“Anfield’ın Tanrısı”na Geç Kalmış Bir Doğumgünü Hediyesi

Sevag Beşiktaşlıyan, bir Türkiyeli ile bir Gambiyalıyı dost kılan bir futbolcuyu, “Anfield’ın Tanrısı” Robbie Fowler’ı, doğumgünü hediyesi babında yazdı. Tanıl Bora’nın dediği gibi “Bütün hikâyeler futbola bulanınca başka bir renge bürünüyor.”

Sevag Beşiktaşlıyan
besiktasliyan@agos.com.tr

Futbolu, o garip klişe deyimle “bir topun peşinden koşan 22 adamı” seyretmeye duyulan hazzı anlamayanlar için biraz garip gelebilir; fakat futbol çok büyük bir birleştirici güçtür. Tanıl Bora’nın dediği gibi ‘afyon’ ve ‘delilik’ yanlarını unutmamakla birlikte, gerçekten “bütün hikâyeler futbola bulanınca başka bir renge bürünüyor.” Hikâyeler, futbolla birleşince, o ana kadar hiçbir ortak noktası olmayan bir Türkiyeli ile bir Gambiyalıyı, hayran oldukları bir futbolcu üzerine saatlerce edecekleri bir sohbetin içine atıp dost kılabiliyor. Hele ki, o futbolcu Robbie Fowler’sa…

Fowler, 1975’in 9 Nisan’ında Liverpool’un orta yerine ezeli rakibi bir Mavi, bir Evertonlı olarak “merhaba” dedi ve 11 yaşında, Kızıl olana kadar delicesine sevdi Everton’ı. 18 yaşında bir Bolton maçında profesyonel olarak ilk kez Kızıl formayı üzerine geçirdi. Aynı yıl yapılan 18 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda İngiltere’yi kupaya taşıyan kadroda yerini aldı ve destan yazılmaya başladı. 22 Eylül 1993’te Liverpool formasıyla ilk golünü Fulham’a attı. Yalnızca iki hafta sonraki rövanşta, Liverpool formasını daha dört kez giymişken, bir maçta beş gole imza attı. Beşinci lig maçında Southampton’a üç gol atacak ve o zamanki partneri efsanevi Ian Rush’ı bile kendine hayran bırakacaktı. Liverpool’daki ilk sezonunu 18 golle Liverpool’un en skoreri olarak kapatacaktı. Bir sonraki sezonda, 57 maçta 31 gol atarak, üç sezon üst üste imza atacağı “30 gol üstü” istatistiğinin ilk ayağını tamamladı. Aynı sezonun bir Ağustos gününde, Arsenal karşısında, 4 dakika 33 saniyeyle İngiltere Premier Ligi’nin en hızlı hat-trick’ine imza atacaktı.

1997’ye kadar, Stan Collymore, Steve McManaman, Jamie Redknapp ve Liverpool’un müthiş (!) defans hattıyla birlikte büyük başarılara imza atamasalar da, çok güzel futbol ortaya koydular. Bu dönemde Fowler, ortaya koyduğu futbolun yanı sıra futbol dışında da ilahlaşıyordu.

Bir Kupa Galipleri Kupası maçında attığı golden sonra, formasını kaldırdı ve altından çıkan Clavin Klein’ın logosuna gizlenmiş bir şekilde, Liverpool liman işçilerinin grevine destek veren tişörtü UEFA’yı çok kızdırdı. Aynı sezon, Arsenal maçında, Arsenal kalecisi David Seaman’a takılarak düşmesi üzerine hakemin verdiği penaltıya cansiperane itiraz etti, fakat hakemi ikna edemedi. Penaltıyı gole çevirmedi veya çeviremedi. Her ne kadar bilerek kaçırmamış gibi gözükse ve sonrasında dönen topu tamamlayan McAteer’la birlikte sevinmeye gitse de, o penaltının Fowler’ın içine sinmediği çok açıktı.

Bu sezondan sonra, takım arkadaşları McManaman ve Redknapp gibi peşini bırakmayan sakatlıklar yüzünden bir daha hiç geride bıraktığı üç sezonki formunu yakalayamayacaktı. Geçtiğimiz ay futbolu bıraktığını açıklayan ‘harika çocuk’ Michael Owen ve Emile Heskey’in takıma katılmasıyla, ilk 11’deki yeri sarsılmaya başlamıştı Fowler’ın. Ama Liverpool ve Fowler için en büyük felaket, 2004 Avrupa Şampiyonası’nı Yunanistan’ın kazanmasıyla doruğa ulaşacak olan ‘sıkıcı futbol’ dalgasının temsilcilerinden ‘kibirli’ Gerard Houllier’nin takımın başına geçmesiydi. Takım 2000-01 sezonunda dört kupa (UEFA Kupası, Lig Kupası, FA Cup ve Süper Kupa) kazansa da ve Fowler’ın, birkaçını en kritik anlarda attığı 17 golle bu başarılarda büyük payı olsa da, Houllier’nin yıldızı onunla hiç barışmadı ve Fowler, sonunda Liverpool’dan kovuldu.

Fakat gönlü hep Kızıllar’laydı. City formasıyla United’a attığı golden sonra, bir eliyle 5, diğer eliyle 2 işareti yaparak, Liverpool’un her zaman United’tan daha büyük olduğunu gösteriyordu. Fazla uzak kalamadı büyük aşkından. 2005’te, Benitez onu tekrar çağırdı Anfield Road çimlerine ve Fowler, “Tanrı, cennetine hoş geldin” pankartıyla karşılandı. 2007’de bir Charlton maçında 369 maçta attığı 183 golle veda etti Kızıl formaya.

Liverpool, ne zaman ki “Anfield’in Tanrısı”nı kendine küstürdü, o zamandan beri kırmızı formanın yeşil sahalarda esamesi okunmuyor. 2005’te İstanbul’da Şampiyonlar Ligi Finali’nde Milan’ı mucizevi bir şekilde devirerek kupaya uzandığında, evet Fowler Liverpool forması giymiyordu ama unutmayın ki, müstehzi sırıtışıyla Olimpiyat Stadı tribünlerindeydi ve bu yüzden, “Tanrı Liverpool’un yanındaydı.” En azından, ben ve Gambiyalı arkadaşım Bubacar böyle düşünüyoruz.

İyi ki doğdun Fowler… Liverpoolluların onun için bastırdığı bir tişörtün üzerinde yazdığı gibi, “’Kızıl’ bir yüreğe sahip olanlar, çok sevinebilirler, Tanrı’yı görebildikleri için.”

Kategoriler

Şapgir