatınızın filmleridir onlar. Ve işte onlar mükemmeldir; sizi kendinizle yüzleştirirler. Ancak, hiç beklemediğiniz bir anda gerçekleşen bu yüzleşme sizi darmadağın eder. Lusin Dink’in yönetmenliğini yaptığı ‘Saroyan Ülkesi’, benim hayatımın filmlerinden biri.

William Saroyan, malum, ünlü bir Amerikalı Ermeni yazar. Hem Oscar’ı, hem Pulitzer’i olan tek adam. Kendini Bitlisli ve Amerikalı olarak görüyor. 60 yaşına kadar adım atmadığı toprakları memleketi biliyor ama şu soruyu sormaktan da geri durmuyor: Hakikaten, nedir şu memleket denen şey? Taş mıdır toprak mıdır, bağ mıdır bahçe midir? Hem, Kaliforniya’da doğmuş bir adam niçin tutturur, “Bitlis benim toprağımdır” diye? Ninesinden dinlediği hikâyeler yüzünden midir? Kanda saklı bir hasret mi vardır? Cevabını bilmez pek Saroyan. Önemli olan cevapları bulmak değildir zaten. Bu sorularla büyümüş bir çocuktan geriye kalan hüzündür asıl mesele.

Bir yol filmi

Yazarlığını ve yönetmenliğini Lusin Dink’in yaptığı ‘Saroyan Ülkesi’, William Saroyan’ın 1964 yılında Anadolu’ya yaptığı yolculuğun belgeseli. Dink, filmin iskeletini, Saroyan’ın farklı zamanlarda yazdığı otobiyografilerden ve çeşitli eserlerinden derlediği metinlerden oluşturuyor. Saroyan’ın kâğıda döktüklerini, Anadolu yollarına taşıyor. Bu yüzden film, belgeselin ötesine geçip, aynı zamanda bir yol filmi oluyor. Bu çok manidar, çünkü yolculuklar her zaman bir arayışı işaret eder. Saroyan arabasına saatte 50 kilometre hızla, dingince sürüyor. Bir yanında dağlar, ovalar, göller, tarlalar, diğer yanında sorular: Kimlik, aidiyet, memleket, hafıza, dil, 1915...

Film, aynı zamanda, tam kıvamında bir belgesel. Saroyan hakkında, ne çok az bilgi veriyor Lusin Dink, ne de hevesimizi kesecek kadar çok. Saroyan’ın geçmişine, edebiyatına, sanat anlayışına dair öğrendiklerimizin ardından, onun hakkında geri kalanları hayal edebilmek için alan bırakan, kendi Saroyan’ımızı oluşturabilmemize olanak sağlayan türden bir belgesel.

Anadolu toprağına adanmış bir film

Filmi izlerken inanması çok güç bir gerçek beni esir alıyor: Saroyan’ın kaleminden dökülenlerin hiçbiri bu yolculuğu esnasında yazılmamış. Halbuki, “Ağrı Dağı’nın yanından geçerken bunu düşünmemek ne mümkün!” dememek, “Karadeniz’in havasını solurken biraz isyan eder ama insan” diye içinizden geçirmemek elde değil. Nasıl olur da bu yazılar Anadolu’dan kilometrelerce uzakta yazılmıştır, ama yine de bu kadar Anadolu kokar? Saroyan’ın kelimeleri Anadolu’nun toprağına, insanına adanmış olmalı.

Lusin Dink’in, ilk uzun metraj filmi olmasına rağmen, sanatındaki altın oran hemen göze çarpıyor. Dink, hem Saroyan’ı gerçekten tanıdığına inandırabilecek kadar içselleştirilmiş bir anlatım sunuyor, hem de Saroyan’ı uzaktan takip eden kamerasıyla ona ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Filmde gördüğümüz Saroyan silueti ise, gerçeklikle hayal arasında gidip geliyor.

Davetkâr olmayan, ancak ister istemez sizi de esir alacak bir yüzleşmenin filmi ‘Saroyan Ülkesi’. 30 Mart’ta başlayacak olan Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ‘Ulusal Yarışma’ bölümünde yer alacak ve 11 Nisan’da tek bir gösterimle seyirciyle buluşacak. Eğer kapıda bekleyen bir yüzleşmeniz varsa, ‘Saroyan Ülkesi’ size yol gösterecektir. Ancak belirtmeliyim ki, kolay olmayacaktır bu yüzleşme.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema