Boston Patlamaları: ‘Lütfen Fail Müslüman yahut Arap Çıkmasın’

Khaled A. Beydoun, geçtiğimiz hafta gerçekleşen Boston Patlamaları için “Arapları ve Müslümanları suçlu ilan etmeye dönük toplumsal eğilim, onların yas tutma imkânını ortadan kaldırıyor” diyor ve ekliyor: “Lütfen fail Müslüman yahut Arap çıkmasın”. Halit Yerlikhan çevirdi.

Khaled A. Beydoun*

Sabah 7.47’de bir arkadaşıma, yarışta başarı ve bol şans dileklerimi içeren bir sms mesajı gönderdim. Hopkinton’da startını alan Boston maratonuna katılıp, 26,2 mil ötedeki kurdeleyi göğüslemenin hayalini kuran 23,181 koşucu gibi o da, bitiş çizgisinde patlamaya hazır iki bombanın kendisini beklediğini hayal edemezdi.

Patlama haberini alır almaz maratona katılan arkadaşım aklıma geldi. Lakin yakınlarımın durumuna ilişkin merak ve kaygım, Araplara ve Müslüman Amerikalılara dönük psikotik reaksiyonun temayüz edişiyle birlikte gölgede kaldı: Dedim ki, ‘‘Tanrım, lütfen saldırgan bir Arap veya bir Müslüman olmasın’’.

Bu satırları yazarken o an hissettiğim korkuyu duyumsamaya devam ediyorum. Aynı şey çoğu Arap ve Müslüman Amerikalı için de geçerli. Bu yoğun, insanı takatten düşüren endişe, Dünya Ticaret Merkezi saldırısından Sandy Hook İlköğretim Okulu’nda yaşananlara dek ülkede vuku bulan tüm modern terör olaylarında gündeme taşınan suçluluk ithamından kaynaklanıyor. Bu endişe hali, Arap veya Müslüman Amerikalılar için ayırt edici bir vasıf olarak telakki edilebilir. Boston Polisi’nin ‘Suudi uyruklu’ bir zanlıyı gözaltına aldığına yönelik New York Post menşeli haberle birlikte kaygılarım daha da arttı. Oldukça kısa bir süre içerisinde ‘Müslümanlar’ lafzı Twitter’da en çok sarf edilen kelimeler arasına girdi,  başkaca haber kaynakları New York Post’un verdiği havadisi doğruladı ve bir nefret sağanağı başladı. Muhafazakâr yorumcu Erik Rush, ‘Haydi hepimiz ulusal güvenlik servisi gibi domalalım! Ülkeye daha çok Suudi kabul edip, zinhar takip de etmeyelim! Haydi bakalım!’ şeklinde bir tweet attı.

Kanallar ‘İslamcılık’, ‘El-Kaide’ ve ‘Arap terörizmi’ gibi ifadelerle bezeli haber ve duyuruları altyazı geçmeye veya bu ifadeleri kullanan sağcı uzmanları ekranlarda konuk etmeye başladı; tıpkı büyük küçük vuku bulan her terör kriziyle birlikte olduğu gibi.

Patlamalarla Araplar veya Müslümanlar arasında bir bağ olduğuna yönelik somut bir delilin olmaması, Rush’un mezkûr yorumunu dile getirmesine mani olmadı. Yakın tarih, Araplara ve Müslümanlara yönelik kökleşmiş, Rush gibi fitneciler nezdinde olguları önemsizleştiren ön yargıların yardımıyla nefretin kolaylıkla şiddete dönüşebildiğini gösteriyor.

Yale Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Muneer I Ahmed’in ‘Hukukun Paylaştığı Öfke: İhtiras Suçları Olarak 11 Eylül Sonrası Irksal Şiddet’ isimli makalesinde yazdığı gibi, ‘11 Eylül saldırısı sonrasında işlenen cürümlerin faillerinin belli etnik gruplara yönelik olarak duyumsadıkları öfke, diğer pek çok Amerikalı tarafından da paylaşılmaktaydı. Daha net söyleyecek olursak, saldırganların öfkesi esasında yurttaşların ekseriyetinin öfkesiydi’.

Yarışa katılan arkadaşım, ölenler ve yaralananlar için endişelenmiştim. Lakin suçlamalar ve onu müteakip vücut bulan kamusal şiddet, daha önceki saldırılar akabinde yaşananlara yönelik anılarla yan yana geldiğinde, ekranı başına çivilenen benim için söyleyecek söz bırakmadı. Arap ve Müslüman Amerikalılar bu varoluşsal arafı, Detroit ve Anaheim’deki gibi yoğun olarak yaşadıkları muhitlerde veya ülkenin nüfusun ancak çok küçük bir kesimini oluşturdukları bölgelerinde deneyimlediler. Felaketin vuku bulmasıyla gerçek suçluların tespiti arasında geçen süre, bugün Arap ve/ya Müslüman bir Amerikalı olmanın manasını teşkil ediyor. Diğer Amerikalılar yas tutmak ve hiçbir suçluluk hissetmeksizin endişelerini beyan etmekte özgürken, bu hak Arap ve Müslüman Amerikalılardan esirgeniyor. Arapların ve Müslümanların suçlu ilan edilmeleri onları yalnızca yas tutma imkânından mahrum bırakmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bir psikolojik suçluluk kategorisi yaratıyor.

Pek çok insan Boston’daki görüntülere şahit olduğunda kimliği meçhul saldırganın Müslüman veya Arap olmamasını ümit etti; bu doğrultuda düşünüldü, konuşuldu, tweetler atıldı. Aralarında sekiz yaşında bir çocuğun da olduğu üç masum insan öldürüldü ve 130 kişi yaralandı. Ne yazık ki bu istatistikî bilgiler, Arap ve Müslüman Amerikalılar için saldırganın kimliği tespit edilene kadar tali bir önem taşıdı. Felaketin vuku bulmasıyla saldırganın tespiti arasında geçen süre, Arap ve Müslüman Amerikalılar için hayatı durduruyor ve Amerikalı dostlarımızın yasına kuvvetli bir biçimde ortak olmamıza mani oluyor.

Bu varoluşsal suçluluk, kafa karışıklığı, korku ve kaygı hali bugün Arap ve Müslüman bir Amerikalı olmanın anlamını oluşturuyor. 9/11 saldırısından yaklaşık 12 yıl sonra iki topluluk arasındaki ilişkiler normalleşmeye yüz tutmuşken, Boston saldırıları Arap ve Müslüman Amerikalılara dönük, tam teşekküllü bir normalleşmeye halen uzak olunduğunu hatırlatan oldukça net ve ürpertici bir mesaj niteliği taşıyor.

117’inci Boston Maratonu’na yapılan saldırı ile hatalı bir biçimde Arap ve Müslüman Amerikalılarla ilişkilendirilen daha önceki saldırılar, bu iki grubun yurttaşlıklarının eksiksiz kabulü sürecinin bir sürat koşusunu değil, bir maratonu andırdığını ortaya koydu.

İngilizceden çeviren Halit Yerlikhan. Yazının orijinali için tıklayın

Khaled A. Beydoun, UCLA Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi.

 

 

 

 

 

 

Kategoriler

Şapgir